Oruçla Dönüşüm ve Müftülerimiz
- GİRİŞ27.05.2017 09:35
- GÜNCELLEME29.05.2017 07:09
Bugün, rutin yaşantımızın içine sükûnetle inen bir aylık Ramazan ayının ilk günündeyiz.
Hepimizin, tüm İslam Aleminin Ramazan'ını tebrik ediyorum, ümmete sıhhat, afiyet ve diriliş, insanlığa da huzur ve barış getirmesini niyaz ediyorum.
Eşya sultasına boyun eğmiş, teknoloji esaretini kanıksamış bir hayatın kıskacına sıkışan bedenlerimizi bu ezici mengene esaretinden kurtarmak üzere geldi ramazan.
Bunaltıcı ve umutları azaltıcı bu hayata manevi bir iklim meltemi sunmak üzere geldi oruç.
Ne var ki, Orucu da gündelik yaşantımızın sıkıcı ve renksizliği ile birlikte yaşarsak onu anlamaktan uzaklaşırız.
Çünkü oruç, insanı bulunduğu yerin bir adım ilerisine taşımak üzere geliyor yani hem bizi değiştirip dönüştürmek hem de dönüşen halimizle bizi daha yükseğe çıkarıp, olduğumuzdan daha değerli bir pozisyona ulaştırmak istiyor.
Biz de oruçla birlikte, oruca doğru değişip dönüşmeliyiz.
Oysa çoğunlukla bizler orucu değiştirmek ve onu kendimize uydurmak, rutin yaşantımızın bir parçası haline getirmek eğilimindeyiz.
Bu bizim, eşya saltanatı altında ezikleşen çağdaş insan profilimizin karakteristik özelliğidir.
Bulunduğu pozisyonu korumak.
Elindekileri kaybetmekten korkmak.
Bu sebeple, üstten bakmak, üstten baktıkça değerlerini yitirmek.
Ve nihayet değersizleşmek.
Hırs ve tamahı tüm insanî değerlerin üstüne çıkararak bencil ve kibirli haliyle başka canlılara benzemeye başlamak yani aşağıya doğru düşmek.
Kısaca buradaki temel soru şu:
İnsan mı orucu değiştirip kendi seviyesine indirecek yoksa oruç mu insanı aşağılardan alıp yükseklere çıkaracak?
Orucun asıl gayesi insanın dünyevîleşen, kirlenen, eşyalaşan, para ve hırs sonucu değişip aşağılara inen yapısını müthiş bir irade direnci ile yukarılara, yücelere taşımaktır.
Böylece bizler insan olarak arınmayı ve yücelmeyi istemeli, kendimizi orucun isteğine bırakmalıyız.
Bugüne kadar yaptığımız gibi; israfla, lüksle, şatafatla ve onun ruhuna uygun olmayan davranışlarımızla onu kendimize uydurmaya çalışmamalıyız.
Bizler bu gayreti göstermeliyiz ama öte yandan, orucun bizden istediklerini bize anlatmak için ortalıkta dolaşan güya din adamı kılıklı kişilerden bazıları insanımızı oruçtan ve ibadetlerden soğuttular.
Asıl ortaya çıkması gerekenler ise hala ortalıkta görülmüyorlar.
Mesela Müftüler.
Tamam anlıyorum, eski Türkiye'de müftüler eski devletin birer memuru idiler.
Giden gelen evraklara imza atan, yukarıdan gelen emirleri harfiyen uygulayan, müftülüğüne bağlı personelin giriş çıkışlarını denetleyen,
bildiğimiz eski Türkiye'nin memurları işte, yerinden kalkmayan protokol robotları.
Şimdi öyle mi?
Artık yeni, yepyeni bir Türkiye var.
Bu yeni Türkiye'de devletin memuru değil, Milletin hizmetkarı olan, olması gereken çalışanlar vardır, olmalıdır.
Müftülerimiz eski Türkiye'nin üzerlerine serptiği ölü toprağından sıyrılmalılar, ortaya çıkmalılar, halkın içine girmeliler.
Mesela bu Ramazan'da mahalle mahalle gezip, yanlarına imamlarımızı da alarak iftar sofralarımıza oturmalılar.
Fakiri, yetimi, muhaciri, açı, açıkta olanı müftülerimiz bulmalı, tespit etmeli, ilgilenmeli, sahip çıkmalı.
Toplumun sorularına sofralarının başında cevaplar vermeli Müftülerimiz.
Toplumun kafasındaki soruların cevapları sofra sahibinin yüzüne ve yetkin bir şahıs tarafından verilince toplumdaki iddia edilen ayrışma sona erer.
Müftülerimiz sahaya inmeli.
Müftülerimiz halkın içine girmeli.
Müftülerimiz eski Türkiye'nin kendilerine biçtiği atalet, hımbıllık, tembellik rolünü artık terketmeli.
Müftülerimiz, artık tüm dünyada giderek değer krizi yaşayan insanın ayağına gitmeli ve insanı değerleriyle buluşturmalıdır.
Masa başından insana hitap etmek, mimberlerden vaazu nasihatte bulunmakla olmuyor ve olmayacaktır.
Bu Ramazan'la birlikte bütün müftülerimiz garip gurebanın kapısını çalıp, birlikte iftar sofrasına oturmalı ve onların zengin dünyası ile buluşmalı.
Buluşmalı ki bu halk, bu toplum ve bu ümmet de gerçek değerleri ile, gerçek dindarları ile buluşup orucun özünü kavrasın.
Elbette sadece Ramazan ayı ile sınırlı kalmamalı müftülerimizin bu girişimi, bu Ramazan bir milat olmalı ve artık bütün müftülerimiz devletin memuru değil, bu halkın, bu ümmetin yüreklerindeki dünyayı ışıltacak kandilleri tutuşturan birer diriliş meşalesi olmalı.
Ferman Karaçam - Haber 7
Yorumlar2