Tuğluk'un cenazesine saldırı ve ötesi..!
- GİRİŞ16.09.2017 08:37
- GÜNCELLEME18.09.2017 06:57
İnsan olmanın bedeli giderek ağırlaşıyor.
Sokağa düşen yanımızı kirden, pisten, pastan ve günahtan arındırmak için milyarlarca lira servet ödesek de işin içinden çıkamayız, kendimizi arındıramayız.
Oturup düşünmek durumundayız.
Nereye gidiyoruz ?
Bu hızla yol alırsak hangi kuyulara düşer, hangi uçurumlardan aşağıya yuvarlanırız bilemiyorum ...!
Ahlâk ve karakter fukaralığı inanılmaz boyutlarda.
Hani bizim meşhur bir sözümüz var ya:
"Aman abartmayın, üç beş kendini bilmezin marifeti" deyip de aldırmadıklarımızın tam ortasında kaldık.
Doğru; bir zamanlar üç beş kendini bilmez, gerçekten üç beş kendini bilmezdi, o kadar.
Ama, artık her yanımız kendini bilmezlerle doldu.
Bazı kendini bilmezleri yakalayıp hapse atıyoruz, hapse girenler kısa bir süre içeride kalıp, bağışıklık kazanıyor, aşinalık kesbediyor, dışarı çıkınca önceki durumlarını arıyoruz.
İyice gözü kara, iyice pervasız ve artık dizginlenemeyen hale geliyorlar.
Öyle ki, bu gözü karaların gözü dönüyor ve sonunda ölülere saldırıyorlar.
Ölüleri topraktan çıkartılmak zorunda bırakıyorlar.
Bu coğrafyayı, bu toprakları karış karış dolaşın her köşede, her bucakta Ermeni, Rum ve Yahudi vatandaşlarımıza ait mezarlar,mezarlıklar görürsünüz.
Bu dünyaya "öteki" ile beraber yaşamayı, "ötekinin" ölüsüne saygılı olmayı biz öğrettik.
Bizim insanlığımız da, Müslümanlığımız da asla kabul etmez ölüye saygısızlık yapmayı.
Ölüye, mezara ve mezarlığa dokunmamak bizim temel "felsefemiz"in, dünya görüşümüzün, kültürümüzün ve hayata bakışımızın bir gereğidir.
Ama o, "üç beş kendini bilmez" dediğimiz ve mahallede, okulda, iş yerinde, trafikte pek de önemsemediğimiz kimseler artık düğünlerde kimseyi dinlemeyip silah sıkmaya ve insan öldürmeye, hayatları karartmaya başladılar.
Asker uğurlayan "üç beş kendini bilmez" yol kapatıyor, ambulansların geçişini engelliyor, trafiği altüst ediyor, ses çıkartanlara dayak atıyorlar.
Mahallenin bir köşesine, metruk bir binaya yerleşen "üç beş kendini bilmez" mahalleliye hayatı zehir ediyor, mahallenin çocukları evden dışarı çıkamıyor, yetişkinler de akşam ezanından sonra kapılarının önüne çıkmaya korkuyorlar.
Hastanız mı varmış, yarın işe gitmek için erken mi kalkacaksınız, kimin umurunda gecenin 11'inde, 12'sinde hatta birinde gökyüzünü kana bulayan patlamalarla düğün yapıyorlar....
Kabul ediyorum.
Polisimiz eski Türkiye'nin tembel ve hantal polisi değil.
Fırtına gibi genç ve gözü pek polis memurlarımız var, çok şükür.
Hele araç gereç konusunda mükemmele yakın cihaz, araç ve helikopterimiz var.
Ve artık periyodik olarak "Huzur Operasyonları" yapılıyor.
Fakat kabul edelim, bir yerlerde bir eksiğimiz var ve bu eksiklerimizden, bu boşluklardan ortaya çıkan
" üç beş kendini bilmez" dediklerimiz artık sürüler halinde ve her yerdeler.
Huzur bozuyorlar.
Tedirgin ediyorlar.
Terörize ediyorlar.
Korku salıyorlar.
Ve nihayet ölülere saldıracak kadar pervasız ve ahlaksız olabiliyorlar.
Çok geç olmadan, sokaktaki bu huzur bozucu gidişin önüne geçmenin mutlaka bir veya birkaç yolunu bulup bu gidişe "dur" demeliyiz.
Benim tespitim şudur: ortada ahlâki ve karakteristik bir sorun var bunun da iki türlü çözümü olmalı biri eğitim, diğeri de, cezaların yükseltilmesi.
Cezalar bugün, cezalandırmadan uzak, tam tersine, özendirmeye yöneltecek derecede sembolik ve komik durumdadır.
Hırsızları adeta, hırsızlık yapmaya çağıran bir cezalandırma yasamız var.
Adamlar bir kaç ayda dışarı çıkıp daha büyük soygunlar yapıyorlar.
Bir polis müdürümüzün bana söylediğine göre içeride, yeni bir soygun planı yapacak kadar yatıp, çıkıyorlar.
Bu ve benzeri konuları artık kimse yazmıyor, dolayısıyla ben de
bazan yazdıklarımın bir karşılığının olup olmadığından şüphe eder hale geliyorum, öyle ya bir zamanlar kadınlarımız göz nuru döker, elbiselerimizin yırtık yerlerini yama yapardı.
Şimdi, özellikle yırtık elbise almak için para veriyoruz.
Anlaşılmaktan korkmayayım da ne yapayım ?
Ferman Karaçam - Haber 7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol