Amerika'nın Dostluk Anlayışı
- GİRİŞ11.10.2017 07:32
- GÜNCELLEME12.10.2017 07:23
Amerika Birleşik Devletleri önemli bir güç; ekonomik büyüklük olarak, teknolojik ve askeri güç olarak, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi ve ticareti bakımından, eğitim, bilgi ve bilişim üretimi ve işletimi açısından, enerji, ithalat, ihracat kısaca, dünyadaki ticari hayat ve sirkülasyonu bakımından önemli bir ülke
Süper güç.
Bütün dünya bunu kabul ediyor, realite bu.
Bütün dünya bunun böyle olduğunu biliyor ve kabul ediyor fakat Amerika'nın kendisi bu gerçeğin farkında mı ?
Bana sorarsanız Amerika bu ağırlığı , bu yükü taşıyamıyor.
Tarihteki bütün diğer büyük devletlerin son dönemlerindeki lakaytlık, şımarıklık, dağınıklık ve kendi ağırlığının altında ezilme emareleri Amerika için de yaşanıyor. Ne var ki, sanırım kaderin bir cilvesi olsa gerek bunun geriye dönüşü yok.
Amerika, bütün dünyada yapılan kamuoyu araştırmalarına göre giderek prestij kaybediyor ve sevilmiyor.
Amerika'nın yerini Çin doldurmaya başladı.
Çin, Ortadoğu'da, özellikle de Afrika'da çok seviliyor.
Çin, Afrika'da devasa yatırımlar gerçekleştiriyor, halkların sofralarına ve sokaktaki hayatlarına dokunuyor.
Hiç şüphesiz ileride bu ticari ve ekonomik dokunuşlar yerini "askeri dokunuşlara" bırakacak.
Şu anda Amerika'nın dokunduğu gibi.
Ama şimdilik Çin Amerika'dan da, Rusya'dan da sempatik geliyor insanlara.
Bir zamanlar Amerika, bizde olduğu gibi birçok ülkede sempatik görülürdü. Çünkü o zamanlar ilkokullara varıncaya kadar kuru üzüm ve süt tozundan yapılan süt falan dağıttırırdı.
Şimdi ise 1960'larda, '70'lerde çocuklarına süt içirdiği ülkelerin insanlarından şartsız bağımlılık, sadakat ve boyun eğme bekliyor.
Bunu en doğal hakkı ve tartışılmaz kazanımı olarak görüyor.
Herhangi bir ülkenin, kendisinden habersiz kıpırdanışını cezalandırıyor.
1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatımız sırasında, işte o ilk kıpırdanışımız sırasında bizi derhal cezalandırdı.
Derhal Birleşmiş Milletler eliyle ateş kes kararı aldırdı ve ardından, Türkiye'ye çok sıkı bir silah ambargosu uyguladı.
Sonraki yıllarda da haşhaş ekimine karşı çıktı.
Kıbrıs Barış Harekatından sekiz yıl sonra yani 1992 yılında NATO tatbikatı sırasında Muavenat adlı gemimizi iki güdümlü bomba ile Ege'nin sularına gömdü.
Sebep mi ?
Esas sebebi mi söyleyeyim yoksa, Amerika'nın yalanını mı ?
Esas sebep şu : o sıralarda heyetler halinde gelip gidiyor bize, gemi satmak istiyorlardı.
Okyanusta çürümüş, hurdaya atılacak gemilerini bize satıp paraya çevirmek için ısrar ettiler. Biz de almayınca bir fırsatını bulup gemimizi batırdılar.
Ardından da hata yaptıklarını söyleyip, özür dilediler yani, yalan söylediler.
Bundan sonra kayda değer bir olay görülmedi.
Peki neden?
Çünkü Türkiye, bu yıllarda Amerika'nın suyuna akmış, hiçbir kıpırdama emaresi göstermemiştir. Tâ ki 2003 yılına kadar.
2002 yılından itibaren "Yeni Türkiye'nin" temellerinin atıldığı yıllardır ve Türk Özel Kuvvetlerine bağlı subaylar çeşitli sebeplerle yurt dışında bulunmaya başlamışlar yani kıpırdama emareleri görülmüştür.
Amerika bunu yine hazmedememiştir ve Süleymaniye'deki Karargâhımız basılıp, 11 subay ve Astsubayımız gözaltına alınıp darp edilmiş, başlarına çuval geçirilerek Türkiye'nin gururuyla oynanmıştır.
ABD kimi dost, müttefik olarak görüyor, ondan övgüyle söz ediyorsa bilmeliyiz ki mutlaka itaat kastediliyor.
Eğer ABD'ye kayıtsız şartsız itaat eder, onun emir ve uygulamalarına karşı en ufak bir karşılık vermezseniz sessiz, sedasız sizi sömürür, bitirir.
Yok eğer en ufak bir kıpırdamanız olur, bağımsızlık emaresi gösterirseniz derhal azı dişlerini gösterir.
Amerika'nın dostluk ve müttefiklikten anladığı bu.
ABD tarihteki büyük devlet ve imparatorlukların gerileme, alçalma ve yok olma sürecini yaşıyor.
Bu süreç, belki uzun sürecek ama tarihtekilerin de uzun sürmüştü.
İsrail'in emellerini gerçekleştirmek dışında kendine özgü, ağırlığıyla orantılı bir saygınlığı kalmadı.
Koskoca ABD'nin kendi başlarına seçtiği adama bakın, bütün bir dünyanın maskarası.
Öğrencilere, akademisyenlere, ticaret adamlarına, sporculara, hastalara ve sivil insanlara vize ile ceza vermek de soytarı eylemine uygun düşüyor, dostluğa değil.
Ferman Karaçam - Haber 7
Yorumlar1