Elinde Meşale Bir Adam
- GİRİŞ27.12.2017 07:18
- GÜNCELLEME28.12.2017 07:33
Bir adam, elinde meşale yürüyor.
Dere, tepe, dağ, taş demeden, köy, mezra, kasaba, şehir demeden, memleketleri birbirinden ayırmadan gece gündüz yürüyor.
Sarı, siyah, beyaz, esmer ayırmadan, insanları kucaklıyor.
Denizler aşıyor, iklimler dolaşıyor, nehirler geçiyor, okyanusların üstünü yol ediyor.
Kucağına sığdırdığı, Kitaptan birikmiş kutlu kelimeler ile yürüyor ve memleketlerin meclislerine, hava alanlarına ve insanların kalplerine, hafızalarına boşaltıyor bu kutlu kelimeleri.
İnsanlar, onun geçtiği yolların kenarlarına dizilip onu alkışlıyor, ona dualar ediyor kendi dillerince.
Geçtiği her yere umut tohumları ekerek ülke ülke dolaşıyor.
Yıkıkları onarıyor, hastaları tedavi ediyor.
İnsanı, tarihi ve sevgiyle yoğrulmuş bir uygarlığı ayağa kaldırıyor.
Dünyanın müstekbirlerine kafa tutuyor.
Meclislerinde konuşurken, Kitabın kavlince; ellerini ceplerine koyarak, alnını, omuzlarını, uzunca boyunu dimdik tutarak meydan okuyor; siz beş kişisiniz, biz sizden daha çoğuz ve üstelik biz muhakkak haklıyız.
Siz, bu dünyadaki bütün zulümlerin yegâne müsebbibisiniz.
Karaya vuran çocuk cesetlerinin, perişan edilen insanların, tahrip edilen şehirlerin, ibadethanelerin, yok edilen ailelerin, yakılan kitapların, çalınan tarihi eserlerin, bedenleri paramparça edilen bebeklerin katili sizlersiniz.
Bütün bu cinayetleri dünyadaki refah ve saltanatınızın devamı için yapıyorsunuz, diyor.
Sonra; uzaklara gidiyor, kendi öz ülkesinden kovulmuş; yurdu, malı, evi, hayalleri talan edilmiş insanların ve simsiyah çocukların önünde duruyor, yine Kitabın kavlince ellerini cebinden çıkarıp çömeliyor, kucağına alıyor öpüyor bu çocukları sızlayan derin yarasından.
Elinde meşale ile bir adam ülke ülke dolaşıyor.
Yürekleri tutuşturuyor.
Hafızaları kurcalıyor.
Uyuşmuş beyinlere oksijen taşıyor.
Binlerce siyah ve beyaz eli üst üste koyup, biz işte böylesine büyük bir topluluk, el ele vermiş ve dünyayı adaletle yüzlerce yıl yöneten kardeşler iken bizi parçaladılar, böldüler, diyor.
Ve bunların hepsini bir araya toplayıp onlara, sayılarının ne kadar fazla olduğunu, bir araya gelirlerse ne kadar güçlü olacaklarını, geçmişte de nitekim öyle olduğunu ve artık dirilmenin vakti geldiğini haykırıyor.
Ve olmazlar oluyor, asla bir araya gelmez denilen, suni sebeplerle aralarına duvar örülen ülkeler aynı evrak üstüne imza atıyor.
Bir adam elinde meşale; birlik diyor, kardeşlik diyor, bizi parçalayıp sömürüyorlar diyor, birleşelim diyor, uyanalım diyor, geç kalıyoruz diyor, Kudüs diyor, Mescid-i Aksa diyor, vahdet diyor, Kitap diyor Kitap.
Elinde meşale bir adam; Kitap diyor, Kitap. Kitabımız ve Peygamberimiz, diyor.
Uzunca boyu, yürürken iki yana doğru esneyen vücudu, secdeden ağaran alnı, uykusuzluğunu haykıran gözleriyle dünyanın her yerinde yükselen ay yıldızlı bayrağımızı seyrediyor mutlulukla.
Gün doğmadan yala çıkıyor, gece yarısı olmadan yatağa girmiyor.
Zalimlerin gözlerinin içine bakarak, “sizden korkmuyorum, korkaklar zafer anıtı dikemezler”, diyor.
Vatan diyor, millet diyor, bayrak diyor, Ümmet diyor, Ümmet.
Elinde meşale ile bir adam, mazlumlar sokağında yürüyor.
Dünyanın bütün mazlumlarına kol kanat geriyor.
Yıkık binalardan,
Sönmüş ocaklardan,
Yanıp kavrulan yüreklerden,
Sıcak iklim acılarının üst üste biriktiği anne kalplerinden anne gözlerine, anne gözlerinden caddelere ve meydanlara taşan seller arasından zorlukla geçiyor.
Talan edilen mülklerin arasından yürüyor.
Binlerce kilometre yol gidiyor.
Vatanlarından sürgün edilen insanların ellerinden tutuyor, gözlerinin içine bakıyor, gözleri ıslanıyor.
Ve,
Elinde meşale bir adam,
Bir tek Yetimin hatırı için, milyonlarca yetimin başını okşuyor, milyonlarca yetimi bağrına basıyor.
Ferman Karaçam - Haber 7
Yorumlar18