Tramp Bile Gördüyse...

  • GİRİŞ14.03.2018 07:28
  • GÜNCELLEME15.03.2018 07:26

Bir konuyu birkaç defa yazınca her tekrarında “artık ne desem ki?” diyorsunuz ve yeni, farklı cümlelerle o konuyu tekrarlamak zorunda kalıyorsunuz.

Birkaç defa uyuşturucu konusunu ve bu konu ile alakalı cezaların yetersizliğini anlatmaya çalıştım.

 

 

 

Nafile.

Maganda, kap kaç, hırsızlık, TEM terörisitliği, uyuşturucu gibi suçların toplumun canını yaktığını ve bu gibi suçlara verilen cezaların yetersiz olduğunu, caydırıcılıktan uzak olduğunu söylemeye, ilgili ve yetkililere duyurmaya çalıştım.

Yok, olmadı, olmuyor.

İlle de Cumhurbaşkanımıza duyuracaksınız, o da, onca işlerinin arasından sizin duyurmak için çaba harcadığınız konuyu görecek, talimat verecek ve mesele çözülecek.

Son olarak çoçuklara taciz konusu öyle olmadı mı?

Oldu, komisyon kuruldu ve konu detaylıca incelendi ve şimdi de bir karara varılacak.

Ne güzel.

Peki, ya eşinin, çocuklarının önünde kaburgaları kırılana kadar dayak yiyen, İstanbul’un bazı semtlerinde belli saatlerden sonra sokağa çıkamayan, ömür boyu biriktirdiği üç beş kuruşunu çaldıran ve hem de dövülerek hastanelik edilen, TEM’de aracıyla akrobatik hareketler yaparken, bunu yapanlara karşı sesini çıkardı diye, yine ailesinin önünde kolu bacağı kırılan, okul önlerinde on yaşındaki çocuklara uyuşturucu satan ve sattıranların mağdur ettiği ailelerin hakkı, hukuku masaya yatırılarak, bir komisyon kurularak ele almaya değmiyor mu?

Mağdur edilen, sakat bırakılan, malı çalınan, sokak ortasında kıvranıp inleyerek can veren gencecik çocukları o hallere koyanlardan doğru dürüst hesap sorulmayacak mı?

Çok başarılı olduğuna inandığım İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu Bey uyuşturucu belası üzerine çokça gitmişti ve uyuşturucunun büyük bir bela olduğunu, kökünün kazınması gerektiğini, bu alandaki çalışmaların daha da yoğunlaşacağını söylemişti.

Dediğini de yaptı, yapıyor da.

Bugün hem torbacıların, hem de arkasındaki asıl baronların üzerine hiç olmadığı kadar gidiliyor.

Gidiliyor da ne oluyor?

Kocaman bir hiç çünkü, sineklerle savaşıyoruz da ondan, bataklığı kurutmaya gücümüz yetmiyor zira, uyuşturucu baronlarının çoğu yurtdışından yönlendiriyor trafiği.

Öyle ise yapılacak şey şudur: yakaladığınız, bu konuya bulaşan kim varsa ona gün yüzü göstermeyeceksiniz.

Ama yok, ne hikmetse vatandaşın canını yakanların, canlarının aynı şekilde yakılması konusunda ki kanunların yetersizliği fark edilip, yeniden ele alınıp, gözden geçirilmiyor.

Bakın, ABD Başkanı Donal Trump bile uyuşturucu konusunda çok mantıklı ve tutarlı şeyler söyledi geçen gün.

Bizim Haber 7’de de yer alan, geçen cumartesi günü yaptığı bir konuşmada Trump, uyuşturucu satıcılarının ölüm cezası almalarının gereğine işaret edip şu mantıklı örneği verdi: “uyuşturucu sorununu çözmenin tek yolu daha sert yaptırımlardır. Bir kişiyi öldürünce ölüm cezası alırsın, uyuşturucu satarak hem cebini doldurup, hem de 500 insanı öldürürsün, hapse bile girmezsin. “

Evet, baronundan torbacısına kadar bu zalimler yüzlerce, binlerce insanı zehirliyor, gencecik çocuklar sokak ortasında kıvrana kıvrana can veriyor ama kanunlar ne hikmetse bu işkenceyle insan öldürenlere ölüm cezası vermiyor, böyle kanun olmaz olsun.

Öte yandan Devlet dediğimiz mekanizma vatandaşının malını, canını, namusunu...korumayla yükümlüdür ya mesela, teröristler vatandaşın evini, dükkanını, aracını tahrip edince devlet bunu karşılıyor.

İyi de yapıyor.

Peki, teröristin tahrip ettiği mal mal da, hırsızın çaldığı mal, mal değil mi?

Vatandaş aynı vatandaş, mal aynı mal ama birinin malına terörist zarar veriyor, diğerinin malına hırsız zarar veriyor.

Devlet, birinin gördüğü zararı karşılıyor, diğerini hem karşılamıyor, hem de doğru dürüst bir ceza vermiyor.

Böyle adalet olmaz.

Devlet hırsızın çaldığı malı da karşılasın.

Ya da; vatandaşın canına, malına, ırzına, itibarına zarar veren hırsıza, arsıza, namussuza, kabadayıya bedelini ağır bir şekilde ödetsin.

Ödetsin ki, bir başkası kendi halinde yaşayan masum vatandaşın canını yakıp, malına zarar veremesin.

 

Ve bir not: Dün, ABD Başkanı Trump, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı görevden alıp yerine, CIA Başkanı Mike Pompeo’yu atadı.

CIA’nin başına da Ortadoğu ve Afrika Ülkelerinin karıştırılmasının arkasında olduğu bilinen yardımcısı, bayan Gina Haspel’i getirdi.

Böylece ABD, Dışişlerini de tamamen ajanlara teslim etti.

Bundan böyle ne yazık ki dünya daha fazla karışacak, Ortadoğu ise rahat yüzü göremeyecek.

Aynı zamanda işkenceci olarak da tanınan bayan Haspel daha önce El-Kaidelilerin tutulduğu Tayland’da ki CIA hapisanesinde görev yapıyordu.

 

Ferman Karaçam - Haber 7 

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat