Büyüyen Sosyal Yaramız
- GİRİŞ02.10.2019 10:38
- GÜNCELLEME04.10.2019 09:19
Sosyal olayların, diğer olaylara göre, biraz daha karmaşık ve geç kavranılan bir tarafı var.
Mesela, ailelerin çözülmesi giderek sosyal bir yara haline geldiği halde hala, bu meseleyi anlamak istemeyen hatta çözülmenin sebepleri çok açık ve net olduğu halde bunları görmek istemeyen bir kesim var.
Ailelerin çözülmesi, yuvaların yıkılması belli ki bu kesimleri henüz etkilememiş veya ortada kahredici bir inat var.
Birkaç gün önce, gecenin geç saatlerinde yakın komşulardan birinin evinin önündeki araba ve insan gürültüsüne uyandık.
Teperinde döner ışıkları ile etrafı aydınlatan birkaç kapalı araç, etrafta jandarmalar, beddualar, bağırtılar mahalleyi ayağa kaldırmıştı.
Pencerelerden neler olduğunu anlamaya çalışan komşuların merak ve hayret dolu bakışları arasından; iki katlı binanın üst katında tek başına oturan yaşlı teyzeyi, alt katta oturan oğlunu, gelinini ve beş altı kişilik ailenin hepsini ayrı ayrı araçlara bindirip alıp gittiler.
Olayı, iki gün sonra, elli yaşlarındaki komşunun bizzat kendisinden dinleyip, öğrendim.
Bir süreden beri evin alt dairesinde oturan eşi ve yetişkin oğlu ile kızları üst katta tek başına oturan seksen yaşlarındaki annenin oturduğu üst dairede oturmak istiyorlarmış.
Komşu da, annesi buna razı olmadığı için karısı ve annesinin arasında kalmış.
O akşam kadın, eşi ile tartışıp isteğini yerine getirmesini istemiş.
Hır gür arasında komşu da, karısını itekleyip kapıyı açmış ve üst kata, annesinin bulunduğu daireye çıkıp orada yatmış.
Yara yok, darp yok fakat sonradan kadının kendisinin de kabul ettiği ve kocasına karşı kullandığı çok çirkin küfürler, hakaretler ve ağır tahrikler var.
Buna rağmen, gecenin geç vakitlerinde kadın, oğlu ve kızları ile beraber, karakola gidip kocasını ve tartışmaya katılmadığı halde seksen küsur yaşındaki kayın validesini şikâyet ediyor ve bütün ev halkını alıp götürüyorlar.
Sonuçta, komşuya iki ay evden uzaklaştırma verildi.
Uzaklaştırma işi olmasa, komşularla birlikte bu olayı sulh ile bitirecektik ama komşu, yemin billah ediyor ve “beni, benim yaşlı annemi, çocuklarımı gecenin bir vaktinde jandarma önüne katıp karakollarda süründüren, beni kahve köşelerinde yatmaya mahkûm eden o kadınla artık, aynı yastığa baş koymam” diyor.
Şimdi, kadın hatalarını kabul edip, barış istediği halde adam yanaşmıyor, ikna edemiyoruz.
Boşanma davası açtı.
Karısına diş biliyor, bir hata yapmasından, şiddet uygulamasından korkuyoruz.
Aileler çözülüyor.
Hem de, azgın bir sel dehşeti ile hepimizin etrafını alıp götürerek.
Şaşkın şaşkın bakıyoruz, sel, en sevdiğimiz insanların yuvasını önüne katıp götürüyor.
Büyük heyecan ve umutlarla, elimizde avucumuzda biriktirdiğimiz imkânlarımızı vererek kurduğumuz yuvalar birer birer yıkılıyor.
Orta yaşlı, yaşlı amcalar ve teyzeler gözyaşlarını kurulayarak çıkıyor mahkeme salonlarından.
Bin bir çileyle, üç beş kuruşu denkleştirip, uç uca ekleyerek aldığımız eşyalar darmadağın oluyor.
Ömrümüz boyunca taksit ödeyerek aldığımız/ kiraladığımız evler tarumar oluyor.
Çocuklar; gelincik gibi incecik ve nazikçe boyunlarını bükerek, anlam veremediği bu ayrılığa doğru dönüp, ya annesinin ya da babasının arkasından ıstırapla ve hüzünle bakıyor.
Toplum çaresiz, yargı çaresiz, eşler çaresiz, babalar ve anneler çaresiz ama bu insafsız sel gözlerimizin önünde yıkıyor çocuklarımızın yuvalarını.
Ve ne yazık ki, bu felaketi durduracak olan kurumlar, STK’lar, Üniversiteler, bakanlıklar da, toplumla birlikte seyirci balkonundadırlar.
CÜMLEDEN CÜMLEYE.....
Sen de geçebilirsin anadan, yârdan, serden,
Senin de destanını okuyalım ezberden.
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden.
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin, baştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
Arif Nihat Asya
Ferman Karaçam - Haber 7
Yorumlar5