Yaşar Kandemir
- GİRİŞ05.02.2020 09:31
- GÜNCELLEME05.02.2020 09:41
Öyle sanıyorum ki, insanla toprak arasında bizim ilk bakışta anlayamadığımız ciddi bir metafizik bağ var.
Bu bağ, ilginç bir şekilde ve aynı zamanda tümüyle insanı eşyadan, dünyadan, maddeden kopmuş olarak da gösteriyor.
Yani toprağa ve öteye ait gösteriyor.
Bu insanlara baktığınız zaman adeta üzerlerindeki giysilerinden başka Dünya’ya ait hiçbir şey görmüyorsunuz.
Hatta giysileri bile, hüzün sularında yıkanıp üstüne başına öylesine giydirilmiş gibi iğreti duruyor.
Gözleri hüzün.
Gülüşü hüzün.
Göz çeperlerindeki nem ve pırıltılar hüzün.
Elleri, öbür dünyaya ait hüzün yağmurlarından kopup gelmiş bir kaç damla su gibi durur avuçlarınızın arasında.
İşte, Yaşar Kandemir böyle güzel bir insandır.
Hüznünü, ilmini, ahlakını Peygamberimizden (as) almış bir alimdir O.
Bazen, Marmara İlahiyat Fakültesinin Bağlarbaşı'ndaki, yıkılan eski Camiine, Cuma namazlarını kılmak için, özellikle O'nu görmeye giderdim.
O Camide yedi sekiz kişinin sığabildiği İmam odasında kılardı Hoca namazı, fakir de yanına, arkasına bir yerlere kıvrılmaya, Hoca’ya yakın olmaya çalışırdım.
Şimdi yapılan yeni Cami’de Hoca'nın yerini henüz keşfedemedim.
Hep söyledim ve söylemeye devam edeceğim bu kuşağın, bir önceki kuşağın ve bir sonraki kuşağın ilim, sanat, edebiyat, bilim ve kültür adamlarımızın her birinin değeri hiçbir kıymet hükmü ile ifade edilemez.
Çünkü bu insanlar, günümüzdekiler gibi bin bir nimet içinde, ayaklarını uzatarak, kaloriferli odalarında okuyup yazmadılar.
Onlar; besmelenin bile yasak olduğu, Allah diyenin takibata uğrayıp cezalandırıldığı, Müslümanım diyenin Üniversite dış kapılarına bile yaklaştırılmağı bir baskı, sindirme ve presleme sürecinde okudular.
Bir gün, tarih profesörü rahmetli Hakkı Dursun Yıldız Hoca'ya dedim ki: "Hocam siz Türk kelimesini o kadar fazla kullanıyorsunuz ki, açıkçası Kürt, Arap, Çerkez ya da başka bir kavimden olsaydım hem buna çok kırılır, hem de sizinle hiç konuşmazdım, hatta ben Türk olduğum halde bundan çok rahatsız oluyorum..”
Bunun üzerine, biraz durakladı ve dedi ki; " Bak Ferman’cığım, biz Üniversitelere alındığımız sıralarda Müslüman olduğumuzu gizlerdik, kendimizi iyi birer Türk olarak göstermeye gayret ederdik, ayrıca bir de Müslüman denilecek yerlerde onun yerine de Türk ifadesi kullanırdık.
Böylece iki defa Türk der, bir süre sonra Müslüman demeyi unutur veya Türk demeye tamamen alışırdık, şimdi bizimki de alışkanlık işte ..."
Onlar; Anadolu'nun en ücra köşelerinden, köylerden, mezralardan gelip büyük şehirlerde aç, susuz, yoksul, elbisesiz, ayakkabısız okuyup ilim, irfan, sanat ve bilgi sahibi oldular.
Son kuşakların hele hele günümüz Müslümanlarının elde ettikleri bilgiler dün kırıntılar halindeydi.
O bilgileri tırnakları ile kazarak, tepelerinde Demokles'in kılıcı gibi duran şeflerin despot rejimine rağmen, bu değerli insanlar nasıl zorluklarla elde edip yeni kuşaklara sundular, bunu iyi bilmek, iyi anlamak bizim en temel sorumluluğumuzdur. Kadir kıymet bilmemenin adı nankörlüktür ve mutlaka bir vebali de olmalı, diye düşünenlerdenim.
Yaşar Kandemir adını 1980'li yıllarda duymuştum ama daha yakın olarak Gülçocuk Dergisi'ni çıkarıp yönettiğim 1987'de duymuştum.
Hoca bir Hadis İlmi Profesörüdür fakat çocuk ruhu ile tahminlerin ötesinde yakın bir iletişimi vardır. Yani saf, temiz ve berrak bir dünyası vardır Hoca'nın.
Bu alanda çok sayıda kitap yazmıştır.
Peygamber Efendimizin (as) örnek ahlakını, sahabesinin kutlu yaşayışını hikâyeler üzerinden, kitaplar vasıtası ile çocuklarımıza aktarma konusunda son derece başarılıdır.
Hoca'nın 1939 yılında, Yozgat ilimize bağlı İnceçayır adındaki bir köyden başlayan bu dünya hayatındaki yolculuğu, şükürler olsun ki sürüyor.
Bana kalırsa Yaşar Hoca bu dünyada yani aramızda yaşıyor ama bedeniyle.
Hoca'nın aklı, fikri, ruhu, yüreği ötededir yani Yaşar Kandemir Hoca, Üstat Sezai Karakoç'un deyişi ile öbür dünyayı bu dünyada yaşayan Müslümanlardandır.
O'nun, her daim nemli olan gözlerine baktığınızda, içinde patlayan yanardağ lavlarını, dışındaki kraterlerle nasıl örtmeğe çalıştığını mutlaka görürsünüz.
Örnek, önder ve iki cihana server olan bir ömrü (as) anlamaya, anlatmaya ve yaşamaya adadığı 81 yıllık bir ömür, o taklit edilen 63 yıllık kutlu ömürden o kadar güzel çizgiler taşıyor ki, Hoca'ya bakarken 81 yılı hadis ilmiyle hemhal olarak geçirdiğini derhal anlarsınız.
Hoca, yaptığı iş ile bütünleşen şahsiyetlerdendir.
O'nun ve burada, bu sütunda bahsettiğim/ edeceğim gönül coğrafyamdaki diğer şahsiyetlerin akademik çalışmalarından söz etmeyi düşünmüyorum.
Benim gönül coğrafyama iz bırakmış olan bu şahsiyetler hakkında, gönlümün dilini dile getirmek ve becerebildiğim kadarı ile aktarmak istiyorum.
Çünkü bu şahsiyetlerin çalışmaları ile ilgili bilgileri cilt cilt, sayfa sayfa istediğiniz ortamlardan veya kütüphanelerden edinebilirsiniz.
Yaşar Kandemir Hoca Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyeliğinden emekli oldu.
2005 yılından beri Eyüp Sultan Camiinde Şifa-i Şerif dersleri veriyor.
İslam Ansiklopedisi'nin ana sütunlarından biri olarak, medarı iftiharımız olan İslam Ansiklopedisine çok sayıda madde yazdı ve Hadis İlim Heyeti Başkanı görevini üstlendi.
Şu sıralar haftada bir defa, Cumartesi günleri İSAM'a yürüyerek gidip geliyor.
Altında binlerce kefensizin yattığı bu toprağa basmaya kıyamadan ağır ağır yürüyen bacaklarına kuvvet, gözlerine fer, ömrüne daha nice bereketli yıllar diliyorum, saygıyla ellerinden öpüyorum Hoca'mın.
CÜMLEDEN CÜMLEYE…
Bende Mecnundan füzûn âşıklık istidadı var/
Âşık-ı sâdık menem Mecnun’un ancak adı var…
Fuzûlî
Ferman Karaçam - Haber 7
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
twitter.com/fermankaracam
facebook.com/fermankaracam
Yorumlar1