İmam Hatip ve İlahiyatlar
- GİRİŞ29.09.2021 09:02
- GÜNCELLEME30.09.2021 08:19
Islah-ı Medaris adı ile kurulduğu 108 yıldan beri nice büyük mücadelelerden sonra bugüne kadar gelen İmam Hatipler sadece Türkiye’deki laikçilerin, din düşmanlarının, züppelerin, yobazların, frenkçilerin, gizli papazların hedefinde olmamış, aynı zamanda bu coğrafya için hain emelleri olan dış mihrakların da hedefinde olmuşlardır.
Kimi zaman kapılarına kilit vurulmuş,
Kimi zaman öz vatanında parya muamelesi görmüş, Kimi zaman mensupları asılmış ya da sürgün edilmiş.
Kimi zaman gizli eller tarafından azılı din düşmanı yönetici ve öğretmenler veya psikolojik sorunu olanlar bu okulları tahrip etsinler diye tayin edilmiş, Kimi zaman kendisinden görünen ajan provokatörlerin hücumuna uğramış, Kimi zaman üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmüş, fakat İmam Hatipliler asla yılmamış, davalarından vaz geçmemişler.
Kavgası ucuz dünya metaı olan pespaye zihniyetlerin, zorba laikçilerin, aklını, vicdanını bir dolara satmış bukalemunların ve onların çizgisinde yol alanların hiç birine pabuç bırakmamış, kutlu yol üzerindeki dikenleri, taşları ayıklaya ayıklaya yoluna devam etmiştir ve etmektedir.
Hiç bıkmadan, usanmadan milletine ve vatanına sadık olmuşlardır.
Bu ülkeyi sağcı-solcu, Âlevi-Sünni, Türkçü- Kürtçü olarak böldüklerinde milletin birleştirici çimentosu olmuşlardır.
Vatan sevdasının çılgın sevdalısı olmuşlardır.
Vatan için, millet için “kim var” denildiğinde, sağına, soluna bakmadan göğsünü gere, gere ileri atılan onlardır.
İmam Hatipliler ve onların bir bakıma devamı olan İlahiyatlar bu asil milletin kendisidir ve öyle olmaya devam edecektir.
Ağızlarından Osmanlı’yı düşürmeyen cahiller, Osmanlı’nın Şer-i yasası Mecelle’de bir kanun hükmü olan “Su-i misal Emsal olmaz” yani, kötü bir örnek, örnek olarak alınamaz hükmünden habersizmiş görünerek bu okullara ve mensuplarına çamur atıyorlar.
Ancak, bu değerli insanlar ister içeriden, ister dışarıdan, ister sureti Haktan, ister sureti zındıktan görünen bu coğrafyanın düşmanlarına karşı her zaman dimdik ayakta olacak ve kutlu savaşlarına devam edeceklerdir.
İçlerine; her türlü kılığa girerek hile ve desise ile sokulmuş yabancılar için çalışan ajanlar her zaman olmuştur ve bundan sonra da olacaktır.
Fakat İmam Hatipli ve İlahiyatlılar imanlı, ferasetli ve uyanık olacaktır, böyle olmak onların ruhunda ve asaletinde mevcuttur.
Eğer bu çağın insanı eşyaya yenilmiş, dünya yükü altında karakteri, inancı, ruhu ve şahsiyeti paramparça olmuş, yerlerde sürünüyorsa ayağa kaldıracak olanlar, diriltecek olanlar her zaman olduğu gibi yine İmam Hatipler ve İmam Hatipliler olacaktır.
İmam Hatipli, kendisine taş atanların kiminin taşına taş ile, kimine gül ile, kimine dil ile cevabını hak ettiği şekilde vermiştir.
Bundan sonra da öyle olacaktır.
Ne var ki; geleceğe yönelik olarak bir yerlere yaranmanın işaret fişeğini çaktığından mıdır yoksa birtakım mahfillere yaranma kaygısıyla mıdır, bilemediğimiz sebeplerle, İmam Hatiplerdeki bazı marjinal örneklerden hareketle, bu okulları ve öğrencilerini ulu orta karalayan derviş kılıklı kimseler için ne yapmalı?
Hani şu kuş ile derviş hikayesinde kuş’un Hz. Süleyman’dan istediği gibi, biz de sahibinden bunun kıyafetini çıkarmasını mı istesek, bilemedim..!
Hikayeyi çoğunuz bilirsiniz, biz yine de hatırlatalım:
Hz. Süleyman zamanında bir kuş, kanadını bir dervişin kırdığından şikâyet ederek Hz. Süleyman'a gelmiş.
Hz. Süleyman dervişi huzuruna getirtip sormuş:
- Neden bu kuşun kanadını kırdın?
derviş cevap vermiş:
- Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim, kaçmadı.
Yanına kadar gittim, yine kaçmadı ben de, bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım, tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. oysa ona kaçması için fırsat vermiştim, fakat o kaçmadı.
Hz. Süleyman bu defa kuşa dönmüş:
- Bak demiş, derviş haklı, sen niye kaçmadın, sinsice değil, sana açıkça yaklaşmış, sen de rahatça kaçabilirdin.
kuş şöyle cevap vermiş:
- Sultanım, ben onun derviş kıyafetine aldandım, dervişler hiçbir canlıya zarar vermez diye biliyordum, avcı olsaydı hemen kaçardım.
Hz. Süleyman bu defa kuşu haklı bulmuş, askerlerine emretmiş:
- Hemen bu dervişin kolunu kırın!
kuş itiraz etmiş:
- Sultanım, böyle yapmayın, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapmaya kalkar, ayrıca, eğer dervişin kolunu kırarsanız eşitlik olur ama adaletli olmaz, halbuki ben adalet istiyorum demiş.
Hz. süleyman, ne yapmamı istiyorsun diye sormuş kuşa?
Kuş da, siz bunun üzerindeki derviş kıyafetini alın, ben ona kandım, yaralandım benden sonrakiler kanmasın demiş.
Ne hazindir ki;
Kimimiz salya sümük ağlayanlara,
Kimimiz Derviş kıyafeti giyenlere,
Kimimiz saça, sakala, şalvara aldandık işte.
Hadi bizim gibi sade vatandaşlar aldanmak için mazur görülebiliriz, peki, şu İlahiyat camiamızın yüksek apoletli Hocalarına ne demeli?
Yıllardır bu ve benzeri adamlar medyada dinimizi tahrip ediyorlar, bir defa olsun bir araya gelip bir bildiri yayımlamadılar..!
Cüppeli çıkıp açık açık kendilerine saldırınca mı bildiri yayımlamak akıllarına geldi?
Yazık, çok yazık..!
Ferman Karaçam - Haber 7
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
twitter.com/fermankaracam
facebook.com/fermankaracam
Yorumlar11