TÜSİAD’a Dokuz Soru
- GİRİŞ22.12.2021 09:25
- GÜNCELLEME23.12.2021 09:03
Ekonomide meydana gelen kur dalgalanmaları üzerine TÜSİAD bir açıklama yayımlayarak, “Hükümet’e, genel kabul görmüş iktisat kurallarına hızla dönülmesi” çağrısı yaptı.
Yapabilir, yapabilir de; bu memleketin çilesini çeken, kendi emeği ve alın teri ile geçinen insanların sırtına yapışık yaşayan Türkiye’nin Sanayici ve İş İnsanları Derneği’ne bazı hatırlatmalar yaparak, birkaç soru sormak, bu bildirinizden sonra vatandaş olarak bizim için de bir hak oldu.
TÜSİAD olarak bu ülkede 1971 yılından bu tarafa faaliyet gösteriyorsunuz. Kurulduğunuz tarihten öncekileri saymazsak irili-ufaklı on taneden fazla ekonomik kriz yaşadık.
Kuruluşunuzdan üç yıl sonra, yani 1974 yılında petrol krizi patladı. Bütün emtia fiyatları dört-beş katına çıktı; işsizlik, enflasyon ve faizler arttı; insanlar yiyecek, içecek kuyrukları oluşturdu.
1980 yılında 2. petrol krizini yaşadık, meşhur “24 Ocak Kararları” alındı, enflasyon % 65 oldu, TL % 48 değer kaybetti, Türkiye ile İMF arasındaki ahbaplık biraz daha katmerlendi, dostluk kazanının altı harlandı.
1982’de meşhur bankerler krizi patladı.
Aldıkları para borcunu ödemek için, biraz daha yüksek faizli kredi alıp, birbiri ile faiz yarışına giren, vatandaşa da daha fazla faiz verip mevduat toplayan 258 tane banker nihayet battı, bir kısmı da kaçtı.
Daha çok faizle kandırılmış 200 binin üzerinde orta ve küçük mevduat sahibi ortada bırakıldı, sonraları devlet bunlarla ilgili yasa çıkarmak zorunda kaldı.
1990-91 krizi: Enflasyon % 40’lardan % 61’e çıktı, birçok işletme battı, işsizlik patladı, faizler fırladı.
1994 krizi: Çok bilinen adıyla “5 Nisan Kararları”; bu kriz olurken dünyanın en iyi okullarından; Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi'nin ekonomi dalında diplomasını alan, doktorasını ABD’de Yale Üniversitesi’nde tamamlayıp yine Boğaziçi’nde ekonomi alanında profesörlüğünü tamamlayan bir başbakanımız vardı. Yani sizin deyiminizle, “Dünyada genel kabul görmüş” iktisat kurallarının en iyilerinde zirve bir iktisat eğitimi almıştı başbakanımız.
Fakat ne hazindir ki, genel kabul görmüş kuralların en iyilerinin uygulandığı bu kriz döneminde, ben de şahsen, çok dramatik bir şok yaşadım.
Krizden bir süre önce büyük heveslerle ve döviz borçlanarak ikinci el bir Renault araç almıştım.
Krizden sonra aracı satıp, borcumun sadece bir kısmını ödeyebildim, geriye kalan borcumu da iki yıla yakın, taksitlerle ödeyerek ancak tamamlamıştım.
1994 krizinde hükümet para bulabilmek için % 400 faizle piyasaya borçlanma kağıtları sattı.
Paramız % 40 oranında değer kaybetti, yani devalüe edildi. Faizler aldı başını gitti, işsizlik arttı.
2000 krizi: O yıl Türkiye uzun zamandan beri ilk defa eksi % 6,1 küçüldü, enflasyon % 69, bir gecelik faiz % 240 oldu, MB’nin rezervleri eridi, sistemden 6 milyar dolar para çıktı.
2001 krizi: Tarihinde borsa ilk kez % 14,6 düşüşle kapandı. Bir gecelik faizler % 7500 oldu, enflasyon patladı, şirketler battı, işsizlik arttı.
2008 krizi: Zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “teğet geçecek” dediği bu kriz Türkiye’de çok fazla hissedilmemesine rağmen hem faizlerde ve hem de enflasyonda bir miktar artışlar oldu.
Birinci sorum:
Yukarıda etkilerini kısaltarak vermeye çalıştığım krizlerimiz olduğunda TÜSİAD vardı ve yarım yüzyıllık tecrübesiyle hala var.
Bu krizlerin hepsinde Türkiye sizin dediğiniz “Genel kabul görmüş iktisat kurallarını” uygulamıştır.
Genel kabul görmekten kastınız, elbette, faiz artırımıdır.
Peki, yarım yüzyılda ondan fazla kriz yaşayan ve her birinde faiz arttıran, her faiz artırımında halkımızı iliklerine kadar sömüren, mevcut paraları ile yeni paralar kazanan bu zenginlerin arasında TÜSİAD’ın üyeleri var mıdır, bunlar kimlerdir?
İkinci sorum:
Dünyada, teknolojide bu kadar gelişme varken ve Türkiye dışındaki birçok ülkenin zenginleri bu teknolojinin paralelinde katma değeri yüksek bilişim ürünlerine yatırım yaparken, Türkiye’de neden hala özel sektördeki emekçilerin % 51’i, diğer ülkeler gibi bilişim sektöründe değil de, hizmet sektöründe çalışıyor?
Üçüncü sorum:
Yarım yüzyıldan beridir bu ülkenin en zengin derneğinde bir araya gelmiş bulunuyorsunuz. Bu topluluk, bu kadar zamandan beri neden kendi ürettiklerinden hala bir veya birkaç dünya markası oluşturamadı ya da kendi ülkesinin bir kurumunun (örneğin TRT gibi) marka olmasına destek vermedi?
Dördüncü sorum:
TÜİK verilerine göre Türkiye’de kayıtdışı çalışma oranı ve hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalışanların oranı çok yüksek. Bir işveren topluluğu olarak TÜSİAD’ın bunda payı var mı, varsa oranı nedir?
Beşinci sorum:
İstatistiklere göre 2020 yılında Türkiye’de 384.262 iş kazası meydana gelmiş, bu kazalarda 1236 kişi hayatını kaybetmiş, binlerce insan yaralı ve sakat kalmış. ILO verilerine göre Türkiye, iş kazalarında dünyada hala ilk beş içerisinde yer alıyor, oranın bu kadar yüksek olmasına karşı TÜSİAD hangi çalışmaları yapmış ya da yapılan çalışmalara hangi katkıları sunmuştur?
Altıncı sorum:
İki yıldan beri devam etmekte olan ve dünyayı ekonomik olarak olumsuz etkileyen Covid-19 salgınından beri devlet milyonlarca ücretsiz aşı ve PCR testi yapmakta, hastanelerde ücretsiz tedavi uygulamaktadır.
Tüm dünyayı etkisi altına alan bu salgın sırasında Türkiye’nin en zengin topluluğu olan TÜSİAD’ın, halkımızın sağlığını destekleyecek herhangi bir katkısı olmuş mudur?
Yedinci sorum:
Bilindiği gibi Türkiye’nin üç yanı denizlerle çevrilidir ve hem karada, hem de denizlerde son yıllarda somut olarak görüldüğü gibi Karadeniz’de ve muhtemelen Akdeniz’de de son derece zengin enerji kaynakları vardır.
Bunca yıllık birikimine rağmen TÜSİAD bu milli kaynaklarımızın çıkarılmasına yönelik olarak hangi araştırmaları, hangi AR-GE yatırımlarını yapmıştır ve bu alanla ilgili hangi gemilerin ya da kara araçlarının yapımını gerçekleştirmiş veya yapımına katkıda bulunmuştur?
Bu soruma paralel olarak şunu da sorayım: 1971 yılındaki kuruluşundan sonra TÜSİAD’ın, onun öncesinde de, bağımsız olarak çalışan büyük cirolu şirketlere sahip olan üyelerinin hiç birinin milli harp sanayimiz ve kendi otomobilimizin yapımı alanında herhangi bir yatırımı göze çarpmıyor. Bu alanlarda genelde Batılı şirketlerin Türkiye’ye ürün satışı için aracılık yapıyor, ajans hizmetleri veriyorsunuz veya o yabancı şirketlerin Türkiye acentesi, distribütörü oluyorsunuz.
Bu ülkede kazanan en büyük iş veren grubu olarak neden milli savunma yatırımlarına TÜSİAD ilgi duymuyor?
Sekizinci sorum:
Ülkemizde dört mevsim yaşanmasına rağmen bazı bölgelerimizde, örneğin Ege ve Akdeniz’de yer yer meyve ve sebze fazlalığı yaşanırken, diğer bölgelere bu fazlalığın ulaştırılması enerjide dışa bağımlı olduğumuz için, çok pahalıya mal olmaktadır.
Dolayısıyla üretici, ürününü tarlasında çok cüzi bir fiyata verdiği halde, hatta zaman zaman tarladan toplamamasına rağmen, diğer bölgelerde vatandaşımız aynı ürünü fahiş fiyata alabilmektedir. Dar gelirli vatandaşımız ise kendi ülkesinde yetişen bu meyve ve sebzeyi pahalılığından dolayı alamamaktadır.
Gelişmiş birçok ülke, mesela Hollanda, aynı sorunu demir yolu sistemi ile çözmüştür.
Ülkemizde uzun yıllardan beri bu önemli sorun sürdüğü halde, bazı TÜSİAD üyelerinin Türkiye’deki bütün karayolları boyunca ve şehir merkezlerinde benzin istasyonları yoğunluğu görülmektedir.
Yaklaşık bir asırdan beri devam eden ve kalkınmamızda olumsuz etkisi olan, Türkiye’nin bu yakıcı sorunu 2002’den sonra Erdoğan hükümetleri döneminde ele alınarak ilk defa ülkemizde demir yollarına ciddi yatırım yapılmış, hızlı trenler hayata geçirilmiştir.
Demir yollarının bu kadar gecikmiş olmasında TÜSİAD gibi çok önemli bir işveren örgütünün dolaylı bir payı olmuş mudur?
Dokuzuncu sorum:
Yaşadığımız son ekonomik kriz sürecinde kayda değer bazı ciddi haberler dolaşmaktadır.
Medyadaki bu haberlere göre bazı zengin ve çok parası olan kimselerin yaklaşık bir asırdır parasından para kazanarak kurduğu imparatorluğunun çökmemesi için bir yandan büyük kapalı alanlar kiralayarak araç ve yiyecek depolayıp, piyasadaki pahalılığı körüklerken; diğer taraftan piyasadan döviz çekerek kur dalgalanmalarında rol oynamaktadırlar.
Ülkemizin çok zor zamandan geçtiği böyle bir dönemde TÜSİAD gibi önemli bir iş insanları kuruluşunun kendi üyelerine yönelik bir iç denetimi var mıdır? Ayrıca, hükümetin son günlerde yakalayarak cezalandırdığı bu sahtekarlardan bazılarının üyeleriniz olduğu hukuken kesinleşirse TÜSİAD’dan atacak mısınız?
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak merak ettiğim bu soruların cevabını aldığım takdirde, bana ayrılan bu sütunlarda aynı şekilde yayımlayacağıma dair söz veriyorum.
Ferman Karaçam - Haber 7
fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
twitter.com/fermankaracam
facebook.com/fermankaracam
Yorumlar7