Aile Konusu TBMM’ye Gelirken...

  • GİRİŞ09.11.2022 09:34
  • GÜNCELLEME10.11.2022 08:16

CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu neredeyse bir asra yakın, bu ülkede laiklik ve başörtü meselesini sürekli kanırtarak, Anayasa Mahkemesi'ne ve AİHM’e taşıyan parti ve kişi olduğu halde, bütün bunları unutmuş gibi son zamanlarda başörtülü birkaç hanıma rozet takarak, mütedeyyin camianın oyunu almayı düşünürken, belli ki o havaya kendini fazla kaptırıp, hızını alamayınca ve şu anda ortada hiçbir sorun olmadığı halde, Başkan Erdoğan’ın bu meseleyi sessiz sedasız çözdüğü halde konuyu yeniden gündeme taşıdı.

Hatta bir adım daha ileri giderek başörtü konusunu kendisinin çözdüğünü söyledi.

Ee yılların bilge politikacısı Erdoğan bu fırsatı kaçırır mı?

Kaçırmadı tabi.

O da: “Madem bu meseleyi çözdüğünü söyleyerek, olmamış bir iddiada bulunuyorsun, öyle ise hadi gel bunu anayasada çözelim ve böylece samimiyetini, iddia ettiğin şeyin gerçek mi, aldatma mı olduğunu millet görsün.” diyerek ve başörtü konusuna aileyi de ekleyerek anayasanın 24. ve 41. maddelerinde değişiklik yapıp, meseleyi kökten çözme teklifini getirdi.

Birkaç gün içinde bu konu meclise gelecek.

Başörtü konusunda şimdilik diyeceğim yok.

Fakat aile ile alakalı daha önce olduğu gibi tekliflerim var.

Aile meselesinde köklü olmasını istediğim önerilerim var.

Hazır bu mesele anayasal bir hak olmak üzere meclise gelecekse, ailede kadını, yani 'anneyi' öne çıkarmak gerekir.

Özel olarak anne kavramı hem maddi, hem de manevi olarak ele alınarak her bakımdan öne çıkarılmalı ve annelik, ailemizin ve dolayısıyla, milletimizin gerçek anlamda da rahmi olmalıdır.

Şu cümleler Başkan Erdoğan’a ait:

“..Kadınlarımızın başarılarının devamını diliyorum.

Ülkemizde kadınların tamamını ailelerin temel direkleri, çocukların ebedi öğretmeni olma noktasında ilham olarak görüyoruz.

İlhamımızı kadınlarımızdan alıyoruz.

Kadını hayatın her alanında desteklerken, aileyi de en güçlü şekilde ayakta tutup, geliştirecek bir politika takip etmenin kararlılığı içindeyiz.

Türkiye Yüzyılı'nı da kadınlarımızla birlikte inşa edeceğiz."

Bu satırların altına ben de imzamı atıyorum.

Bir farkla ki: Bazı cümlelerin başına kadın yerine 'anne' kelimesini koyarak.

Çünkü kadının temel vasfı anneliktir.

Onun; ebedi öğretmenliği, şefkati, merhameti, diğerkamlığı annelikle birlikte varoluşsal bir gerçeklik kazanır.

Günümüzde 'anne'yi ailenin, toplumun ve milletin saygın bir bireyi olarak ele almak, onu maddi ve manevi bakımdan güçlendirmek İslam Medeniyeti'nin olmazsa olmazı şeklinde anayasaya kazınmalıdır.

Ayrıca anneye apayrı bir değer verilerek, anayasal olarak bunu perçinlemek Türkiye’ye son derece de yakışacaktır.

Sadece bu kadar değil elbette.

Son yıllarda tüm dünyada ve giderek ülkemizde de yaşlanma sorunu ciddi boyutlara ulaşmış ve neredeyse bütün ülkelerin birinci veya ikinci meselesi olarak ele alınmaya başlanmıştır.

Ülkeler kendi ekonomik şartlarını zorlayarak çocuk başına belli miktarlarda bütçeler ayırmıştır.

Avrupa ülkeleri bunların başında gelmektedir.

Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere, Yunanistan, Macaristan, Rusya ve daha birçokları.

Almanya gibi bazılarında nüfus artış hızı 0,1 ve eksilere düştüğü için daha ciddi önlemler alınmaya başlanmıştır.

Rusya ise 1 Şubat 2022’den itibaren çocuklar için verilen

desteği % 8,4 daha arttırarak 524 bin 500 rubleye çıkardı.

Dolayısıyla, bizim, annelik kavramını maddi ve manevi olarak dünya aleme örneklik teşkil edecek bir konuma getirmemiz mümkün.

Öncelikle anneler anayasada ciddi bir konuma yükseltilerek, cennet, ayaklarının altında olduğu için önem atfedilip, anneliğe vurgu yapılarak kanun, yasa veya yönetmeliklerle maddi olarak desteklenmenin de önü açılmış olacaktır.

Mesela; 07.05.2004 yılında anayasada yapılmış olan 10. maddenin 2. fıkrasına 2010 referandumunda pozitif ayrımcılıkla ilgili bir ek yapılmış, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." kısmına 2010 yılındaki referandumda ek olarak, anayasanın, “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” kısmındaki son cümleye annelikle ilgili bir ek yapılarak, eşitlik ilkesine aykırılık ortadan kaldırılmış olur ve

maddi olarak da, evlenen her kadını sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınacak bir aday olarak düşünüp, üç veya daha fazla çocuk sahibi olunca ise, fiilen evlendiği tarihten geçerli olacak şekilde SGK kapsamına alınarak cüzi bir miktar maaş bağlanabilir.

Bu durumda evlerde her türlü işi yapan; tarlada, çayırda, bağda, bostanda çalışan tüm anneler, eşlerine bağımlı olmadan emeklilik hakkı elde etmiş olacaklardır.

Ekonomik olarak bu teklifimizi uygulanabilir görmeyenlere şunu incelemelerini öneririm:

Türkiye’deki sosyal yardımlar 50 kalemin üzerine çıkmıştır ve bunların kahır ekseriyeti kadınlarla ilgilidir.

Yani, 2022 yılında 100 milyar liraya dayanan sosyal yardım bütçesi bu işin finansmanı için önemli bir kaynaktır.

Rakamlar karşılaştırıldığında görülecektir ki, annelerimiz emekli edilirse, hem diğer parça parça verilenlerden çok daha fazla makbule geçecektir, hem de yaşlılıklarında hiç kimseye muhtaç duruma düşmeyeceklerdir.

Ferman Karaçam

YouTube     : youtube.com/c/FermanKaracam

Twitter        : twitter.com/fermankaracam

Instagram   : instagram.com/fermankaracam

Facebook   : facebook.com/karacamferman

E-mail         : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi  : fermankaracam.com

Yorumlar2

  • fert 2 yıl önce Şikayet Et
    mantıklı
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Bir anne’ 2 yıl önce Şikayet Et
    Kanayan yaramız annelerimizin yokluğu. Az bir ev harçlığı yahut fatura ödemesi kadar bir ücret yüzünden anneler tüm gün evde yoklar. Yetkililere ulaşması durumunda güzel şeyler olabileceğini düşünüyorum. Çoğu anne çalışmak istemiyor.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat