Biz Neyi Kaybettik, Siyonist Neyi Buldu?
- GİRİŞ08.11.2023 09:25
- GÜNCELLEME10.11.2023 11:22
İçimiz kan ağlıyor.
Kiminle konuşsam televizyonlardaki haberlere bakamadıklarını söylüyor. “Böyle bir vahşet, böyle bir katliam görülmedi, duyulmadı” diyorlar.
Geçmişin ve geleceğin en acımasız, hunhar, vahşi ve kuralsız bir katliamı ile karşı karşıyayız.
Bebekleri diri diri toprağa gömen ilkel cinayetlerden sonra insanlık tarihi, bebeklerin bedenlerinin bombalarla parçalandığı böyle bir kara tabloya hiç şahit olmamıştır.
Siyonist olmayan Yahudilerin, Avrupa ve Amerika’nın Hristiyan halklarının, diğer dünya milletlerinin bu soykırım karşısında büyük bir şok yaşadıklarını, sokaklara döküldüklerini görüyoruz.
Amerika ve Avrupa yönetimleri ise insanlığın bu şokuna aldırış etmeden Akdeniz’e balistik füzelerle donatılmış denizaltılar, dev uçak gemileri, füzeler yığmaya devam ediyorlar.
Hatta İsrailli Bakan Amihay Eliyahu’nun, “Gazze’ye nükleer bomba atalım” sözünü bile duymazdan gelip, İsrail’in soykırım yapması için gözcülük yapmayı sürdürüyorlar.
"BU TEHDİD YABANA ATILMAMALI"
Bana kalırsa Eliyahu’nun bu tehdidi yabana atılmamalı. Şu anda zaten güya yasak olan her türlü bombayı kullanan İsrail’in gözü dönmüş katil başbakanı bunu da yapabilir.
Hiç şüpheniz olmasın, şu anda gördüğümüz insanlık dışı bu cinayetlerin failleri olan caniler, eğer biraz daha sıkışırlarsa onu da yapabilirler.
Yapabilirler ve altmış dolayındaki İslam ülkesi de bakakalır.
Peki bu noktaya nasıl geldik?
Size kendi yaşadığım bir tecrübeyi anlatacağım. İnşallah yeni kuşaklarımız için bir faydası olur.
Ardahan’da ortaokulu bitirdim, lise okuyacağım. Fakat çevremden bazı büyüklerin tavsiyesi ile Ardahan'da o zaman bulunan tek lisede değil; bir öğretmen okulu, sanat okulu, ticaret lisesi gibi lisede okuyacaktım.
Ailemin de ekonomik olarak beni okutamayacağını bildiğim için çalışarak para biriktirip, okula da bir yıl ara verdikten sonra okuyacaktım.
Bazı köylülerimle birlikte İstanbul’a geldim.
Beni Şişli’de, Şişli Camii’nin güneybatı tarafındaki Hanımefendi Sokak’ta bir bakkala çırak olarak verdiler. Bakkal sahibinin adı Marko idi.
Şimdi yaşadığını sanmam.
Hemen her gün eşiyle birlikte dükkânda dururlardı. Benim gibi çırak olan bir başka arkadaşla ikimiz siparişleri alır, kolumuza taktığımız sepetlerle birlikte apartman apartman dolaşır, yüksek merdivenleri çıkar, özellikle sabah kahvaltılıklarını dairelerdeki sahiplerine ulaştırırdık.
O yıllar 1970’li yıllardı ve Şişli’de bile asansörlü apartman hatırlamam.
İkimizin de hiç değişmeyen öğlen yemeklerimizi gaz ocağında her gün Marko hazırlardı.
Sucuklu veya yağda sade yumurta ve mutlaka yoğurt.
Bir süre sonra her öğlen yemeğinin ardından karnımda ağrılar ve şişmeler olmaya başladı. Doktora gittim, “Bir şeyin yok, yediklerine-içtiklerine dikkat et” dedi.
Gültepe’de bir akrabamızın evinde kalıyordum.
Sabah çok erken çıkıyor, yolda bir poğaça yiyordum. Bir de öğlende Marko’nun yaptıkları. Yediklerimin hepsi bu kadar.
Sonradan Marko'nun bize, çöpe atılacak bozulmuş sucukların üstünü bıçakla kazıyıp, yoğurtların da yüzündeki küfleri alıp önümüze koyduğunu ve bozulmuş yumurtaları pişirip yedirdiğini gözlerimizle gördük.
Fakat asıl söyleyeceğim bu değil.
O bakkalda bir yaz boyu çalıştım.
Hayret edilecek olan şu iki şeyin yakın tanığıyım:
"İNANÇ VE İDEALLERİNİ İNATLA SÜRDÜRDÜLER"
I- Marko, her ayın başında dükkânda kendisi gibi üç-beş Yahudi'yle birlikte buluşur, aralarında topladıkları paraları denkleştirir, İsrail'e gönderirlerdi. Bunu titizlikle yapar, hiç aksatmazlardı.
2- Marko'nun dükkanından alış-veriş yapanların tamamına yakını Yahudi'ydi. Ama asla unutamadığım ise çok uzaklardan gelen bazı Yahudiler sadece bir kibrit alırlar, selamlaşır, birkaç kelime İbranice konuşur, giderlerdi.
Onlar inanç ve ideallerini inatla sürdürdüler.
Biz ise çok şeyimizi, onların film ve dizilerini seyrederek kaybettik.
İçimizi boşaltıp, dışımızı da kendilerine benzettiler.
Bundan elli sene önce sadece üç milyon kadardılar, bugün on milyon oldular.
Birleşmiş Milletler’in verilerine göre dünyada nüfusu en çok artan ikinci ülke İsrail.
Vadedilmiş topraklarına kavuşmak için birlik ve beraberlik içinde hareket ettiler. Hem bizi hem de dünyayı hayretler içinde bırakan ürün yelpazesiyle bütün dünyada bir imparatorluk kurdular.
Bunu Siyonistler yıllar önce söylemişler, fakat biz bugünlerde yapılan insanlık dışı cinayetleri görünce, yani iş işten geçince anlıyoruz.
Oysa rahmetli Roger Garaudy bir kitabında, 1970’lerde İsrail’de başbakanlık yapan Menahem Begin’in yazdıklarından bir bölümünü şöyle aktarır:
“Savaşıyoruz, öyleyse varız. Kan, ateş, gözyaşı ve küllerden, insanlığın yeni bir türü, bin sekiz yüz yıldan beri dünyada hiç bilinmeyen yepyeni bir türü doğuyor: Savaşçı Yahudi. Öncelikle ve özellikle, ilk saldıran biz olmalıyız. Katillere karşı saldırıya geçeceğiz. Kan ve terden; gururlu, yürekli ve güçlü bir nesil doğacak.”
28 Haziran 1914 yılında bir cinayet işleyerek birinci dünya savaşına sebep olan Sırp ırkçısı Gavrilo Princip’e bile rahmet okutacak, kandan beslenen gözü dönmüş bu katiller sürüsünün yeni bir dünya savaşına sebep olma ihtimali çok fazla.
Türkiye hem tedbirli hem de dikkatli olmalı.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/FermanKaracam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar25