Bürokratik İsraf Efendi..!
- GİRİŞ24.01.2024 09:35
- GÜNCELLEME25.01.2024 09:24
Hiç şüphesiz Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri Cumhuriyet tarihi boyunca hantal ve halka karşı katı davranışlı, somurtkan bir bürokratik yapı olmuştur.
Bu Kemalist ve şeflik yapı bizim; Osmanlı’dan miras kalması gereken muhteşem bir dünya devleti olma hayalimizi törpüleye törpüleye değiştirerek sonunda bize hantal, kırtasiyeci, devletten geçinmeli, ‘saltanat heveslisi’ bir bürokrasi bıraktı.
Yani Osmanlı'dan Cumhuriyet’e miras olarak kalan, halkın iktidarına fırsat vermeyen sivil ve askeri bir saltanat bürokrasisidir.
Tek parti döneminde devletin muhtelif kademelerinde kökleşen İttihat ve Terakkici bu yapı, merkezdeki mevcut gücünü hiç kimse ile paylaşmayan, çürümüş bürokrasinin ve aristokrat hiyerarşinin temsilciliğini yıllardır sürdürdü.
Geçmişte, Merhum Menderes’i doğru dürüst çalıştırmadılar.
Mesela, İmam Hatip Liselerinin açılması için Menderes’ten ve zamanın Milli Eğitim Bakanı rahmetli Ahmet Tevfik İleri’den ‘olur’ aldığı halde, evrakları imzalamayarak haftalarca Cennet mekân Celal Ökten Hoca Efendi'yi uğraştırıp canından bezdiren ‘o meşhur Sarı Çıyan yapılı şef bozuntusu’ katı bürokrata iyi bir örnek olarak nasıl anlatılır, Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarından çoğumuz biliyoruz.
Rahmetli Turgut Özal'ın da attığı her adımı engelleyen, sonunda isyan ettiren ve artık dayanamayıp sürekli şikâyet ettiren, meydanlarda “bürokrasi bürokrasi” diye bağırtan bu yapı, kendi istediklerinin tamamı olmayınca iktidarların boğazını sıkarak çalışmalarını engelliyor, halk ile en üst idareci arasında kalın bir duvar örüyor.
Hem kemiyet ve hem de keyfiyet itibariyle özellikle Ankara'ya çöreklenmiş bu yapı, bugüne kadar bütün iktidarların korkulu rüyası oldu.
Bu yapı; İstanbul dukalığı denen haramzade, devlet geçinmeli, yerli sermaye düşmanı bir yapının Ankara şubesidir.
Bu yapı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yürüyüşünü her on yılda bir durdurup kendisine uygun olan fabrika ayarı yapan, halkın sesini kesip sahibinin sesine çeviren askeri bürokratik yapıdır.
Bu yapı; yerli ve Anadolu menşeli ne varsa onun karşısında olmuş, neredeyse 200 yıldır Anadolu'nun düşmanları ile sürekli iş birliği içinde olmuş bir yapıdır.
Bu yapı; Müstevlilerle el ele vererek Menderes'i, Özal'ı, Yazıcıoğlu'nu, Erbakan'ı yiyen, onların halkla bütünleşmesinin önünü kesen ve aynı şekilde Erdoğan'la yıllardır kıran kırana savaşan, onu zehirlemeye, arabasında boğmaya, hastanede yok etmeye, 15 Temmuz’da ailesiyle birlikte öldürmeye çalışan bir yapıdır.
Bu yapı; 1071'den bu yana bu toprakları gazileri, erenleri ve şehitleri ile yurt yapmaya çalışan asil Anadolu insanının sürekli karşısına çıkmıştır.
Bu yapı nihayet 15 Nisan 2017 Pazar günü yapılan halk oylaması öncesinde anketleri yanıltmaya çalışmış, evet sonucunu negatif etkilemek için bir direnç ortaya koymuş ama sonunda o akşam gene de yenilmişti.
Daha doğrusu biz öyle sanmıştık fakat anlaşılan o ki yeraltına inmiş ve şimdilerde yeniden ortaya çıkıyor.
Rahmetli Şefik Ağabeyim derdi ki: “Söylesem başım belaya girecek, söylemesem karnım ağrıyor.”
Şimdi ben de o durumdayım.
Adına “Bürokratik İsraf Efendi” dediğim bu yapı için bir-iki örnek vermem gerekirse:
—Akrabalarımdan tecrübeli bir başhemşire ile konuşuyorduk. “Dayı”, dedi, “Benim gördüğüm kadarıyla bugünkü Sağlık Bakanımız çok çalışkan bir insan, fakat bu başhekimden sonra tırnakları iğne ucunu geçen hemşireler peydahlandı, giyim kuşamından dolayı hastanın önünde oturup kalkamıyor, ayrıca bunlar kalçadan iğne bile yapamıyorlar. Durum çok can sıkıcı.” dedi.
—Mali Müşavir ve Bağımsız Denetçi bir dostum aradı, “Ağabeyi İstanbul Ataşehir’de “Vergi Denetim Kurulu Yerleşkesi” diye yirmi kattan fazla katı olan bir bina var, buraya şirket denetimi ve sorgulama için gideriz.
Geçenlerde 15. kata çıktık, terledik, su içinde kaldık.
Kata çıkınca baktım petekler el yakacak kadar yanıyordu.
İşin daha da üzücü, hatta kahreden tarafı, ilerleyince bir facia gibi önümüze çıktı: Kattaki bütün pencereler açıktı.”
—Birkaç gün önce de çok değerli bir emekli hekim ağabeyimle konuşuyorduk, dedi ki: “Uzun zaman görev yaptığım hastane yeniden yapılmıştı, ‘çok muhteşem oldu’, dediler.
Bir ay kadar önce de 1900’lü yıllarda görev yaptığım bu hastaneyi ve bazı arkadaşlarımı ziyaret edeyim diye gittim.
Gerçekten büyük bir ihtişam.
Gurur duydum, omuzlarım kabardı, Allah devletimize zeval vermesin, içeri girince gördüm, alet edevat olarak da öyle yok, yok maşallah, her şey alınmış, hiçbir eksik bırakılmamış.
Yalnız birkaç servis gezince içim karardı; binayı ve cihazları kullanan insanlar çok vefasız.
Hastaların yatırıldığı sedye üstüne serilen rulo peçeteler yerlerde, lavabolardaki kutuların içinden yarı kullanılmış peçeteler ayak altlarında, gündüz öğlen vakti her tarafta lambalar yanıyor.
Hepsi neyse de 1998 yılında hastanelerde peçete mi vardı? Lavabolarda kullanacağımız peçeteleri bile çoğu kez evimizden getirirdik.
Çok duygulandım doğrusu ve bir kenara çekilip biraz gözyaşı döktüm." dedi.
Örnekleri daha da arttırabilirim.
Fakat çok nankör olduk, vefasız olduk, fazla palazlandık ve şımardık.
Yirmi yıldır gözlerimizin önünde olan, günde birkaç saat uyku ile bu memlekete hizmet veren bir Başkan’ın ve gecekondusunun camlarını naylon ile kapatmış o vatandaşların hesabı sorulur bizden.
Uyanalım ve uyuyanları da uyaralım artık.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar37