Münevver Bir Derviş: Ersin Nazif Gürdoğan
- GİRİŞ04.09.2024 08:53
- GÜNCELLEME06.09.2024 19:54
Türkiye, kısa bir süre önce çok değerli bir münevverini ve aynı zamanda dervişmeşrep bir şahsiyetini kaybetti.
Ölümler üzerine yazmanın ve konuşmanın elbette bir hayli zor olduğunu bilmeyen yoktur.
Fakat kendisiyle birçok şeyi paylaştığınız; bilgi, kültür ve yaşantısından müstefit olduğunuz, etkilendiğiniz kişiler hakkında yazmak da son derece hüzün veriyor.
Hele hele bu şahıs, en zor zamanınızda size destek olmuş, sıkıntılarınızı kendi sıkıntısı gibi omuzlamış biri ise, bu hüzün daha da artıyor.
Kendisine “Ağabeyi” olarak hitap ettiğim Ersin Nazif Gürdoğan’ı 1980’li yıllarda İlim ve Sanat Dergisinde çalışırken tanıdım.
İlim ve Sanat Dergisi merhum şehit Profesör Mahmut Esad Coşan Hoca’nın riyasetiyle çıkarılan dört dergiden birisiydi.
Bu dergiler ülkemizin kültür, sanat, edebiyat, çocuk duyarlığı, Müslümanların sosyal, siyasal ekonomik ve aktüel meselelerini konu edinen, kadınların Müslümanca yaşama konusundaki gayretlerine ve çalışmalarına sayfalarında yer veren dergilerdi.
Dergilerin her biri çok yüksek tirajları ile hem Türkiye’de belirleyici roller üstlenmiş hem de kendi alanlarında son derece etkileyici ve toplumun her kesimini kucaklayıcı olmuşlardı.
Mesela İslam Dergisi, Türkiye’deki siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatın tamamına karşı ilgili davranarak sayfalarını açarken, aynı zamanda gönül coğrafyamızdaki tüm gelişmeleri takip etmekteydi.
Kadın ve Aile Dergisi de diğer üç dergiler gibi alanında her bakımdan tek bir mevkuteydi. Özgün konular ele alınır ve özgün kalemler tarafından etkin bir şekilde dile getirilirdi.
Gülçocuk Dergisi, trajı düşük ve genele hitap etmeyen iki camaat çocuk dergisi dışında Türkiye’de her kesimi kucaklayan duruşu ile alanında tek dergiydi.
Çocuk konusunda yazan, çizen, konuşan bütün kalemlerin ortak buluşma noktası olmuştu.
Ayrıca Betül Zarifoğlu, merhum Mevlana İdris Zengin ve Fatma Şengil gibi önemli yazar ve şairlerin yetişmesinde hizmetleri olmuştur.
Diğer taraftan Cahit Zarifoğlu, Hasan Aycın, Mustafa Ruhi Şirin, Vehip Sinan, Mustafa Özçelik, Hamit Yüksek, Salih Koca, Ramazan Erkut,
A. Vahap Akbaş, Nevzat Yüksel… gibi ülkemizin saygın, tanınmış yazar ve çizerlerinin eserlerini yayımlayarak yerli bir bakış açısıyla, önemli trajıyla çocuklarımız üzerinde etkin rol oynamıştır.
ADİL ve AHLAKLI BİR EKONOMİ
Nazif Ağabeyiyi yakından tanıdığım İlim ve Sanat Dergisi ise sadece cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin değil, pergelin sabit ucu ‘80 darbesi sonrasında olmak üzere, Müslüman dünyanın geleneksel bilgi, kültür ve sanat alanındaki çalışmalarını entelektüel bir perspektiften geçirerek sunuyordu.
Nazif Ağabeyi; Yusuf Yazar’ın yayın yönetmenliğini, benim de yayın müdürlüğünü yaptığım bu derginin yayın kurulunda görev yapıyor, ayrıca özellikle iktisadi konularda yazılar kaleme alıyordu.
Bu dergilerde; idari işlerin yürütülmesinden sorumlu olan, danışman sıfatı ve yazılan diğer makalelerin içeriğinde belirleyici olan, ayrıca her dört dergiye de makaleler yazan merhum Raşit Küçük Haca vardı.
Genel Koordinatörlüğünü Zekeriya Karaman Beyin yaptığı dergiler bir dönemin Türkiye’sinde her alanda hatırı sayılır hizmetler ortaya koydular.
Ersin Nazif Gürdoğan Ağabeyi ekonomi eğitimi almış olmasına rağmen; bizim ülkemizin sadece ekonomi ile değil, İslam Medeniyetinin geleneksel kültürel donanımının içinde yer aldığı bir ekonomik kalkınma ile mümkün, adil ve etkili olacağını savundu.
Nazif Ağabeyi 1945 yılında Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Gürleyik köyünde dünyaya gelmiş, ilkokulu Obruk köyünde öğretmen olan ağabeyinin yanında bitirmiş, daha sonra Mihalıççık ortaokulunda okumuş ve liseyi de Eskişehir’de bitirmiştir.
Erzurum Üniversitesinde, Ankara Üniversitesinde, Melik Abdülaziz Üniversitesinde ve vefatına kadar da bazı özel üniversitelerde hocalık yapmış, bu üniversitelerden binlerce öğrenci yetiştirmiştir.
Birçok kişide gördüğümüz kendini beğenmişlik tavrı Nazif Ağabeyide asla yoktu.
Hayatı boyunca adil ve ahlaklı bir ekonomik düzenden yana oldu.
Bu sebeple Nazif Ağabeyi, spesifik olarak ekonomiyi yazan, konuşan bir bilim insanı olmadı.
Ülkemizin yerli ve Anadolu merkezli geleneksel ve çağdaş kültürü konusunda münevver bir kişi olarak hem yazılarıyla, hem konuşmalarıyla büyük hizmetlere imza attı.
GÖRÜNMEYEN ÜNİVERSİTE
Ersin Ağabeyi çeşitli konularda birçok kitap yazdı.
Yazdığı kitaplarda son derece akıcı bir dil kullandı, her kesim ve her eğitim seviyesinde insanın anlayacağı kelimeleri özenle kullandı.
Onun, Teknolojinin Ötesi ve Görünmeyen Üniversite isimleri ile kaleme aldığı eserler büyük ilgi gördü.
Ancak, kendisini yakından tanıyan birçok kişi tarafından dünya görüşünü en iyi yansıtan kitabın Görünmeyen Üniversite olduğu ifade edilmiştir.
Çünkü bu dönemde, yani DPT’de çalışmaya başladığı sırada ev sohbetlerinde, Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi ile tanıştırılmıştır.
Hocaefendi ile tanıştırılmasının ardından kendisinde önemli değişiklikler olduğunu söylemiş ve yazmıştır: tövbe etmeyi ve bir daha o hatayı işlememeyi, ölümü düşünmeyi ve anlamını kavramayı, israftan kaçınmayı, gösteriş toplumu olmamayı, dünyaya hakim olmanın yolunun onun peşinden koşmak değil, dünyayı peşinden koşturmak olduğunu ve ekonominin yatağının değiştirilmesi gerektiğini…onun sohbetlerinde öğrendiğini ifade etmiştir.
Ayrıca hayatı boyunca kendileriyle birlikte yürüyeceği değerli insanları da ö dönemde tanıdığını yazmıştı: “ Devlet Planlamada 1968 yılının Ağustos ayında Proje Değerlendirme Müdürlüğünde uzman yardımcısı olarak çalışmaya başladım… Planlamada çalıştığım yıllar, gerek yeni dostlar edinmek, gerekse düşüncelerimin billurlaşması bakımından oldukça verimli oldu. Rasim Özdenören, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Alaaddin Özdenören, Bahri Zengin, Hasan Seyithanoğlu, İsmail Kıllıoğlu, Osman Sarı gibi dostları bu dönemde tanıdım ve o günden bu yana, kültür sanat çalışmalarında hep beraber olduk”.
Hocaefendi’den söz ederken de “Görünmeyen Üniversite kitabında şunları yazmıştı: “İnsana huzur ve güven veren bir görünümleri vardı. Onun yanındayken, içinizde bahar şenliklerinin başladığını, bütün sıkıntıların bu şenlikler içinde kaybolup gittiklerini, hissederdiniz”.
Anadolu’da, Trakya’da veya İstanbul’da davet edildiği proğramlara şevkle katılır, bildiklerini paylaşırdı.
Konuşmalarında, gençlerin ufkunu Türkiye sınırlarının dışana çevirmeye ve onları üretmeye zorlaması bir bakıma Cahit Zarifoğlu Ağabeyinin teşvikleriyle çok benzeşiyordu.
1996 yılında emekli olan Profesör Ersin Nazif Gürdoğan emekli olduktan sonra da bir kenara çekilmemiş aktif hayatın içinde yazma ve diğer çalışmalarını sürdürmüş, engin kültüründen genç insanların azami derecede faydalanmaları için Anadolu’yu sürekli dolaşmıştı.
SANKİ İSTANBUL CANLI CANLI AVUCUMUN İÇİNDEYDİ
Yazımızın girişinde benim en zor zamanımda Nazif Ağabeyi yanımda olmuştu dedim.
Evet, 1980’li yılların sonuna doğru, on yıl kadar süren dergicilik hayatımın sonuna gelmiştim.
Vefa Yayıncılık tarafından çıkarılan dergilerimizde “zorunlu olarak” ekip değişimi yapılıyordu.
Başta rahmetli Raşit Küçük Hoca olmak üzere Zekeriya Karaman, Yusuf Yazar, Nazif Gürdoğan, Mehmet Emre, Osman Sarı, Yılmaz Bayat gibi birçok ağabeyimiz, yeni gelecek ekibe yer vermek üzere kurumdan ayrılmışlardı. O sırada ben de İslam Dergisinden direkt sorumlu ve ama diğer üç derginin de koordinesini yapıyordum.
İlim ve Sanat’a Kemal Kahraman, Kadın ve Aileye Osman Acun, Gülçocuk Dergisine de Serdar Yakar bakıyordu.
Raşit Küçük Hoca bizim kendimizin ayrılmasına izin vermedi.
“yeni gelen ekip sizi işten atıncaya kadar kalacaksınız” dedi.
Biz de ayrılmadık.
Fakat bir süre sonra bizi de görevlerimizden aldılar, işsiz kaldık.
Hepimizin evlerimiz kira idi.
İçlerinde en sıkıntılı olan da bendim.
Üç çocuğum vardı ve üçü de ilkokulda okuyorlardı.
Osman Acunla birlikte Fatih semtinde oturduğumuz evlerden de çıkmak zorunda kaldık.
Çamlıca’da büyükçe bir ev bulup evin giriş kapısından itibaren evi, ev sahibinin izniyle ikiye böldük, bir tarafta Acun ailesi, diğer tarafta da biz oturduk ve bir taraftan da yana döne iş arıyorduk.
Tam o can yakıcı sıkıntı ile boğuştuğumuz sıralarda Rahmetli Nazif Ağabeyi beni çağırdı, elime küçük bir kağıt parçası verip, “bunu götür, Bağlarbaşı’nda İslam Ansiklopedisinde Profesör İsmail Erünsal Hocayı bul, ona ver ve orada işe başla” dedi.
O anda sanki İstanbul, bütünüyle katlanıp, dürülmüş ve o küçücük kağıt parçası halinde benim olmuş ve canlı canlı, terleyen avucumun içine dolmuştu.
Sevincimi anlatamam.
Gittim ve işe başladım.
Allah, Ersin Nazif Gürdoğan Ağabeyimin menzilini, mübarek, mekanını Cennet, makamını âli eylesin.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar6