Yün Yatak, Zülfü Nine ve Gelin Hanım

  • GİRİŞ03.11.2024 09:19
  • GÜNCELLEME04.11.2024 09:23

İlginç şehir gerçekten, bu İstanbul.

Anadolu'yu bir mıknatıs gibi toplayıp, derdest edip alt alta, üst üste, yan yana, balık istifi gibi yığdı kendi içine.

İstanbul’da bir yandan Anadolu'nun en ücra köyü, bir yandan en modern şehri birlikte yaşıyor; işte o küçük hikâyeciklerden birçoğu da bu çelişkilerden doğuyor.
Bir süre önce bizim Ümraniye'deki evin yakınlarında, mahalle arasında bulunan bir lastikçideydim.

Apartmanların altındaki lastikçi arabanın lastiklerinden birine giren inatçı bir çiviyi çıkartmaya çalışırken, ben de Zülfü Nine ile tanıştım.
Yan apartmanın birinci kat balkonundan iki kadının atışma sesleri geliyor.
Ses sahiplerinden biri oldukça genç, yirmi yaşlarında gibi, diğeri olgun bir şahsa ait, altmış, yetmiş yaşlarında.

İkinci ses balkonun kenarına daha yakın olmalı, söylediklerinin tamamı anlaşılıyor.                          
Öteki genç olanın sesi ise, öfke anında yükselince anlaşılıyor, sakin konuşunca boğuk boğuk geliyor ve tam anlaşılmıyor. 
Olgun olan ses:

“Hadi hadi hadi biz bunların hepsini biliriz.
Senin o dediklerin benim yeleğime ilik dikemezler, onlar kim ki ben onlardan gaynanalık öğrenecekmişim.
Gızım ben yaşadığım sürece bu yun yatahlarda yatılacak, bunu kafana iyice bir sok.
Nedir o naylondan yatahlar öyle.
İnsan mezara girmiş kimin ayahlarıni bile uzatıp yatamiyir ısıcak ısıcak. Madem hanım ağa gızısın, gokusuna dayanamirsin, senede bir iki kere, kır belini de yıha”. 

Bu arada genç olan hanımın sesi de net olarak duyulmaya başladı:

“Sanki dağa, toprağa gonuşirsin anam, gene ayni şeyleri bellemiş, onları söylir.
Ana ben yun mun yıhamam.
Modası geçti bunların.
Onlar köyde galdı, ben uğraşamam.
Atalım getsinler.
Herkes çekyatlarda, süngerlerde, yatıp galkir, bizim altımızdan mı gaçillar.
Aha Şöhretler, Remziyeler, Fato ablalar hepsi atti gurtuldi.
Şimdi evlerine de insan gibi girilir, çıkılir.
Gohu mohu yok artık.
Bizim dibimiz, yanımız, yöremiz hayvan gohir.
Anam bir de toplanmir, serilmir, galdırılmir, daşınmir.
Biz senin kimin köy yağları yemedük, ot yağlarıynan böyüdük, belim burkum ağrir, akşam goy sabah galdır, zorumuz, kârımız neymiş anam, ben çekemem kusura galma Zülfü Ana, götürüp atacam bunları çöpe”.

- “Anam bunların aklına akıl, fehmine fehim uymaz.

Lafa gelende dil bi garış, iş'e gelende ortada bişey yohtur.

Akşam sabah televizyonun başından kahmazlar, iki tene döşeyin yununi yumaya gelende, belleri burklari kırılir, ekmek elden su gölden, yeyip içip upuzun yatillar, işleri güçleri kakara kikiri… Yunler gohirsa yaharsın, paklarsın heç de bişe galmaz, biz bunların içinde böyüdük, nallarımız mı töküldi”?

- “Ana he he he sus başşın ölmesin, sene söz anlatmak ne mümkün..! Çocuklar da istemir bunları, pis pis gohillar, ne gatten yıkarsan, yuyarsan yuy, gene gohillar”.

Mesele ufak ufak anlaşıldı.

Konu; klasik bir gelin - kaynana kavgası gibi görülse de geleneksel araçların muhafaza edilmesini isteyenler ile yenileşmeyi, modernleşmeyi ve bunlara uygun araç-gereçleri benimseyenler arasında İstanbul'da yaşanıyordu.

Büyük tanık, büyük sahne, büyük salon ve büyük şehir İstanbul.

Dükkândan dışarıya doğru azıcık çıkıp, başımı kaldırdım, dört beş metre karelik bir balkonda bir eğilip bir doğrulan uzun boylu, sarışın, altmış yaşlarında oldukça enerjik görünümlü bir hanım.

Eğilirken ıslak olduğu belli olan yünleri yukarıya doğru kaldırıp hafifçe çırparak bırakıyor.
Başındaki beyaz örtüsü beline kadar iniyor, mavi ışıltılı gözleri her ayağa kalktıkça ışıl ışıl etrafı geziniyor, ama çenesi hiç durmuyor:

- “Aha kurudi, akşama doldurur dikerim, n'olmiş de olmamiş.
Sanki padişah gızi, sanki şehzade hanımı.
Yoh anam yooh bunlar çok azıttı, çok tembelleşti.
Yaptıkları bir iş yoh.
Akşama sabaha yatillar.
Ne iiiş, ne güç.
Yaptıhları yalap şalap iki tabak çorba.
Oni yaparken de dizileri kaçırmillar, bir el iştee, bir el oynaşta.
Geet anam geeet, ben sizle baş edemem…!”  

Atışma devam ediyor, ben de dalmışım.
Ama arabanın işi bitti.
Usta yanıma geldi.
Dalgınlığımı görünce, 

- Siz Zülfü Nineyi mi dinliyorsunuz?
- Ha evet.
- Onlar her gün böyle, ağabey…
- Hadi işin rastgele,
- Senin de…


Ferman Karaçam / Haber7
YouTube     : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter        : twitter.com/fermankaracam  
Instagram   : instagram.com/fermankaracam
Facebook   : facebook.com/karacamferman
E-mail         : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com

Yorumlar2

  • aziz 4 hafta önce Şikayet Et
    bunlar eski toprak her şey doğaldı tat lezzet vardı emek vardı şimdiki nesil hazırcı ..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Yaşasın hamas 1 ay önce Şikayet Et
    Keşke devamıda olsaydı ferman abi neyse bu kadarıda kafi kalemine sağlık
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat