Raşit Küçük Hoca İle Hayat Hikayesini Konuştuk - 2
- GİRİŞ15.12.2024 08:23
- GÜNCELLEME17.12.2024 08:33
Türkiyen’nin yetiştirdiği en değerli ilim insanlarımızdan Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca, Hadis konusu başta olmak üzere çok yönlü bir alim olarak birçok alana damgasını vurmuş, çok sayıda insan yetiştirmiştir.
Bugün ülkemizi yöneten en üst düzeydeki şahısların gerek yetişmesinde, gerekse onlara danışmanlık yaparak yönetme başarılarında önemli pay sahibidir.
Bugünden itibaren onun hayat hikayesine dair kendisi ile yaptığımız konuşmalarımızı yani, hayat hikayesini burada her pazar sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Hoca ile yaptığımız bu konuşmalarımızı, “Raşit Küçük, Hatırımda Kalanlar” adı ile Hayat Yayınları kitap olarak yayımladı.
İnşallah bu vesile ile kitap gündeme gelir ve umuyor, diliyoruz ki, Hocamızın; Türkiyenin en ücra köylerinden birinden başlayan, başarılarla dolu hayat hikayesi genç nesillerimize yol gösterici olsun.
FK: Hocam, ninelerinizi gördünüz mü, onları hatırlayabilir misiniz, biraz onlardan söz eder misiniz?
RK: Tabi Hatırlarım.
Nenem köyün müracaat kaynağı olan bir hanımdı. Yani akıl danışanlar olurdu, “Şunu nasıl yapalım, bunu nasıl edelim?” diye.
Havva idi nenemin adı, “Havva Eş Ana” derlerdi. Yani annelerine eş görürlerdi onu.
Sağlıkla ilgili sorarlardı veya kayıpları olursa onu sorarlardı. Mesela diyelim birinin dağda keçisi ya da koyunu kalmış, rahmetli neneme gelirlerdi, nenem kurtların ağzını da bağlardı. Babası hoca olduğundan, onu da öğrenmiş zamanında. Kurdu, bir şeylere, mesela ipliklere bağlardı. Gelenler derlerdi ki “Her yeri bağla, şu mıntıkada kayboldu orayı bağla, Manavgat ırmak tarafını...” hakeza... “Orayı bağla, burayı bağla.”, “tamam orayı bağlayalım”. “Tuzlu koyağı da bağla”, bilmem mesela “Tepe Dağı’nı da bağla”. “yok” derdi, “evladım olmaz hayvanları açlıktan mı öldüreceğiz? Sadece kaybolduğu yeri bağlarım, vebale girmem.” derdi.
Böyle şeyler hatırlarım.
FK: Babanız nasıl bir adamdı?
Adı neydi?
Sizinle yakından ilgilenir miydi, babanızın işi neydi?
RK: Babanım adı Hurşit, köyümüzde “Hurşit Efendi” derlerdi.
Babam 4 yıl, yani 48 ay askerlik yapmış. 1946’da askerden dönmüş ve evlenmiş. İkinci Cihan Harbi sırası olduğu için bu kadar uzun askerlik yapmış.
İlkokul 3. sınıftan şehadetname veriyorlarmış o zaman. Babam şehadetnameliydi. O belge diploma yerine geçiyormuş. Tabi harf devriminin hemen akabindeki talebelerden olduğu için hiç Osmanlıca okumamış, yeni harflerle okumaya başlamış. Yazısı da çok güzeldi babamın.
Ben babamı tanıdığımda, ki o sırada 4 yaşında olabilirim, başka bir şehirden gelmişti hatırladığım kadarıyla. Sonradan Bursa’da ticaretle meşgul olduğunu öğrendim.
Evin tek erkek çocuğu olduğundan biraz nazlı büyümüş. Köyde sevilen bir kişiydi. İnsanlarla muamelesi çok iyi ve dengeli olduğu için uzunca yıllar, zannediyorum 26-27 yıl gibi bir zaman, muhtarlık görevi yaptı.
Babam kültürlü bir insandı. Annem 37 yaşında, çok genç bir yaşta vefat ettiği için babam ikinci defa evlenmek zorunda kaldı. Dört kardeşin en büyüğü olan ben de 16-17 yaşlarında vardım o zaman.
Köyümüz genel itibariyle çok zengini olmayan bir köy. Büyük çoğunlukta orta halli veya fakir aileler vardır. Rahmetli babam önce Bursa’da ticari işlerle uğraştı, daha sonra Manisa Ahmetli’de bir otel kiraladı ve onunla meşgul oldu. Sonra orada işleri iyiyken 1962 senesinde annem kanser hastası oldu. Babam Ahmetli’den dönmek zorunda kaldı ve hatta elindeki tüm parasını bu hastalık için sarf etti.
Babam rahmetli, namaza çok düşkün bir insandı. Mümkün olduğunca bütün namazları camide kılardı ve sesi de oldukça güzeldi. Bu sebeple midir bilemem, çok kere köyümüzde ezanları o okurdu.
FK: Yanlış hatırlamıyorsam, daha önce sizinle yapılan bir konuşmada anneniz hanımefendi siz küçük yaşlarda iken vefat etmiş.
Allah rahmet etsin.
Bu yanınızı biraz kendime benzetiri, benim de annem, ben, küçük yaşlardayken vefat etmişti.
Anlatır mısınız merhumeyi?
RK: Annem’in adı Ayşe’dir ve bu Yemen Gazisi olan Osman dedemin kızıdır. 1946’da babam Hurşit Küçük’le evlenmişler. Bu evlilikten Raşit, Cihangir, Hidayet ve Mehmet dünyaya gelmiş.
Annem çok cefakâr bir hanımmış. Toros dağlarının arasında kayalık bir köyde buğday ekerek çocuklarını büyütmüş bir hanım... Tüm bağ bahçe işlerini de o yaparmış.
37 yaş gibi çok genç bir yaşta, 1964 yılında, bir 27 Mayıs günü vefat etti. Aynı yıl Aralık ayında da babamın annesi olan nenem vefat etti. Annem tabii ben İmam Hatip Okulu 4. sınıftayken, yani talebe yaşlarındayken vefat ettiği için, annemle bizim aramızda fazla hatıra aklıma gelmiyor, yalnız rahmetli annemin bana bir konuda ettirdiği bir yemin vardır ki, onu hala uygularım. Hangi yıl olduğunu hatırlayamam, fakat Antalya'da biri denizde boğulmuştu, bu olay tüm civar kasaba ve köylerde de duyuldu. Bunun üzerine annem bana denize girmemem için yemin ettirdi. Ben de, annemin ettirdiği bu yemine sadık kaldım ve o gün bugündür denize girmedim.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar2