Raşit Küçük Hoca İle Hayat Hikayesini Konuştuk - 7
- GİRİŞ19.01.2025 09:08
- GÜNCELLEME19.01.2025 09:08
“Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli ilim insanlarımızdan Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca, Hadis konusu başta olmak üzere çok yönlü bir alim olarak birçok alana damgasını vurmuş, mebzul miktarda insan yetiştirmiştir.
Bugün ülkemizi yöneten en üst düzeydeki şahısların gerek yetişmesinde, gerekse onlara danışmanlık yaparak yönetme başarılarında önemli pay sahibidir.
Hocanın hayat hikayesine dair kendisi ile yaptığımız konuşmalarımızı yani hayat hikayesini burada her pazar sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Hoca ile yaptığımız bu konuşmalarımızı, “Raşit Küçük, Hatırımda Kalanlar” adı ile Hayat Yayınları kitap olarak yayımladı.
İnşallah bu vesile ile kitap gündeme gelir ve umuyor, diliyoruz ki, Hocamızın; Türkiyenin en ücra köylerinden birinden başlayan, başarılarla dolu hayat hikayesi genç nesillerimize yol gösterici olsun”.
ŞERİAT KADISIDIR DİYE İDAM EDİLMİŞ
FK: Hocam biraz önce bu evi en son yıkılan Kadı Efendinin eşi Şevkiye Hanımdan bahsetmiştiniz. Kadı efendiyi görmediniz, vefat etmişti sanıyorum, peki eşini gördünüz mü?
RK: Gördüm, gördüm köyümüzde Remziye ve Şevkiye hanımlar vardı, iki kardeş.
Remziye Hanım çok iyi bir okuyucuydu, her rahatsızlığa okurdu. Okuyarak tedaviye Rukye denir, Hadis-i Şerif’teki ismiyle.
Ve hakikaten çok değerli hanımefendilerdi bu kardeşler.
Bunların ikisi de kadı eşidir.
Bu, okuyarak tedavi eden Remziye Hanımın eşi olan Kadı Ahmed Efendi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında şeriat kadısı diye suçlanarak idam edilmiş bir kişidir.
Oğlu da bu idam sahnesini görmüş.
Kara Bey diye birini de Akseki’de idam etmişler.
Serdengeçti’nin babası da idamlıkmış, kaçmış dağlara. Korku salmak için olduğu söylenirdi bunların.
Remziye Hanım ağzı daima dualı, evinden çok çıkmayan herkesin ziyaret ettiği biriydi yani böyle canlı bir türbe gibi adeta. Evinde ikramı da çok bol olurdu ve bütün köylüler doğan çocuğunu teberrüken oraya getirir, duasını alır. Hastalar oraya gelir, onunla şifa bulur. Her türlü hasta olan kişilere okuma gibi bir haslete sahipti. Herhalde bunun icazetini, iznini almış biriydi. Onları tam bilemeyeceğim çünkü çocuktuk biz o zaman.
Yanına vardığımda bana Kur’an okuturdu, beni de çok severdi, köyden ilk dini tahsil yapan insan olduğum için. Hep “evladım, Raşitçiğim, yavrum” derdi. Söylediği sözleri de unutmam.
Evinden çıkarken o yaşta bile daima başını çok güzel örter ve siyah bir çarşafı var, onu giyerdi muhakkak.
ŞİMDİ BİR ÖRNEĞİ OLMAYAN HANIMEFENDİ
FK: Şimdilerde örneği kaldı mı, ne dersiniz?
RK: vardır belki ama tabi öyle fazla olduğunu sanmam.
Şöyle dedi bir gün: “Çok dağlar tepeler aştık, çok yollar geçtik, eşim Kadı olarak oradan oraya giderken üzerime bir gün bile hiç güneş doğmadı. Sabahları mutlaka çok erken kalktım ve ben bu güne kadar, bu yaşım da dâhil, hiçbir gün sıcak suyla abdest almadım, hep soğuk suyla abdest aldım o dağlarda taşlarda”.
Onu bir sağlık belirtisi olarak kabul ederdi, kızı da “Anneciğim, yaşlandın, ne olur artık sıcak suyla al abdesti” diye ısrar ederdi. O da “Hayır kızım, niye ısrar ediyorsun böyle Muazzezciğim. Ben hayatım boyunca sıcak suyla abdest almamış biriyim, yine almam.” derdi.
Şimdi düşünüyorum, “Hanımefendi denildiğinde aklına kim gelir?” deseler, o gelir aklıma önce. Bu idam edilen Kadı Ahmet Efendi’nin evi, köyün en güzel evi idi diyebilirim. Tarihi Eserleri Koruma Kurulu’na verildi, ne yazık ki yıkıldı, yıkılmakla kalmadı, yıkılmazdan önce belki evin tavanına varıncaya kadar eşyaları çalındı. Remziye Hanım’ın kardeşi olan Şevkiye Hanım’ın kocası kadı Saadettin Efendi vefat etmiş ama Şevkiye Hanım teyze yüz yaşına yakın yaşadı bildiğim kadarıyla.
Bu Şevkiye Hanım’ın büyükçe bir odası vardı, belli günlerde köyün insanları orada toplanır, onlara nasihat ederdi.
Çok akl-ı selim muhteşem bir hanımefendiydi. Her gün Kur’an-ı Kerim’i, Delâil-i Şerif diye bir kitap vardır, meşhurdur, dualar ve salatu selamlardan ibaret bir kitap, onları okur.
Bu hanımefendi de o yaşlı haliyle evinden dışarıya çıkarken, bir nezaket ifade eden başörtüsünü örtmeden, mantosunu giymeden çıkmazdı.
Bir hanım daha vardı hiç evlenmemiş. Adı Maksude Hanım idi, o da okurdu hastalara. Müsellimler diye bir aileden... O bölgenin vergilerini toplayan bir aileymiş.
FK: Hocam, bana enteresan gelen şu: bu insanlar nasıl yetişmişler, bunların bir mektebi, medresesi var mı?
RK: Elbette bunlar okumuş hanımefendiler.
Köyde kadim dönemde erkeklerin okuduğu medrese var.
Ama bunların babaları, kocaları veya yakınları da bu hanımefendileri okutmuşlar.
Ayrıca, köyümüzde bir Behçet Efendi vardı.
İyi okumuş ve aynı zamanda ormancılıktan emekli olmuş biriydi. Hocalıkta para olmayınca o da ormancı olmuş. İlk tanıdığım hoca odur köyde, uzunca boylu bir adamdı. Bahçesine giderken bizim bahçenin yanından geçerdi, sürekli olarak bir şey okuyarak, mırıldanarak giderdi yolda. Merak ederdim, bir gün babama sordum “Bu Behçet amca ne mırıldanıyor, ne yapar?” diye; dedi ki, “O devamlı Kur’an okur, dua okur.” Üstünde de hep bir cübbe olurdu. Onu farklı bir elbise ile veya hiç başka türlü hatırlamam. Başında da bir fes, sarıksız bir fes, onunla gezerdi. Bana Osmanlıca okutan Gazi Mehmed amca da daima fes ve sarık takardı. Köye jandarma geldiğinde de evden çıkmazlar, görünmezlermiş.
(Devam Edecek)
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol