Trump Yeni Bir Cennet mi İnşa Edecek?
- GİRİŞ19.02.2025 08:53
- GÜNCELLEME20.02.2025 08:52
Aklına her eseni söylemesi, Siyonizm'e koşulsuz destek vermesi, aşırı milliyetçi çıkışları, önce söylediklerini unutmuş gibi yaparak sonradan tam tersi icraatlarda bulunması, başta Çin olmak üzere birçok ülke mallarının gümrük vergilerini artırması, göçmenlere savaş açması, Avrupa ülkelerinin hepsine birden açıkça gözdağı vermesi ve en önemlisi de bazı davranışları ile sık sık “dengesiz” bir profil çiziyor olması onu, hepimizin zihninde biraz deli, biraz tutarsız bir yere oturttu.
Oysa Trump hakkında çoğumuz yanılıyoruz.
Trump, kendi açısından son derece tutarlı, milliyetçi, ülkesinin çıkarlarını ticari tecrübeleri çerçevesinde bir zemine oturtan ve en önemlisi de temelleri gelenekselle örtüşen bir dünya hayali kuruyor.
Daha doğrusu kar-zarar hesabına dayalı yepyeni bir cennet hayali.
Ve bu hayalin tamamı dini sütunlar üzerinde yükseliyor. Bu sebepledir ki başkan seçilir seçilmez daha ilk konuşmasını yaparken, “Tanrı beni Amerika’yı yeniden büyük yapmak için kurtardı”, demişti.
Birçok kimse Trump’ın bu konuşmasını deli saçması gibi yorumlamış, bazıları da “Trump işi tanrıya havale etti” demişti.
Bana kalırsa bu cümlede asıl bakmamız gereken kısım “yeniden” kelimesidir.
Eğer bu kelimeden hareket edecek olursak Trump’ın dinle ya da geleneksel terminoloji ile yola çıkarak dünyayı “yeniden” dizayn etmek istediğini kolayca anlayabiliriz.
Bundan 117 yıl öncesine gidelim.
Bu durumda Trump’ın Kanada’yı, Panama ve Grönland’ı neden istediğini daha kolay anlayabiliriz.
AÇIK KADER İDEOLOJİSİ BİR SAFSATA MI?
Sizi Eric Walberg’in, Postmodern Emperyalizm kitabının 35. sayfasına götüreceğim: “Yeni oluşan ABD imparatorluğu, kuzey Amerika kıtası boyunca, Pasifik Okyanusuna kadar, hatta daha uzağa kadar genişlemek için ‘Açık Kader’i öne sürmüş”.
Pekâlâ nedir bu Açık Kader?
İngilizcesi Manifest Destiny olan Açık Kader ideolojisi 1845’li yıllarda ortaya atılan ve Amerikalı yerleşimcilerce kıtanın doğu kıyısından batı kıyısına kadar genişlemenin mukadder olduğunu ifade eden bir ideolojidir.
Diğer taraftan 1842 Berlin doğumlu John Gast adındaki bir ressam tarafından 1872’lerde yapılan American Progress adı verilen meşhur tabloda beyaz bir kadın, yani mitolojik bir tanrıça, doğuda Atlantik Okyanusundan, batıda Pasifik Okyanusuna kadar Hristiyan Beyaz yerleşimcilerin Tanrı'nın koruyuculuğu adı altında genişlemesi gerektiğini sembolize etmektedir.
Bu anlayışa göre “Öncülerin Ruhu” olarak adlandırılan ve batıya doğru hareket eden Beyaz Amerikalı “yerleşimciler”; onlara kılavuzluk eden tanrıçavari, Sam Amca’nın kadın versiyonu olan bir melek tarafından korunmakta ve desteklenmektedirler.
Daha açık bir ifade ile, 19. yüzyılın başlarından itibaren Amerikalı beyaz adam, vahşi, kültürsüz, yabani kabilelerin ortadan kaldırılması veya köle yapılarak eğitilmesi ve onların yerine eğitimli, kültürlü sömürgecilerin bütün bir kıtaya hâkim olmasını istiyorlar.
Bunu uyguladılar.
Trump bu uygulamanın aksatıldığını, işlevini yitirmek üzere olduğunu ve yeniden uygulanmasını kendisinde tarihi, dini ve geleneksel bir hak olarak görüyor.
Buradan bakınca Trump için, beyaz adamda var olması gereken, “Öncülerin Ruhunu Taşıyan”, “Açık Kader” ideolojisini günümüz şartlarında yeniden uygulayacak olan ve tanrı tarafından görevlendirilmiş bir misyon adamı olarak görebiliriz.
Açık Kader ideolojisinin geçmişte kalan anakronik safsata mı diye bir soru aklımıza gelebilir fakat, Trump’ın Beyaz Saray’a “İnanç ve Fırsat Girişimi” ya da “Kamu İrtibat Ofisi” adı verilen seksiyona daha yeni atadığı katı bir Evanjelist din insanı olan Paula White-Cain’e, diğer olanlarla birlikte bakınca bunun bir safsata değil, düpedüz “inançları” olduğu kanaatine veriyorsunuz.
Geçen yıl, CBN’ye verdiği demeçle Trump”a seslenen bu “çılgın evanjelist kadın”, “Ben senin paranı, şöhretini değil ruhunu istiyorum.” demişti.
Ayrıca Beyaz Saray’a yerleşince de, "Benim buraya ayak basmam nedeniyle Beyaz Saray artık kutsal bir yer." dedi. Trump işte bu kadını yeni bir görev vererek koruyup kolluyor.
THOMAS WOODROV WILSON’DAN DONALD TRUMP’A
Wilson, Amerika’da 28. başkan olarak sekiz yıl, yani 1913-1921 arasında dünyanın ateş çemberi içinde yaşadığı, Osmanlı’nın çözüldüğü bir dönemde görev yapmış.
Tüm dünya onu Amerikan kongresine sunduğu 14 prensibi ile tanıyor. Bu prensiplerden bazılarına ve daha da önemlisi Wilson’ın uygulamalarına bakınca “Açık Kader” ideolojisinin Amerika için, daha doğrusu Trump için yeni olmadığını görüyoruz.
8 Ocak 1918 günlü kongre toplantısında okunan bu prensiplerden mesela şunlara bir göz atalım:
İkinci Madde: Denizlerin, karasuları dışında kalan bölümleri, uluslararası antlaşmaların gerektirdiği özel durumlar dışında savaşta ve barışta herkesin özgür ve serbest kullanımına açık olmalıdır.
Üçüncü Madde: Ekonomik engeller olabildiğince kaldırılmalı, ticaret serbestisi ve fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
On ikinci Madde: Osmanlı İmparatorluğu’nun, nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerinde Türk egemenliği güvence altına alınmalı; İmparatorluk sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenlikleri ve özerk gelişimleri sağlanmalıdır. Çanakkale Boğazı, uluslararası güvenceler altında tüm gemilere ve ticarete sürekli olarak açık hale getirilmelidir.
Konuyu uzatmamak için buraya sadece üç madde aldım ama bu maddelerin de tümüne birden bakınca, 28. Başkan Wilson’dan, bugünkü 47. Başkana, hatta 1775-1783 yılları arasında İngiltere ile savaşarak dünyanın jandarmalığını üstlendiği bugüne kadar Amerika din ve geleneklerinden hiç kopmadan mücadele veriyor.
Ne var ki Trump bu mücadelenin yeterli olmadığını düşünerek daha ileri adımlar atmayı planlıyor.
Bu adımları en başta Avrupa’ya, Avrupalıların gözlerinin içine baka baka parmak sallayan yardımcısı, dokuz yıl önce, “Ben; Trump ile asla, onu hiç sevmedim” hatta daha da ileri giderek “Amerika’nın Hitler’i” diyen James David Vance vasıtası ile yapmıştı. O Avrupalı zavallılar da korkularından olacak ki, bugünlerde toplantı üstüne toplantı yapıyorlar.
Öyle de olsa durum başka.
Çünkü; 1845 doğumlu “Yahudileri sevmek her Hristiyan'ın görevidir” diyerek, Siyonizm'in öncülüğünü yapan, Anglikan Kilisesinin Papazı meşhur William Hechler’in döşediği taşların üzerinde yürüyen Amerika Emperyalizminin baronlarından sonuncusu olan Donald Trump’ın, kanlı elleri ile cinayete doymayan faşist Netanyahu’nun sandalyesini tutarak oturtma jesti gözümüze batmadı..!
Çünkü bizim ne gören gözümüz ne de işiten kulağımız var..!
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar10