Kanal 7 Medya Grubundan Radyo 7’nin Kuruluşu
- GİRİŞ05.03.2025 08:24
- GÜNCELLEME07.03.2025 09:41
Birkaç gün önce kutladığımız Kanal 7 Medya Grubumuzun 30. Yılına dair haber/yorum şeklindeki makalemizi bitirirken bugün, grubun önemli mecralarından biri olan Radyo7’nin nasıl hayat bulduğunu kaba hatları ile yazacağımı ifade etmiştim.
1994 yılının ilkbaharında Zekeriya Karaman Bey beni aradı ve bir televizyon projesi için toparlanmamız gerektiğini söyledi.
Zekeriya Ağabeyi ile 1980’li yılların başlarından beri, yani onun İslam, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gül Çocuk dergilerinde koordinasyonumuz olarak bulunduğu dönemden itibaren tanışıyorduk.
1990 yılının başından başlayarak ben, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde (İSAM) çalışıyordum.
O sıralarda önemli bir damar rahatsızlığı geçirmiş ve yoğun bakımdan henüz çıkmıştım.
Üzerimde, yeni yakalandığım hastalığın şoku ile sesim kısıktı.
Telefonda zar zor konuşarak halimi anlatmaya çalıştım.
Çok üzüldüğünü ve şifa dilediğini söyleyerek telefonları kapadık.
Rahatsızlığımın şiddeti ve hastanelere gidip gelmelerimiz sık aralıklarla uzun süre devam etti.
1997 yılının başlarında Marmara FM Radyosunda Genel Müdür olan bir dostumuz, öğretmenlik mesleğine geri dönmek istediğini ve yerine benim gitmemin radyo için çok faydalı olacağını söyledi.
Benim de radyoya karşı sempatim olduğunu bildiği için ısrar etti.
Gittim ve başladım.
O sıralarda hem Kanal 7’nin artık başında olan Zekeriya Bey’le, hem aynı üniversiteden arkadaşım ve Kanal 7’nin de o sırada yayın yönetmeni olan Mustafa Çelik Bey’le, hem yine dergilerden tanışıklığımız olan Zahid Akman Bey’le ve hem de İSAM’dan tanıştığımız İsmail Karahan Bey’lerle zaman zaman görüşüyorduk.
1997 yılının Eylül ayında Zekeriya Bey’le yaptığımız bir telefon görüşmesinde halimi, hatırımı sorunca ben de bu iş yerinde rahat olmadığımı, hatta mutsuz olduğumu söyledim.
“Hemen gel” dedi.
Gittim ve bizim Hasan Öztürk’ün çok yerinde bir tanımlaması ile Reşitpaşa’daki “Kanal 7 mahallesinde” çok sayıdaki odalardan birine oturdum ve kanalda yayınlanacak filmleri önceden izleyerek olumlu veya olumsuz yanlarını raporlamak üzere göreve başladım.
Fakat ne yalan söyleyeyim, rahmetli Cahit Zarifoğlu Ağabeyinin tabiri ile,
“Bir gün ben de bunu itiraf edeceğimi biliyordum.” İşte itiraf ediyorum:
Yıllarını iletişime vermiş biri olarak televizyonu ve radyoyu yan yana koyup bana sorsalar:
Hangisi?
Ben, radyo derim.
İlgim ve sevgim radyodan yana olunca ve o sıralarda Kanal 7’ye ait bir de 104,6 gibi bir frekans olunca ben, gözümü oraya diktim.
Konuyu patronlarıma açtım.
Bir radyo kurabileceğimi söyledim.
“Televizyon henüz kurulma aşamasında, bunu zamana bırakalım.” dediler.
Haklıydılar, zamana bıraktım.
Burada unutmadan iki kişiyi anmam lazım.
Biri merhum oldu. Allah ona rahmet etsin ve ondan razı olsun, Nazım Akşar Bey. Diğeri de o zamanlar Kanal 7 ile birlikte faaliyet gösteren Renk Ajans’ın başında bulunan Mesut Özen Bey.
“Zamana bırakılan” konuyu ben de iki yıla yaydım ve yavaş yavaş ama çok yoğun çalışarak temel atmayı sürdürdüm.
Özellikle İstanbul ve Anadolu’daki kırtasiyelerde öteye, beriye atılan ve zamanın pop müziği ile arabeskinin gölgesinde kalan, yüzüne bakılmayan, kıymeti bilinmeyen Neşet Ertaş’ınkiler başta olmak üzere, benzeri Türkü kasetlerini toplamaya başladım.
Renk Ajans’taki bir mikserden, sunucum olmadığı için bunları anons olmadan çalmaya ve Kanal 7’de haber spikerliği yapan Seyfullah Kartal’ın sesi ile kaydettiğim, Efendimiz’in Veda Hutbesi ve Fuzuli’nin Su Kasidesi gibi eserleri yayımlamaya başladım.
Kısa sürede radyonun bu yayınları kanal içinde, bu arada özellikle patronlarımız tarafından duyuldu.
Yayımladığımız ürünler ve eserler gerçekten damakta tat bırakan leziz bir yemek kadar nefisti.
1997 yılının Kasım ayı sonlarına doğru, bir pazartesi günü erken saatlerde Zekeriya Karaman Bey beni çağırdı.
Gittim ve Allah ondan razı olsun, o gün bana, bazı kasetleri almam için ödeme yaptı ve bir tane de sunucu alabileceğimin müjdesini verdi.
Sevincimden içim içime sığmıyordu ama nasıl bir radyo yapacağımı henüz tam olarak kestiremiyordum.
Çünkü:
1- Birkaç haber radyosu vardı, bu alanda pek boşluk göremedim.
2- Yabancı müzik konusunda da çok iyi bir radyo vardı.
3- Türkçe müzik radyosuna gelince;
A- Uygarlığımızın müziği olan Sanat Müziği hemen hemen hiç üretilmiyordu. Veys FM adında yerel bir radyo vardı ve eser kıtlığından dolayı aynı eseri gün içinde üç, beş defa çalıyorlardı.
B- Toprağımızın müziği olan Halk Müziği tamamen Alevi müziği çalan dostlarımızın tekelindeydi ve onlar da bu konuda fena değillerdi, burada da pek ışık göremedim.
C- Arabesk Müzik oldukça popülerdi ama, o alanda da, hem atı alan Üsküdar’ı geçmişti ve hem de bu müzik bizim dünyaya bakışımıza uygun değildi.
D- İlahilerle birlikte, Müslüman genç sanatçıların yaptığı müzik vardı ama, bu alanda da; Marmara, Akra ve Moral gibi o zamanın üç önemli radyosu vardı ve yeni bir radyoya hayat hakkı olamazdı.
E- Özgüm Müzik de hepsini toplasan bir avuç kadardı, o müzikle de bir radyo dönmezdi.
Bu durumda benim, bütün müzik türlerinden oluşan, yepyeni bir “armoni” bulmam ve karma bir müzik radyosu kurmam gerekiyordu.
Öyle de yaptım.
Ve, bu armoniyi bulup, yeterli arşivi oluşturmak yaklaşık iki yılımı aldı.
Ancak, gene de iki önemli problemim vardı.
Birincisi, itikadi problem: O zamanlar, bizim çevremizde bayan sesi ile bir radyoda müzik çalmak mümkün değildi.
İSAM’dan meşhur fakihimiz Prof. Dr. Hayrettin Karaman Hoca ile tanışıyorduk. Randevu aldım ve bir arkadaşımızı da yanıma alarak gittim. Hocamız, bu konuyu birçok dergide kendisine sorulan sorularla cevaplamıştır.
Beni dinledikten ve kendisine sorumu sorduktan sonra hemen hemen aynı kelimeler ile şu cevabı verdi: “Fermancığım, kadın sesi olmadan müzik olmaz. Yalnız bunun çok önemli şartları vardır. Birincisi çalınan müzik, itikadımıza ve genel ahlak kurallarına uygun değilse, ister erkek sesi, ister kadın sesi olsun, o müziği çalamazsın. İkincisi de, kadın sesi ile çalınan müzik eseri eğer, o kadının bedeninde, dinimizdeki tesettür kuralına aykırı olan yerlerini, dinleyen kişiye hatırlatıyorsa, o kadın sesi ile de hangi müzik veya hangi söz olursa olsun, yayımlayamazsın.”
O günden sonra, kaygı duyduğum her eseri, Zekeriya Karaman Bey’in bilgisi dahilinde, hem Rahmetli Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca’ya ve hem de merhum Prof. Dr. Faruk Beşer Hoca’ya danışarak bu prensipleri uyguladım.
İkincisi de, hem itikadi, hem de ahlaki problem: Bu konuda tek bir örnek verirsem ne demek istediğimi anlatmış olacağım.
Mesela, erkek ya da kadın sesi ile bir eser çalacaksınız, o eserin aslında şöyle bir mısra var: “..Kahve koydum fincana..” Fakat daha sonra yorumcu veya başka bir şahıs bu mısrayı değiştirmiş, sonuçta şöyle okunuyor:
“..Rakı koydum fincana..” Bu problem her tür müziğin içinde ne yazık ki çok sayıda var. Ve ben de oturdum, binlerce kasetten, on binlerce eseri tek tek dinleyerek, kasetlerin üzerine farklı renk kalemlerle, radyoda çalınacak ya da çalınmayacak eserleri yazdım, bir yapışkan kâğıtla kasetin üzerine yapıştırdım. Böylece programcımız, yasak olan kırmızı renge boyalı eseri çalmadı. Daha sonra kasetler ortadan kalkınca CD’ler üzerine de aynı işlemi yaptım. Bu kaset ve CD’ler hala Radyo 7’de geçmişin en güzel anısı olarak bulunur. Çünkü eserler artık maillerle gönderiliyor radyolara.
Radyo 7 resmen 1999 yılındaki Temmuz depreminden sonra yayınlarına başladı, ardından ortaya çıkan eksiklerimizi giderme konusunda verdiği destekler için Bayram Bilge Tokel Bey’e de teşekkür ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Yaşadığım şu gerçeği tarihe bir not olarak düşmem lazım: Eğer patronlarımızın bana olan güvenleri ve ek olarak özellikle birlikte çalıştığım Zekeriya Bey’in hoşgörüsü olmasaydı, bugün Türkiye’nin üçüncü radyosu olan ve 30. Yıl kutlamalarımızda hem Cumhurbaşkanımızın hem de patronlarımızın övgüyle söz ettikleri Radyo 7, Kanal 7 Medya Grubu içinde olmayacaktı.
Grubumuzun önemli bir mecrası olan Ülke TV daha sonra gruba katılarak, başarılı yayınlarını sürdürüyor.
Bu vesile ile şunu da ifade etmek isterim:
Benim 50 yıl fiili olarak çalışma hayatım oldu.
Bunun yaklaşık 40 yılını üç yönetici ile birlikte yaşadım.
Birincisi; Zekeriya Ağabeyinin koordinatörlüğümüzü yaptığı 1980’lerde çıkan dergilerde Yayın Yönetmenimiz olan Yusuf Yazar.
Ondan çok şey öğrendim. Özellikle ilkokuldan itibaren kötü olan imlamı tatlı-sert üslubu ile düzeltti.
İkincisi Tayyar Altıkulaç.
Onunla çalıştığımız yaklaşık on yıl boyunca her hafta cuma günleri toplanıp Ansiklopedi’nin sorunlarını görüşüyorduk.
Tayyar Bey çok pratik bir yöneticidir. Toplantı içinde dile getirilen sorunu hemen o anda, telefonla çözer, not almaz, sonraya bırakmaz.
Üçüncü ve sonuncusu olarak Kanal 7’de yaklaşık yirmi yıl Zekeriya Bey’le çalıştım. Yaşayan değerlerimizin biyografilerini yazmaya İnşallah devam ederken daha tafsilatlı yazacağım, ama Zekeriya Bey’le çok rahat çalışılır, derdinizi hemen anlar. En önemlisi de biriminizde beraber çalışacağınız kişinin seçimini size bırakır. Bölümünüze bir elemanın alınacağı kararlaştırılırsa siz araştırır, bulur, önerirsiniz. Birçok patron gibi, patronluk gücünü kullanarak size başka bir kişi teklif etmez. Böylece çalışacağınız elemanın sorumluluğu sizde olur ve çok rahat çalışırsınız. Her üç yöneticim de yaşıyor, üçüne de hayırlı ve uzun ömürler diliyorum.
Fazla uzattığımın farkındayım.
Fakat şu son teşekkürümü de sadece patronumuz olarak değil, RTÜK Başkanı olduğu sıradaki çalışmasından dolayı özellikle Dr. Zahit Akman Bey’e yapmak istiyorum. Çünkü, Radyo 7 kurulurken ve sonrasında radyo frekansları tam bir keşmekeş içindeydi, kim nerede yayın yapıyor belli değildi. Zahit Bey RTÜK Başkanı iken ben de Radyo Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği (RATEM) Başkan Yardımcısı’ydım.
Yusuf Gürsoy başkan, Dursun Güleryüz de yine başkan yardımcısıydı.
Biz, RATEM’de günlerce yoğun bir emekle, özellikle İstanbul’da, yerel, bölgesel ve ulasal radyo frekansları üzerine bir çalışma yaptık. Zahit Akman Bey’le de ayrıca çalışarak biraz daha geliştirdik ve RTÜK Başkanı olarak imzaladı, böylece bugünkü frekans düzeni ortaya çıktı.
Ayrıca ben 2015 yılından itibaren radyodan emekli oldum ve o günden itibaren Kanal 7 Medya Grubumuzda bir başka medarı iftiharımız olan haber7. com’da haftada iki gün yazmaya çalışıyorum.
Bu arada ben radyodan ayrıldıktan sonra bayrağı devralan Serhat Karasu ile Oğuz Sivri radyoyu onuncu sıralardan, üçüncü sıraya taşıyarak, boynuzun kulağı geçtiğine dair çok güzel bir örnek ortaya koydular.
Her ikisine ve diğer tüm radyodaki arkadaşlarımızla birlikte Kanal 7 Medya Grubumuza teşekkür ediyorum.
Cumhurbaşkanımızın, bizim 30. Yıl kutlamamızda dediği gibi, “Allah, Hak ve hakikat yolunda nice otuz yıllar nasip etsin.”
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar9