Patlayan cihazlar ne söylüyor?

  • GİRİŞ21.09.2024 09:04
  • GÜNCELLEME21.09.2024 09:23

Düşük teknoloji güvenlik önlemiydi, İsrail'in elinde terör eylemine dönüştü..

İsrail, devlet teröründe yeni bir boyuta imza atarak Lübnan'da çağrı cihazları ve telsizlere yönelik patlamalara imza attı. 37 ölü, 3 binden fazla yaralı var. Aralarında çocukların da bulunduğu bu ölümlerin ardından terör yerine, İsrail teknolojisinden bahsetmek de vicdan muhakemelerine kalsın..

HİZBULLAH YA DA HAMAS YAPSA "VAY BE" DENİLECEK MİYDİ?

Hizbullah'ın önemli komutanlarının İsrail suikastleri sonucu hayatını kaybetmeleri üzerine Hasan Nasrallah'ın çağrısıydı "Cep telefonlarını gömün"
Belli ki İsrail'in Hizbullah'a sızma girişimlerinde ulaştığı boyut, örgüt içerisinde ciddi endişe oluşturmuştu.

Daha düşük teknoloji kullanımı bu yolla tercih edilmiş oldu. Fakat olayların gelişim süreci, yani o düşük teknolojinin İsrail yoluyla silaha ve terör saldırısına dönüşmesi, İsrail'in Hizbullah'ı planlı bir sürece ittiği ihtimalini de doğuruyor. Bu noktada benzer bir sürecin yaşanmasının Hamas tarafından engellendiğini vurgulamakta fayda var.

Ne yazık ki dünyanın masum sivillerin katledilmesiyle ilgili bir derdi yok, en azından şu ana kadar. Mesele, Hizbullah ile İsrail arasındaki savaşa sıkıştırılmış, üzerine de İsrail'in eriştiği teknoloji ve istihbari zaferine methiyeler düzüldüğü bir sürece hapsedilmiş durumda.

Bu nedenle yaşananların ardından verilecek tepki "Vay be" tarzı İsrail'in teknolojik zaferini vurgulayan şekilde olmamalı. Sonuçta İsrail, Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarında sergilediği devlet terörünü kademe kademe Lübnan topraklarına da yaymış durumda. Ölen ve yaralanan sivillerin masumiyetini de göz önüne aldığımızda, İsrail'i en sert ve şiddetli şekilde kınamaktan başka bir seçenek de bulunmuyor bu saldırının ardından.

En azından iki yüzlü bir tutum sergilememek için bu şart. Çünkü İsrail'in teknolojisine vurgu yapan dillerin, Hizbulah'ın ya da Hamas'ın benzer bir saldırısında vereceği tepki, "terör saldırısı" olacaktı şüphesiz.

LÜBNAN'DAKİ TERÖR SALDIRISI BİZE NE ANLATIYOR?

İsrail, saldırıya ilişkin organik bir bağının bulunmamasından yararlanarak, terör eyleminin getirdiği sorumluluktan da kaçıyor. Fakat uluslararası toplumun tepkisi, İsrail'in bu saldırısını da Uluslararası Adalet Divanı'nda yargılandığı soykırım davasına taşımak olmalı aslında. Hatta Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Netanyahu aleyhinde kıpırdatılan sürece de eklenmeli bugün Lübnan'a sıçratılmak istenen ateş.

Gazze ve devamında Lübnan, bizlere çok şey anlatıyor aslında. Bugün 2 noktaya dikkat çekeceğim müsaadenizle.

Birincisi elbette yerlileşme ve millileşme hamlesi. Ekonominin de bağımsız olması gerekiyor, teknolojinin de. Dışa bağımlılığın oluşturduğu handikapı taze örnek Hizbullah ile gözlemledik.

Bugün özellikle savunma sanayiinde yerlileşme oranlarındaki artış göğüs kabartıyor. Fakat eksik alanın kalmaması mühim.

Sınır hattımızda, meşru terör kaygılarımızı gözardı eden emparyelist güçlere karşı meydan okuduğumuz drone teknolojileri gibi her alanda yerlileşme şart. S-400 meselesi F-35 problemine dönüştüğünde, KAAN'a duyulan ihtiyaç ve proje üzerine konulan iradenin devamlılığı şart.

Microsoft krizinde şahit olduğumuz gibi yazılımda yerlileşmemiz şart. Bugün tanıklık ettiğimiz Hizbullah meselesinde olduğu gibi, iletişim cihazlarında yerlileşmemiz şart.

Yerlileşme ve millileşme adımlarının önüne geçecek, süreci akamete uğratacak, kararlılığı yıpratma girişimlerine karşı göğüsleri siper etmek şart.

Gelelim ikinci önemli hususa. Bölgede yaşananlardan ders çıkarması gereken tek ülke Türkiye mi? Bölgesel kalkınma için safları sıklaştırmak da şart.

Türkiye bu anlamda başarılı bir dış politika benimsemiş durumda. Yakın geçmişte Türkiye'nin terörle mücadele adımlarını egemenlik ihlali olarak gören Irak'ın bugün PKK karşısında konumlanması, Ankara'nın yürüttüğü diplomasi mesaisinin meyvelerinden. Irak ile mesafe katedildiği gibi, Mısır ile de müşterek çalışma alanlarına odaklanıldığını ve yine iki ülke menfaatleri doğrultusunda adımlar atıldığını görmekteyiz.

Aynı sürecin Suriye ile İran ile devam ettirilmesi de mühim. Fakat hem Suriye'nin hem de İran'ın bu konuyu ötelediğini görüyoruz. Özellikle Zengezur Koridoru konusunda Tahran'ın tutumu, yine Tahran yönetiminin Türkiye ile normalleşme sürecinde Şam üzerindeki etkisinin yansımaları, bölgede soru işaretlerini artırıyor. Yakın gelecek ve başkentlerin alacağı kararlar, İsrail ve ABD yanlısı politikalara ne denli karşı çıkıldığını ya da hizmet edildiğini bizlere gösterecek gibi duruyor.

H. Akif. Küçükal / Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat