Biz bu dünyanın neresindeyiz?

  • GİRİŞ26.09.2022 08:22
  • GÜNCELLEME26.09.2022 08:22

Rahmetli şair ve düşünce adamı Cahit Zarifoğlu; “Dünya, diz çöktüğüm yer kadardır” der. Peki, biz “diz çöktüğümüz yer kadar olan” dünyanın neresindeyiz, ülkemiz neresinde?

New York’ta Birleşmiş Milletler 77.Genel Kurulu’nu takip ettik. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nezdinde ülkemizin “dünyanın neresinde” olduğuna bakalım.

BM’de “ana konu” Rusya-Ukrayna Savaşı’ydı. BM Binası önünde birkaç canlı yayın yaptım. Tüm dünyadan meslektaşlarımız oradaydı. Liderler kürsüde konuşuyor, ama çoğunun konuşması gündemde yer tutmuyordu. Başkan Erdoğan konuştuğunda alandaki uluslararası basın mensubu meslektaşlarımızın “dikkatlice” dinlediğini gördüm. Herkes Başkan’ın bu hususta ne söyleyeceğine odaklanmıştı.

Dünyanın ortasına Türkiye’yi koyalım; bakalım neresindeyiz?

KUZEY: Rusya-Ukrayna Savaşı... İki ülkeyi aynı anda ziyaret edebilen tek lider Erdoğan ve dünyanın gözünü diktiği tahıl koridoru Türkiye’den geçiyor. Ukrayna’ya SİHA satabiliyoruz, Rusya ile nükleer tesis antlaşması yapabiliyoruz. Hepsi aynı anda!

DOĞU: Karabağ Zaferi’nin Türk Dünyası’nı yeniden ayağa kaldırdığını göremeyenler lütfen ellerini yüzlerini yıkasınlar! Zengezur Geçidi açıldığında Türkiye’nin doğu ülkelerine “kesintisiz kara ve demir yolu” açılacak. BM’den önce Özbekistan’a giderek Rusya ve Çin liderleriyle görüşen bir Türkiye! Birkaç gün içinde hem Rusya-Çin liderleriyle hem de ABD-AB liderleriyle aynı sofrada yemek yiyen bir Başkan Erdoğan! Mesele “yemek” değil; sonuç almak ve o sonuçlar alınıyor.

BATI: Biden Türkiye ile “mesafeli” izlenimi verse de Rusya-Ukrayna Savaşı başladığında Başkan Erdoğan’ı arayıp 45 dakika telefon görüşmesi yapmıştı. Baskı ve yaptırım çabalarına rağmen Biden geri adım atarak; “F-16’lar Türkiye’ye verilmeli, kongrede elimden geleni yapacağım” dedi. AB üyesi Polonya ülkemizden 24 adet SİHA satın aldı, yeni anlaşmalar yapmak istiyor. Türkiye, “Diklenmeden dik durmak” ilkesini uygulayarak Batı normları denkleminde güç kazanıyor. Sıkıntı Yunanistan! Adalara silah yığan Yunanistan’a karşı hamleler yapılıyor. Uluslararası mahkemelere başvurularak “adaların” Türkiye’ye iadesi istenebilir.

GÜNEY: Suriye’de elde ettiğimiz topraklar var. Yanlış anlama olmasın; bu işgal veya hukuki toprak kazanımı değil! 2011’de Suriyeliler ülkemize girerken biz Suriye’ye giremedik. 2016’da FETÖ dağılma sürecine girince biz de Suriye’ye girdik. O tarihe kadar sadece Rusya-ABD’nin olduğu Suriye’de şimdi 10 bin kilometrekare alanda Türk askeri var. “Akın akın” Suriyeli göçü durdu. Libya ile aramızda BM’nin de onayladığı “deniz yetki antlaşması” var. Doğu Akdeniz’de 100 yıl aradan sonra varız. Ne zamandan beri; 2016’dan sonra! Tabloyu iyi okuyun! Afrika’da 12 olan elçilik sayımız 42’ye ulaştı. Detayları sonra yazarız, ama bu “nelerin olduğuna dair” sizlere bir fikir veriyordur. Katar’da askeri üssümüz var. Ne zamandan beri; 2015’ten beri!

HÜLASA; Türkiye öyle bir denklem kurdu ki biz bu dünyanın “merkez ülkesi” olma yolundayız.

Peki; “içeride” durum nasıl? “Abi her şey güzel ama ekonomi de iyi olsaydı” diyen vatandaşlar var. Tüm dünyayı sarsan ekonomik gelişmeler Türkiye’yi de etkilese de hükümetin attığı adımlar vatandaşları rahatlatmaya başladı. 3600 ek gösterge, 250 bin konut projesi, çözülmek üzere olan EYT problemi gibi birçok adım ve daha fazlası yolda! Alım gücü 2002’ye göre çok iyi, ancak geçen seneye göre 70-80 dolarlık düşüş var. Marketler hâlâ pahalı! Bu mevzu orta vadede çözülecek. 

Muhalefet ise 6’lı masa kısır döngüsüne girdi! Ekonomik, askeri, siyasal hiçbir “yol haritası” açıklamıyorlar. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” söylemi vatandaşı konsolide etmiyor. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener neredeyse ortaklığı bozacak gibi restleşiyorlar.

Bir yanda onlarca dünya lideriyle görüştükten sonra Sakarya’da miting yapan Erdoğan; diğer yanda partisi içinde bile destek bulamayan genel başkanların olduğu bir muhalefet! Kutuplaşmış dünyaya karşı bizi kim ileriye götürebilir sorusunun cevabını günü gelince millet “tekrar” verecektir.

“MURAT BARDAKÇI’YA  FATİH ALTAYLI BASKISI”

Murat Bardakçı’nın kendine has sevimli bir üslubu var. “Mustafa Kemal’i Samsun’a Vahdettin Han gönderdi” cümlesini pek çok tarihçi gibi Bardakçı da zikretti. Mustafa Kemal’in niçin gönderildiği, nasıl gittiği gibi konular ayrı mevzular; ancak hakikat olan şey Mustafa Kemal’in Samsun’a Bandırma Vapuru ile gizlice gitmediği, bir vize ve belgeyle gittiğidir.

Bardakçı’ya en büyük baskıyı Fatih Altaylı yaptı. Altaylı gibi isimler kafalarında kurdukları “fildişi kulenin” yıkılmasını istemiyorlar. Konfor alanlarının daralacağını zannediyorlar. Kendilerini özgürlükçü zannedenler aslında “Biz daha eşitiz” mantığı içinde olduklarının farkında değiller! Kendileri dışında herkesi “çoluk çocuk” görüyorlar. Oysa en yalansız olanlar çocuklardır. Keşke hepimiz “içimizdeki o çocuğa” sahip çıksak!

YENİ AKİT

Yorumlar1

  • Beton 2 yıl önce Şikayet Et
    Ağzına sağlık yakışıklı
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat