Kartel mi, cartel mi?
- GİRİŞ16.10.2020 14:53
- GÜNCELLEME19.10.2020 09:10
Türkiye doksanlarda iki çeşit kartelin etkisi altındaydı. Biri halkın sesinin kısmaya çalışan basın karteliydi. Aydın Doğan ve Dinç Bilgin ekibinin üzerinde uzlaştığı basın düzeni nefes aldırmıyordu farklı düşüncelere. Hükümet kurup hükümet yıkıyorlardı. İstedikleri özelleştirme ihalelerini alıp sesini çıkaymaya çalışanları türlü iş birlikleriyle susturuyorlardı. Halkın sesinin kısmak ve istedikleri imtiyazlı zümrenin tahakkümünü sürdürmekti istedikleri. Önce Dinç Bilgin sonrasında ise Aydın Doğan değişen zaman içinde önce güçlerini yitirdiler sonra da silindiler gittiler. Türkiye’de basın tarihi için kara lekeler olarak anılmaya devam edecekler. O kartelin içindeki yüksek kademeli yöneticilerin nüfuzunun tam anlamıyla bitmesinin ardından gerçekte neler olduğunu daha rahat görebileceğiz. Meksika uyuşturucu kartellerine benzer şekilde yok oldular gittiler. Piyadeleri, kiralık kalemler olarak bir süre daha ortada görünmeye devam edecek. Diğer kartel de Almanya’daki rap müziğin temsilcileri olan müzisyenlerden oluşuyordu. O kartel de ömrünü tamamladı. Ama ürettikleri itirazx dili bugün rap müzisyenlerine ilham vermeye devam ediyor. Bugün Almanya’daki Türk gençliği özgüven içinde ise bunun hatırı sayılır bir kısmını onlara borçludur. Kartel var Cartel var, anlatmak istediğim bu.
Basının kartel olması eski günlerde kaldı, artık sosyal medya var diyorsanız size kötü haberlerim var. Türkiye’nin doksanlarda yaşadığı bu tatsız tecrübe küresel anlamda algoritmalarla daha yoğun bir şekilde yaşanıyor. Twitter veya Facebook istemedikleri haberleri türlü gerekçeler göstererek sansürlüyor ve haber doğrulama adını verdikleri mekanizmalarla yeni bir gerçek üretmeye çalışıyorlar. Sosyal medya şirketlerinin beslediği ve büyük ölçüde batılı ülke fonlarıyla beslenen sözümona haber doğrulama mekanizması sansürün ve algı yönetiminin sofistike hali olarak arzı endam ediyor. Son örneğini ABD seçimlerin Trump yaşadı. Koskoca ABD başkanına yönelik seçimin sonucunu değiştirmeye yönelik sansür çabaları hız kesmeden devam ediyor. Terör yandaşlarından haber doğrulama partneri çıkaran zeka sansürden de basın özgürlüğü çıkarmaya çalışıyor. Bu algı kartelinin elinde bir de akademik ayak var. Ellerindeki verileri verdikleri akademisyenler kendileri gibi düşünmeyenleri bilimsel suikastlarla ortadan kaldırıyorlar. Hem de intihar süsü vererek. Yalan haberlerin ifade özgürlüğü kılıfıyla dolaşıma sokulduğu, kasten engellemediği ortam pislikler kendi kıyılarına varınca feryadı basıyor. Algoritmaya karşı hakikat, yaşanan mücadelenin özünde bu var.
Peki biz yani sıradan insanlar algortimaların efendisi olmayan kişiler ne yapacak? Kendimizi bu yalan anaforundan nasıl sağ çıkaracağız. Almanya’dan çıkan Cartel bize bu konuda yol gösterebilir. Gerçeği eğip bükmeden seslerimizi birleştirerek algının kağıttan kulelerini yıkabiliriz. Her halin geçeceğine ve dünyanın fani olduğuna inancımız tam ise, günü geldiğinde yok olacağımıza inanıyorsak… Bir kartel olmadan nefes alınmayacağına dair hissiyat bizi terk etmiyorsa… Doksanların zavallı kartel medyasına benzeyeceğimize Almanya’daki kardeşlerimizn imkansızlıkların içinde ortaya çıkardıkları imkanlardan ders alabiliriz. Ne diyorlardı: Cartel bir numara en büyük, cehennemden çıkan çılgın Türk…
Yorumlar1