Kıbrıs’a adanmış bir ömür Rauf Denktaş (Vefât 13 Ocak 2012)

  • GİRİŞ13.01.2024 09:27
  • GÜNCELLEME13.01.2024 09:27

PAROLA BAYRAKTAR… İŞÂRETİ SANCAKTAR… KOD ADI TOROS

Yargıç Mehmet Raif Bey’in oğlu olarak 27 Ocak 1924’te Baf’ta doğmuştu. Henüz 1,5 yaşında iken annesi Emine Hanım’ı kaybeden Rauf Denktaş’ı, “Yattım Allah kalkarım inşaallah, kalkmaz isem Âmentübillâh” sözleriyle uyutan babaannesi yetiştirmeye başladıysa da, 6 yaşında İstanbul’a yatılı okula gönderildi.

1930 yılında Selanikli Kudret Azmi Bey tarafından satın alınan Arnavutköy’de Beyhan Sûltân Yalısı olarak bilinen muhteşem bina o yıl, Feyziati Okulları olarak eğitime kapılarını açmıştı. Küçük Rauf bu okulun ilk öğrencilerinden birisi olarak okulun ilk bölümüne başladı. 1935 yılında Boğaziçi Lisesi adını alan okulun orta bölümünü de bitirdikten sonra Lefkoşa’da İngiliz Okulundan 1941’de mezun oldu. Derhal Magosa'da tercümanlığa başladıysa da akabinde mahkemede memuriyetlik, sonra da İngiliz Okulu'nda bir yıl öğretmenlik yaptı. 

Ardından eğitimine İngiltere’de devam etti. 1947’de bir hukukçu olarak döndüğü Kıbrıs’ta avukatlığa başladı. Bir yandan da Fâzıl Küçük Bey’in “Halkın Sesi” gazetesinde bâzen Akın Yılmaz ismiyle, bâzen de kendi imzasıyla yazılar yazmaya devam etti. 1948’de Ada’daki Türklerin düzenlediği mitingte ilk konuşmasını yaptığında 24 yaşındaydı. 

1948 yılında zamanın Kıbrıs müstemleke valisi tarafından kurulan Anayasa Konseyi'nde üye olarak göreve başladıysa da, Rum Komünist Akel Partisi Konsey’den çekilince çalışmalar durmuştu. Böylece, Anayasa Konseyinde gaspedilen Türk haklarıyla ilgili yarım kalan raporunu, Hâkim Mehmet Zeka Bey’in başkanlığında kurulan Türk İşleri Komisyonunda tamamladı. 

Ada yönetiminin kabûl ettiği bu raporda öngörülen yasaların yapılabilmesi için görev Başsavcılığa verilmişti. Ancak Başsavcılıkta bir Türk savcı yoktu. Türk toplumu yönetiminin talebi üzerine 1949’da Denktaş savcı yardımcısı olur. Ayrıca o yıl kıymetli eşleri Aydın Hanımla da evlenir.

Birkaç yıl içinde tamamlanması gereken yasalarla ilgili çalışmalar 1954 yılına kadar uzar. O arada Denktaş savcılığa terfi etmiştir. 1954’te Kıbrıs’ta EOKA adlı terör örgütünü kurarak Türkleri Ada’dan silip süpürmek ve İngilizlere gözdağı vermek sûretiyle Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak isteyen birtakım Rum palikaryaları Yunanistan’dan Ada’ya gizlice girerken yakalanır. Bunların takibi ve yargıya havalesi ile Denktaş bizzat ilgilenir.

Fakat 1957 yılı sonlarına gelindiğinde İngilizlerin Ada’yı eninde sonunda Yunanistan’a devredeceğini öngören Denktaş, savcılıktan istifa ederek, Dr. Fâzıl Küçük Bey’in yanında aktif rol alır ve Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanlığına seçilir.  

Ancak her geçen gün Ada’da güçlenen silahlı EOKA’cılara karşı bir şeyler yapılması zarureti ortaya çıkmıştır. Kıbrıs Türk’ünün katliama uğramaması için mutlaka karşı tedbir alınması gerekir diye düşünür. Bunun üzerine Kıbrıs Türk Kurumları Başkanı sıfatıyla Rauf Denktaş, çözüm bulalım dediği Kıbrıs Lise Mezunları Derneği Başkanı Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türk Konsolosuğunda görevli Kemâl Tanrısevdi ile birlikte 15 Kasım 1957 gecesi güvenli olduğu için Kemâl Tanrısevdi’nin evinde sabaha kadar süren heyecanlı toplantı sonucunda bir bildiri yayınlayarak, Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın kurulduğunu el altından Türk Toplumuna açıklarlar. Artık Denktaş‘ın Teşkilatta ki kod adı Toros’tur.

1 Ağustos 1958’e gelindiğinde ete kemiğe bürünmüş, Ayyıldız içerisinde “Bozkurt” amblemli Türk Subaylarının kontrolünde Türk Mukavemet Teşkilatı hazırdır. TMT’yi hızla bütün köylerde teşkilatlandırırlar. Bayraktar adı verilen Bozok’un liderlik yaptığı TMT’de özenle seçilen Sancaktarları köylerdeki teşkilatların başlarına getirirler. Bunlar kurs öğretmenleri vs. şekilde görevlendirilen sivil Türk Subaylarıdır. Ankara’da Tümgeneral Daniş Karabelen Paşa’ya bağlıdırlar. 

Ayrıca seçilen 5000 kadar mücahit dönemsel olarak Antalya ve Ankara’da eğitimden geçirilir.

Birde NACAK İsminde yayın organı hazırlarlar. TMT’nin yayın organı olan Nacak gazetesi Denktaş’ın gazetesiymiş görüntüsü içinde Kıbrıs Türklerine yön gösterir, mukavemet telkin eder. 

Çatışmalar 1958 yılında Rumların saldırıya geçmesiyle başlar. Türkler kolay lokma olmadıklarını gösterir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs için yoğun diplomasi trafiğine girmiştir bile. Bu yoğun diplomasi trafiğine Denktaş da Dr. Fâzıl Küçük ile birlikte dâhil olurlar. Zürih ve Londra antlaşmaları öncesinde Fazıl Küçük ile birlikte Ankara'ya Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşmeye gider. Rauf Denktaş bu görüşmede adaya Türk askerinin gönderilmesinin şart olduğu görüşünü ortaya koyar. Yetmez, 1959 Zürih ve Londra garantörlük antlaşmalarının hazırlanmasında gayret sarfeder. 

Bu anlaşmalar sonucunda Kıbrıs İngiltere’den bağımsızlığını kazanır. Kurulan hükümette Makarios cumhurbaşkanı, Dr. Fâzıl Küçük veto hakkına sahip cumhurbaşkanı yardımcısı olur. 

16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik Türk Alayı garantör devlet Türkiye’yi temsilen Magosa Limanında Ada’ya ayak basar. Yetmez; TMT Bayraktarlarından ama aslında Genelkurmay Özel Harp Dairesi Subaylarından Albay İsmail Tansu, 2 Eylül 1960’ta emekli olmadan evvel Alparslan Türkeş ile irtibat kurar. TMT’nin asıl amacını anlatır. Kıbrıslı Alparslan Türkeş de “Ne lazımsa yapılacak” der ve bundan sonra da Ada’ya ne istenirse gitmeye başlar. İlk planda silah ve cephane gelir. 

Kıbrıs Türk’ü artık daha güvende hisseder kendisini. Ancak Rum saldırıları durmaz. 1963’e gelindiğinde Rumların Ada’ya tek başına hâkim olmak için Makarios’un hazırladığı Türk Cumhurbaşkanı’nın veto hakkının iptal edilmesini isteyen teklif, Türkiye ve Kıbrıs Türkleri tarafından reddedilince Rum saldırıları hızlanır ve saldırıların dozu gittikçe artar.

21 Aralık 1963'te Kanlı Noel yaşanır. Adını 9. yüzyıldaki bir Yunan destanından alan ve bütün Kıbrıs Türklerini topyekûn ortadan kaldırarak, Kıbrıs’ı bir Yunan adası hâline getirmeyi hedefleyen Akritas Planı, Rum çeteleri tarafından uygulanmaya başlanır.

Bunun üzerine Denktaş temaslarda bulunmak üzere Ankara’ya gider, durumu anlatan geniş bir rapor sunar. Türkiye dışişleri de boş durmaz âcil konferans çağrısı yapar. 7 Ocak 1964’te Londra’da yapılan Kıbrıs Konferansına Denktaş da katılır. Akabinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine taşınan konuyu takip etmek üzere 17 Şubat’ta New York’a giderek görüşmelere katılır.

Bu kez de Makarios Başkanlığındaki hükümet Denktaş hakkında tutuklama kararı çıkarmıştır. Hâl böyle olunca 18 Mart 1964 tarihinde döndüğü Ankara'da kalır. Kıbrıs Dâvâsı konusunu gündemde tutmak için toplantılar düzenler, konferanslar verir.

Fakat bu arada Rum saldırıları Dillirga bölgesinden Türk köyleri olan Yeşilırmak, Günebakan, Süleymaniye, Selçuklu, Alevkaya, Bozdağ, Mansura, Erenköy, Kurutepe, Şirinköy, Bademeliköy, Ömerli, Madenliköy, Yedidalga, Yörükköy, Aytotoro ve Yağmuralan’a yeniden başlayınca kalkar gizlice Türkiye’deki Kıbrıslı öğrencilerle Temmuz sonunda Ada’ya çıkar, 1 Ağustos 1964’te Bayraktar Albay Rıza Vuruşkan’la birlikte Erenköy’dedir.

Birkaç gün içinde Rumlar bütün güçleri ile Ayyorgi istikametinden Selçuklu istikametine doğru saldırıya geçerler. Selçuklu köyü etrafındaki mevzilerden mücahitlerimiz çekilmek zorunda kalırlar… Mücahitlerimizin boşalttığı mevzilere yerleşen Rumlar, Selçuklu ve Alevkaya köylerini yoğun bir ateş yağmuruna tutarlar.

Yetmez, ertesi gün Dillirga bölgesine denizden ve karadan ağır top ateşi başlatırlar. Mansura, Paşiammo, Alevkaya ve Mosfili bölgelerine karşı Rumların topyekün saldırısı ise sürmektedir. Bu sırada, Selçuklu yakınlarında, bölgeye hakim olan ve Barış Gücü askerleri tarafından gözlem amacıyla kullanılan Agoni Tepesi, İsveçli askerlerin çekilmesi üzerine Rum Milli Muhafız Ordusu'nun eline geçer. Bu tepe, Türklerin elindeki Blago tepesine birkaç yüz metre mesafede bulunup, rakım farkı dolayısıyla hâkim pozisyonda yer almaktaydı. 

Aytotoro ise Piyenya’dan açılan ağır bir ateş yağmuru altındadır. Saat 15.30’da Mansura’da elimizde bulunan Mali tepesi düşer, Mansura ve Erenköy, denizden ağır toplarla bombardıman edilir…  

Bölgede yaşayan Türkler açlığa, sefalete, yokluğa, susuzluğa ve bölgenin zor yaşam şartları karşısında göç etmek zorunda kalırlar Yeşilırmak ve Erenköy’de toplanırlar. Çadırlarda, ağıllarda, camilerde, okullarda yaşamaya başlarlar.

Kuşatma altında kalan bölge Türkleri yok olmanın eşiğine gelirler ama teslim olmayı asla düşünmezler. Allah’a olan inançları, Türkiye’ye olan güvenleri tamdır. Anavatan er ya da geç onları kurtarmaya mutlaka gelecektir.

Denktaş telsizcinin yanında Anavatan’dan gelecek haberi beklemektedir. Diğer taraftan ise Ada’nın değişik yerleşim yerlerinden onlarca otobüs dolusu Rum, “Türklerin denize dökülüşünü” seyretmek üzere bölgeye akın ederler. Rumların meşhûr MAHİ gazetesi “Küçük Asya (9 Eylül İzmir) yenilgisinin intikamı alınacaktır” diye yazar. Ve bütün gece ateş devam eder.

8 Ağustos 1964’te mücahitlerin geri çekilmesiyle Alevkaya, Mansur, Bozdağ ve Selçuklu düşer. Bu arada Birleşmiş Milletler Barış Gücünde görev yapan İsveçli askerler gelir, komutanları alaycı bir tonla, “Rum ve Yunan zırhlı birlikleri süratle ilerlemektedirler, teslim olmaktan başka çareniz yok. Ne yapmayı düşünüyorsunuz?” derler.

Rauf Denktaş Rıza Vuruşkan’la istişare ettikten sonra kararlarını söylerler. “Sonuna kadar çarpışmak, teslim olmamak ve intihar etmek…”
İsveçli komutan şaşırır; “O hâlde müsaade ediniz kadınları ve çocukları alıp gidelim” deyince Denktaş; “Onlara sorunuz, gitmek isterlerse alınız” diye cevap verir.

Birleşmiş Milletler askerleri kadınlara yaklaşarak tekliflerini yaparlar. Kadınlar hep birden bağırır; “Biz erkeklerimizden ayrılmayız, öleceksek birlikte ölürüz.” cevabını verirler. Hele bir Türk anasının sözü yürekleri dağlar. “9 çocuğum var. 5’i kız. Rumlar gelirse denize götürüp boğacağım. Onları, Rumlara bırakmam.” Barış Gücü askerleri arkalarına bakmadan çekip giderler…

Rauf Denktaş, telsiz başında kan ter içinde telsizci ile çalışırken son mesajı ben çekeyim diyor. Anavatan’a gönderdiği mesaj şudur. “Saldırı bütün şiddeti ile devam etmektedir. Yarın sabaha kadar direnebiliriz. Yardımımıza gelemezseniz, bunu engelleyen büyük millî bir neden olduğuna inanarak öleceğiz. Vatan sağolsun…”

Kısa bir sessizlik sonrası çok geçmeden Anavatan’dan beklenen cevap gelir…“Hava Kuvvetleri hareket emrini aldı, keşif uçuşuna geliyorlar…” Derhal telefona sarılır bütün mevzilere müjdeyi ulaştırır. Mücahitler bütün yorgunluklarını unutur, direniş birden canlanır bu büyük müjde karşısında. Gözler Anadolu’ya yönelmiş, nefesler tutulmuştur.

Nihayet saat 17:00’de dağları inleten sesleriyle kartallarımız gelir. Sevinçten ağlayanların sesi uçakların gürültüsüne karışır. Rumlar ateşi keserler. Ertesi gün 9 Ağustos’tur. Sabah Rumların saldırısı yeniden başlar ama yine çok geçmeden uçaklarımız semalarda gözükünce ağır bombardıman karşısında susarlar ve ateşkes isterler.

Ada’ya giriş yasağı devam eden Denktaş yine Ankara yollarına düşer. Bir taraftan faaliyetlerine devam ederken, bir de kitap yazar. “12’ye 5 kala” ismini verdiği ve Türk Dışişlerinin Kıbrıs Politikasını eleştiren bu kitapçığı 1966’nın cumhuriyet bayramında bütün milletvekillerine dağıtır.

Bu durum dışişleri bakanlığı çevrelerince hoş karşılanmayınca Kıbrıs’a dönme kararı alır. Yasaklı olduğu için gizlice Ada’ya çıkmayı başardıysa da yakalanır. Yine devreye Türkiye girer ve yoğun baskılar sonucu Denktaş tutuklu hâli kaldırılarak Türkiye’ye iâde edilir.

Ada’ya giriş yasağı ancak 1968 yılında Türkiye’nin girişimler ile kaldırılır. Kıbrıs’ta 1970’te Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı'na Seçilir. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fâzıl Küçük 18 Şubat 1973 tarihinde görevinden ayrılınca onun yerine Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı olur. Fakat 10 gün sonra bu görevinden istifa ederek, Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanlığına döner.

Akıllanmayan Rumlar Ada’nın Yunanistan’a bağlanmasında ısrar ederler ve Enosis’i gerçekleştirmek için tekrar katliama başladıklarında 20 Temmuz 1974’te birinci Kıbrıs Barış Harekâtı, Rauf Denktaş’ın “Ayşe tatile çıksın” mesajıyla da Ağustos’ta ikinci harekât yapılır ve kesin şekilde Kıbrıs Türk’ü soykırımdan kurtulur.

Ardından 13 Şubat 1975 tarihinde “Kıbrıs Türk Federe Devleti” ilân edilince hem devlet, hem de meclis başkanı görevlerini üstlenir.

15 Kasım 1983 tarihinde KKTC ilân edildiğinde Cumhurbaşkanlığına seçilir. Bunu 1990, 1995 ve 2000 yılında yapılan seçimler izler. O yine Kıbrıs Türk’ünün Cumhurbaşkanıdır.

17 Nisan 2005 tarihinde yapılan seçimlerde aday olmaz. Gönüllerin kahramanı olarak yaşamayı tercih eder. Fakat birkaç yıl sonra 8 Ocak 2012 gecesi kaldırıldığı hastanede organ yetmezliği teşhisi kondu. Rauf Denktaş, tedavi gördüğü hastanede 13 Ocak 2012 tarihinde 88 yaşında Rahmet-i Rahmân’a kavuştu. Vefatının ardından Türkiye ve KKTC'de ulusal yas ilan edildi. İyi bir fotoğraf sanatçısı olan Rauf Denktaş 17 Ocak 2012 günü, yapılan devlet töreniyle Lefkoşa'daki Cumhuriyet Parkına defnedildiğinde arkasında 50’nin üzerinde kitap bırakmıştır. Mekânı cennet olsun… 

Halit Kanak / Yeni Akit Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat