Millileşme etnik milliyetçiliği bitirir
- GİRİŞ22.03.2013 09:01
- GÜNCELLEME22.03.2013 09:01
Beklenen mektup Sırrı Süreyya Önder tarafından Türkçe olarak okunduğunda ne o meydanı dolduranlar için ne de bu işleri “yerli” yerinde düşünenler için sürpriz olmadı.
Ne yadırgatıcı bulundu, ne de afaki!
Mektubun özeti şu: Silahlı mücadele dönemi bitti. Yeni bir süreç başladı..!
Abdullah Öcalan'ın perspektif, tarihsel algı, toplumsal psikoloji açısından son derece tutarlı ve anlaşılır bir üslupla kaleme aldığı mektuba, Nevruz meydanını dolduranlar tarafından verilen desteği anlamakta güçlük çekenler var elbette!
O fasıla birazdan döneriz.
Ama önce biraz geriye gitmekte fayda var.
Abdullah Öcalan, 2011'in ortalarında, “Devletle anlaştım, bu iş bitti” dediğinde neler olmuştu hatırlayın!
O sözü söylediğinin ertesi günü Silvan'da 14 Temmuz 2011'de 13 asker şehit edildi.
Yine aynı gün, PKK'nın iz düşümü olarak Van Gölü kıyısında Aysel Tuğluk diliyle “özerklik” ilan ettiler!
“Ramazan ayı hürmetine sabrediyoruz” diyordu o günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan…
Ancak, “kutsalı olmayanlar” kan dökerek, nasıra basarak hem devleti test ediyor hem de o güne kadar “önder” dedikleri Abdullah Öcalan'ı İmralı'ya gömüyorlardı!
Ve sabır taşı çatladığında neler olduğunu gördük.
Devlet yeni bir konsept ile mücadele etti, terör örgütü PKK ile…
Profesyoneller nokta operasyonlarıyla “2012'yi final yılı” ilan eden PKK'ya tarihinin en ağır darbesini indirdi. Resmi kaynaklara göre 600 kusur, gayri resmi kaynaklara göre bin 500 civarında terörist etkisiz hale getirildi.
BDP eş Başkanı Selahattin Demirtaş, “PKK 1400 km karelik bir alanı kontrol ediyor” dediğinde, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Şemdinli dağlarında çiçekli masada kahve içme fotoğrafları çektiriyordu.
Aslında doğru!
Demirtaş'ın söyleminin karşılığı, Berberoğlu'nun çiçekli kahve masasıdır!
Ama bu iki durum da gerçek olmayanın göstergesidir!
Peki bu dönemde İmralı sakini Abdullah Öcalan ne yaptı?
Sorunun cevabı açık, ona verilen “disiplin cezaları”nı çekti!
Sonrasında, devlet Öcalan'ın önüne yeni bir fırsat kapısı açtı, tarihe bozguncu bir eşkıya olarak geçmemesi için!
Eylül 2012'ye gelindiğinde Ülke tv ile Kanal 7'nin ortak yayınında Başbakan Erdoğan, yeni sürecin ilk işaret fişeğini “Ailesinin İmralı'ya gitmesine izin veririz” cümlesiyle ateşledi..!
Ve süreç çok daha hızlı ilerledi.
Bugüne geldiğimizde, çözüme destek verenler ile köstek olmaya çalışanlar çok net bir şekilde ayrıştı.
Bu ayrışma, doğrudan bilinen eski saflar üzerinden olmadı farkındasınız öyle değil mi?
Zira PKK-BDP içerisindeki unsurlar (İmralı sürecinde öne çıkıp arkaya düşenlere dikkatinizi çekeyim), devletin içindeki uzantılar (Ak Parti ve Adalet Bakanlığı'na yapılan saldırıları hatırlayın), PKK'nın hamileri (Paris'de öldürülen 3 PKK'lı kadını hatırlayın) ve en son Nevruz alanına 1 tek Türk Bayrağı'nı asmayı düşünemeyen zihniyet!
PKK'ya akıl hocalığı yapan, dün Nevruz boyunca olumsuzlukları öne çıkarmaya çalışanlar ve kalemlerini dışarıya kiraya vermiş olan kalemşorlar!
Hepsi ve tamamı çözümün karşısındadır..!
Zira, çözümün adresi, ortak vatan, ortak tarih, ortak toplumsal hafızadır!
Referans yerlidir!
Ve bu güne kadar karşı saflarda yer alanlar şimdi çözüm için aynı saftadır!
Kolay olmayacağı muhataplar tarafından biliniyor.
Bu nedenle dünkü Diyarbakır fotoğrafı umutlarımızı yeşertmeye devam ediyor.
Ancak “keskin bir bıçak sırtında ilerliyoruz” diyen de Başbakan Erdoğan'dır..!
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin sözüyle bitirelim:
“Hak şerleri hayr eyler
Ârif anı seyreyler
Zan etme ki gayreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler”
Kalın sağlıcakla.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol