'Sizi anti emperyalist duygularımla selamlıyorum'
- GİRİŞ05.11.2014 13:15
- GÜNCELLEME06.11.2014 07:58
İran istihbaratı ile iyi ilişkileri olduğu bilinen Cemil Bayık ile Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan aynı gün aynı “paralellik”te cümleler kuruyor.
Bayık, “Gelinen noktada üçüncü bir gücün çözüm sürecine gözlemci olmasını” istediklerini açıkladı.
Ahmet Turan Alkan ise önceki günkü yazısını, “Şimdi söz ‘uluslararası arabulucular’a geldi dersem, kızarsınız; öyleyse söylemiyorum.” (03.11.2014 Zaman) diyerek bitirdi.
İki farklı yapının “Kürt sorunu” ve “Çözüm süreci” bağlamında nasıl da “paralellik” arz ettiğinin göstergesi olarak kayıtlara geçmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.
Konuyu biraz daha açmakta yarar var:
BAYIK: ABD GÖZLEMCİ OLSUN
PKK'nın Kandil'deki elebaşlarından Cemil Bayık Avusturya gazetesi Der Standard’a konuşmuş. İran istihbaratıyla yakın ilişkisi bilinen Cemil Bayık süslü ve tehditkar cümleleri arasına yerleştirdiği mesaj ile sorunu “uluslararası boyuta” taşıma gayretlerini faş etmiş!
“Gelinen noktada üçüncü bir gücün çözüm sürecine gözlemci olmasını” istediklerini söyleyen Bayık, ”Bu ABD olabilir. Uluslararası bir heyet de olabilir. Bizler Amerikalıları da kabul edebiliriz ve gördüğümüz kadarıyla o yöne doğru bir gidiş var" diyerek, “Çözüm süreci”nin istikametini değiştirecek bir hamlenin işaret fişeğini ateşlemiş.
Gerekçe olarak da “Kürt sorunu sadece Türkiye’nin sorunu değil, uluslararası bir sorundur ve çözümü de uluslararası olmalıdır” cümlesine sıkıştırmış.
ATA: ULUSLARARASI HUKUK!
Bu ifadelerin Türkiye medyasına düştüğü gün Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan köşesinde “Anayasa hukuku olmadı, uluslararası hukuk verelim” başlığıyla bir yazı kaleme aldı. Yazının sonundaysa, gelinen noktada ardık sürecin “uluslararası boyuta taşındığını ima eden şu cümleyi kurmuş, “Şimdi söz ‘uluslararası arabulucular’a geldi dersem, kızarsınız; öyleyse söylemiyorum.”
ZARRAB İLE ZENCAYİ’Yİ TASFİYE EDEN GÜÇ
Sözün tam burasında size 17 Aralık darbe teşebbüsünde gözaltına alınan işadamı Rıza Zarrab’ı hatırlatmak istiyorum.
Neden diye sormayın az biraz sabırlı olun.
Rıza Zarrab’ın altınları, dürüstlüğü ya da hırsızlığı tartışmalarıyla değil bir başka veçhesiyle size anlatmak istiyorum.
Rıza Zarrab’ın Türkiye’de malum çevrelerin kontrolündeki polisler tarafından gözaltına alınması ile İran’daki benzer bir operasyonun paralelliğine işaret etmek istiyorum.
Zarrab’ın ortağı olduğu öne sürülen Babek Zencavi aynı tarihlerde İran’da tasfiye edildi.
Diyeceksiniz ki konumuz ile ne ilgisi var.
Az daha sabırlı olun.
Biz bu “yolsuzluk” kisvesi altında yürütülen operasyonlarla birlikte bir şeyi daha yaşadık. Türkiye’de “İran tipi rejim hayali kurduğu” öne sürülen “Selam-Tevhit örgütü” adı altında binlerce tanınmış bilinmiş insanın fişlendiğini ve dinlendiğini öğrendik.
Oysa Rıza Zarrab’ı tasfiye eden uluslararası güç ile İran’da Baek Zencayi’yi tasviye eden güç aynı güçtü.
IŞID’IN ARKASINDAKİ BÜYÜK AKIL
Bütün bu sürece bir de IŞID terör örgütünün arkasındaki kurmay zekaya vurgu yaparak devam etmekte fayda var.
İslam dünyasının boynunu aşağıya düşürmek için tüm “ahlaki” değerleri hiçe sayan bir örgüt ile karşı karşıyayız ve bu örgüt sözüm ona “İslam’ı” temsil ediyor!
Algı yöneticilerinin bize dayattığı algı bu!
Bu algı yüzünden, Arap sokağında, İslam coğrafyasında hiçbir meşru eylem karşılık bulamaz oldu.
Türkiye’de bile Ak Parti iktidarını IŞID ile ilişkilendirmek için yoğun bir kara propaganda yürütülüyor.
Hal böyle olunca, her meşru eylem kategorik olarak IŞID ile ilişkilendiriliyor.
Kobani’yi filan hatırlatacak değilim.
Şimdi karşımızda şöyle bir tablo var. Ya Protestanlaştırılmış bir İslam anlayışına razı olacaksınız, ya da İslam=terör çizgisindeki IŞID’çisiniz!
Oysa biz bu memlekette öyle bir damardan neşet ediyoruz ki bu damarı hep atlıyorlar!
NURİ PAKDİL: SİZİ ANTİ EMPERYALİST DUYGULARIMLA SELAMLIYORUM
Rahmetli Necip Fazıl, rahmetli Nurettin Topçu, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, rahmetli Cahit Zarifoğlu, rahmetli Erdem Beyazıt, İsmet Özel, dünyalar durdukça durası Mustafa Kutlu gibi her birimize bir “kelime” ile, bir “mısra” ile bir “duruş” ile dokunan nice yiğit öncülerimiz var.
Onların bize öğrettiği bu memleketin ortak istikametidir.
En son Star gazetesinin Necip Fazıl Kısakürek ödül törenine “Şaşırtmayı da severiz” diyerek katılan Nuri Pakdil’in, “Sizi anti emperyalist, anti kapitalist, anti faşist ve anti firavunist duygularımla selamlıyorum” cümlesi bizim hayat şiarımızdır.
Nuri Pakdil’in onu ayakta dinleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “Kırk yıl ektiğimiz tohumların nerede, ne düzeyde olduğunu görmek için bir kereliğine mahsus bir adım attık” demesi de bizim geldiğimiz yeri göstermesi açısından önemlidir.
Zira bir gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bezmi Alem Üniversitesi’nde, “Biz Sevr’i yırtmış atmış bir milletiz” diyerek, Nuri Pakdil’in “anti emperyalist duygularla selamlıyorum” cümlesini ete kemiğe büründürmüştür.
Yani ki kırk yıl önce atılan tohumlar başak’a durmuştur.
Çözüm süreci milli bir projedir.
Bu sürecin tamama ermesi için gerektiğinde “kan kusup, kızılcık şerbeti içtik” diyeceğiz.
Bunu derken de bize dayatılan tüm ilizyonist gösterilere de karşı çıkacağız.
Kalın sağlıcakla.
Twitter.com/hasanozturke
Hasan.ozturk@ulketv.com.tr
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol