Bu rejim değişmelidir
- GİRİŞ25.11.2014 08:00
- GÜNCELLEME25.11.2014 08:02
Ne diyor Başbakan Ahmet Davutoğlu “Resmi ideoloji bundan böyle olmayacak.”
Yani!
Yani diyor ki önce rejimin düşüncesi, sonra kendi değişecek!
Tam da burada, bir güruh “1000 odalı saray” başlığı altında yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı üzerinden kara propaganda yürütüyor!
Neler söylenmiyor ki!
İsraf tartışmasından, binanın mimarisine kadar birçok şey.
Sonuçta eleştirilerin tamamının zihnin arkasında “Tayyip Erdoğan düşmanlığı” yatıyor..!
Tayyip Erdoğan düşmanlığının ise türlü türlü sebepleri var.
Bazılarının düşmanlığı doğrudan “müstemleke kafalı” olmalarından kaynaklanıyor ki bu yazının konusu biraz da bu.
Müstemleke kafalı bu insanlar, “Tayyip Erdoğan düşmanlığı” üzerinden konuyu getirip “Rejim değişikliğine” dayamak istiyorlar.
Oysa, doğrudan “Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamenter sistem görünümlü bir manda olmasını savunuyoruz” deseler daha sahici olurlar..!
Bunu diyemedikleri için “Tayyip Erdoğan düşmanlığı” üzerinden “soslu” zokaları bu millete yutturmaya kalkışıyorlar.
Xxx
“RESMİ İDEOLOJİ OLMAYACAK”
Başbakan Davutoğlu Tunceli ziyaretinden şu cümleyi kurdu:
“İskilipli Atıf Hoca ile Seyit Rıza’nın idamlarındaki temel ortaklık, devletin resmi ideolojisinden farklı düşünmekti. Bundan sonra devletin resmi ideolojisi olmayacak. Devletin bir tek şeyi olacak, milletle bağı ve aidiyeti.”
Bu cümleyi ben şöyle okudum:
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş aşamasında “ulus devlet” fikriyatı adı altında birçok yanlış yapmıştır. Bu yanlışların bir kısmı bugün için artık tartışma konusu olmaktan çıkmalıdır. “Resmi ideolojisi” denen mit, bugün için aidiyet duygumuzun pekişmesine zarar vermektedir..!
Bu burada öylece dura dursun.
Xxx
Mustafa Karaalioğlu Star’daki köşesinde dün “Cumhurbaşkanlığı Sarayı daha önce yapılmalıydı” başlıklı yazısında bir ayrıntıya yer veriyor. Saray’da bir kriz merkezi olduğunu belirten Karaalioğlu, “Yani, karar vericilerin maksimum bilgiye ulaşabilmeleri, en doğru kararı alabilmeleri için gereken ne varsa bir merkezde, ekranlara toplanabilecek. Toplanmakla kalmayacak bu bilgiler aynı anda işlenmiş olarak da devletin zirvesine servis edilecek. Kim böyle bir merkezin lüks ve şatafat olduğunu söyleyebilir?” diyor.
Karaalioğlu, rejim değişikliği tartışmasını “Erdoğan düşmanlığı” üzerinden yürütenlere aslında “Devlet artık, sizin küçük zihniniz kadar dar bir perspektiften yönetilmiyor ve yönetilmeyecek” diyor..!
Mesajın muhatabı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın ne anlama geldiğini bildiği için kıyameti koparıyor..!
Xxx
TEZKAN: REJİM DEĞİŞTİRME HAZIRLIĞI VAR!
Bu tartışmaya köşesinden dahil olan Milliyet’ten Mehmet Tezkan doğrudan olup bitene teşhisi koyuyor.
“1000 odalı sarayın sırrı” başlıklı yazısında Tezkan, aslında Tayyip Erdoğan’ın rejimi değiştirmek istediğini açık açık yazıyor!
Tezkan’ın biraz korkarak, biraz endişeli ifadelerle Erdoğan’ın, Afrika ziyareti dönüşü uçakta söylediği, “1000 oda var diyorlar. Olacak tabii. Biz küçük düşünmüyoruz. O ofisler yeni teşkilat şemamızla personelimizin çalışabilecekleri, hizmet ütebilecekleri mekanlar olarak kullanılacak” cümlesini aktarıyor.
“Dikkat..
Bir: Cumhurbaşkanı yeni teşkilat şemasından söz etmiş. Yani devlet yeniden örgütlenecek…
İki: Cumhurbaşkanı hizmet üretilecek mekanlar olacak demiş…
Bundan ne anlayalım…
Şunu… Rejim değiştirme hazırlığı var” diye yazarak Saray’ın aslında rejimin değiştirilmesi için yapıldığı fikrini pekiştirmek istiyor.
Bu da burada dursun hele..!
Xxx
“SİLAHI ŞAKAĞINA DAYAYIP TETİĞİ ÇEKME” OLAYI
Haşmet Babaoğlu, Sabah’taki “Savaş pilotu” başlıklı yazısında Sabiha Gökçen’in Tunceli’ye uçak ile yaptığı sortileri anlatıyor. Ama bir şey daha yapıyor.
Onu da yine Haşmet Babaoğlu’nun kaleminden aktarayım:
“Okul kitaplarının yazmadığı, tören ezberlerinin anlatmadığı şeyler hani... Alay komutanının hatırlattığı şu ‘silahı şakağına dayayıp tetiği çekme’ olayı mesela.
Kısaca anlatayım...
Bir akşamüzeri Gazi çayından bir yudum alıp genç kadına dönüp sorar: ‘Ölümden korkmuyor musun?’ ‘Hayır! Hele memleketim için olursa, asla!’ cevabını alır.
Bunun üzerine cebinden bir tabanca çıkarır ve Gökçen'in bunu şakağına dayayıp tetiği çekmesini ister: ‘Unutma ki, beynine saplanacak kurşun seni benden alıp götürecektir!’
Genç kadın gözlerini ondan ayırmadan tetiği çeker. Küçük bir ‘tık’ sesi çıkar. Atatürk yerinden kalkar, ipek mendiliyle biriken terleri silip onu alnından öper.”
Bu da burada dursun.
Xxx
“ÇALDIRAN’I BUGÜNE ÇAĞIRMAK” KİME YARAR
İbrahim Karagül Yeni Şafak’taki köşesinde dün “Gezi isyanı, 17 Aralık ve IŞID aynı tezgah” başlıklı bir yazı yazdı. Yazının ana fikrini, “Mezhep savaşı çıkarmak isteyenler her türlü form ile Türkiye ve bölgeyi etkiliyor” diye özetleyebiliriz.
Ama ben yine de bazı bölümlerini aşağıya alıntıladım:
“Tuhaftır, Gezi olaylarına benzer şekilde, 17 Aralık müdahalesinin psikolojik temelinde de mezhepsel ayrılığı çatışmaya dönüştürmeye dönük ciddi bir motivasyon vardı. Cemaat kadrolarının önüne öncelikli tehdit olarak İran konulmuştu. Gazi’de Alevi motivasyonu, 17 Aralık’ta ise Sünni motivasyonu istismar ediliyordu. Bu iki örnek ile IŞİD’in söylemi arasında aslında nitelik olarak hiçbir fark yoktur. Onlar daha kabaca bir söylem ve gaddarca eylemlerle mezhep savaşı yürütürken diğerleri farklı bir formatla aynı ayrışmayı besliyordu.
…
IŞİD’in Safevi vurgusu ile 17 Aralık'ın Safevi vurgusu arasında bir fark yoktu. Gezi’deki Alevi vurgusu ile Suriye yönetimindeki ve Maliki Irak’ındaki Sünni vurgusu farklı değildi.
…
Birilerinin Çaldıran’ı bugüne çağırmasına ve bütün coğrafyada yeni bir Çaldıran yaşanmasına izin vermek demek, Türkiye’nin ve etrafımızda ayakta kalan ne varsa her şeyin harabeye dönüşmesi demektir.
…
Unutmayın, Türkleri de Arapları da, Kürtleri de, İranlıları da kurtaracak tek yol budur. Sünnileri de Alevileri de yeni bir 20. yüzyıl yaşamaktan koruyacak yol budur.”
Sonuç: Etrafımız yangın yerine döndü. Suriye, Irak, Afganistan, Kuzey Afrika ve dahası… İçimizdeki yara 30 yıldır kanıyor. Ve bu yarayı sarmak için devlet şapkasını önüne koymuş görünüyor. Son dönemde mezhep savaşlarını bu coğrafyaya dayatanlar Türkiye içinde de Sünni –Alevi çatışmasını körüklüyor. Tam da bu noktada devlet yine yapılması gerekeni yapıyor ve Tunceli’ye, Hacıbektaş-ı Veli’ye giderek adımlar atıyor.
Ve Davutoğlu’nun diliyle, “Resmi ideoloji bundan böyle olmayacak” diyerek, “Sabiha Gökçen gibi gerektiğinde düşünmeden şakağına silahı dayayıp tetiği çekeceklerin” döneminin bittiğini ilan ediyor.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı için kurduğu şu cümleler ile de “1000 oda var diyorlar. Olacak tabii. Biz küçük düşünmüyoruz. O ofisler yeni teşkilat şemamızla personelimizin çalışabilecekleri, hizmet ütebilecekleri mekanlar olarak kullanılacak” gelecek perspektifini çiziyor.
Uzun lafın kısası, 100 yılın sonunda “rejim değişiyor mu” sorusunun yerine “rejimi değişmelidir” diyorum.
twitter.com/hasanozturke
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol