Seçmenin aidiyeti, göçebelerin oy verme davranışı ya da demografik yapı nasıl değişir birkaç örnek

  • GİRİŞ13.01.2019 09:02
  • GÜNCELLEME13.01.2019 09:02

Geçtiğimiz pazartesi medya yöneticileriyle bir araya gelen Ak Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım sözün bir yerinde “Aidiyet” dedi. “İstanbul’da yaşayanların İstanbul aidiyetlerinin pekişmesi için çalışacağız” dedi. Gerçekten de İstanbul’da yaşadığı halde “nerelisiniz” sorusuna hepimiz, “Iğdırlıyım, Kayseriliyim, Sivaslıyım, Çankırılıyım, Diyarbakırlıyım, Trabzonluyum, Denizliliyim” diyerek cevap veriyoruz. Hatta “İstanbulluyum” diyenleri hafifçe garipsiyoruz.

Binali Bey, buna dikkat çekerek şöyle dedi, “İzmir’de bakın bu var. İzmir’e göç etmiş bir vatandaş bile birkaç yıl sonra İzmirlilik duygusuyla hareket ediyor. Aidiyet duygusu gelişiyor. İzmirliyim diyor” dedi.

Bu tespit dikkate değer ve üzerinde kafa yorulması gereken bir gerçek diye düşünüyorum.

HAYAT TARZI KÜMESİNİN “MAZBUTLARI” AMA…

Bir de seçim dönemi göç eden oylar var ki bugünlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her vesileyle “takip etmeliyiz” diyerek Ak Partilileri uyardığı meseledir. Seçimler dönemi taşıma oy meselesi yani.

Bütün bunlara ilave olarak Konda’nın son “Hayat Tarzı Kümesi” araştırmasını da anmamız gerekiyor.

Bu araştırmada çok dikkat çeken bir ara başlık var, başlık, “Mazbut Modernler” şeklinde tanımlanıyor.

Yaklaşık 3.5 milyon kişi bu kümede. Emekliler çoğunlukta. Yaş ortalaması yüksek, çoğu göç etmiş ama şehirlerde büyümüş. Ve toplumun yüzde 5’ini temsil ediyor. Buraya dikkat bu kümenin üçte biri Alevilerden oluşuyor!

Konda’nın araştırmasını, Binali Bey’in aidiyet meselesini ve “taşıma oy”u hep birlikte tartışmak isterim.

ÖNCE YAZLIKÇI SONRA SEÇMEN OLUYORLAR

Bir örnek: Diyarbakırlı, İstanbul’da büyümüş, özel sektörde hatırı sayılır küçük bir işletme sahibi olmuş. Yaşı ilerlemiş emeklilik yaşına gelmiş. İşlerini devretmiş. Sonrası?

Sonrası şu. İzmir’in Karşıyaka’sında bir daire alıp, elini eteğini İstanbul’dan çekip gitmiş.

Bir örnek daha: Sivaslı, Ankara’da üniversiteyi bitirmiş. Ankara’da bürokrat olmuş. Çalışmış, çalışmış, çalışmış. Emekliliğinin geldiği gün emekli olmuş. Sonra ne mi olmuş?

Gitmiş, Balıkesir Edremit Körfezi’nde bir yazlık almış. Önce yazları gidip gelirken sonra yerleşmiş. Yaz kış orada ikamet eder olmuş.

Sayıları artırabilirim. Bu iki örneği yüzbinlerle çarpabilirsiniz.

Sonuçta İstanbul’dan, Ankara’dan Ege’ye, sahile göç edenlerle o bölgelerin demografik yapıları değişti.

Dahası o göç edenler kendilerini bugün artık “İzmirli, Edremitli” şeklinde tanımlıyor.

Ve biliyor musunuz, bu iki örnekteki tanıdığım insan da Konda’nın “Mazbut Modern” diye tanımladığı ve toplumun yüzde 5’nin üçte birine ait kesimden.

Yani, bazı bölgelerin demografik yapısı o kesim tarafından değiştiriliyor. Ayrıca, bakmayın siz Konda’nın “Muzbut Modern” tanımlamasına, ideolojik olarak dominant bir kesimden söz ediyorum.

Diyebilirsiniz ki “Bunda ne var? Her insan her istediği yere yerleşebilir.”

Doğru..!

Ama şunu da hatırlayarak bu soruyu tartışırsak daha iyi olmaz mı?

Bazı belediye başkanları “Taşıma oy ile seçiliyorsa” ve o taşıma oyları bir dönem sonra “yerleşik hale getiriyorsa” bu bir sorun değil midir?

Daha açık ifade edeyim.

Yine bildiğim bazı belediye başkanları, “yazlıkçı” olarak bilinen birtakım insanları “teşvik” yöntemi ile seçmen yapıyor. Bu seçmenler o belediye başkanının seçilmesinde etkili oluyor.

Sonra o belediye başkanı o seçmenlerine o bölgede yerleşmesi için başka teşvikler veriyor. Bu teşvikler o kişilerin orada yerleşik hale gelmesine sağlıyor.

Bitti mi? Hayır. Bu kez, yerleşik hale gelen “göçebe seçmen” etrafına yine kendi gibi düşünen, kendi gibi hayat tarzını seçenleri toplamaya başlıyor.

Böylece doğal seyrinden uzak bir göç dalgası yaşanıyor.

Sonuç, 20 yıl önce bambaşka olan bazı il ve ilçelerin demografik yapıları tamamen değişiyor.

İstanbul’daki “aidiyet” duygusunun pekişmemesinin sebebi de bu!

İstanbul’da “yerleşik” olanların bir kısmı seçim dönemlerinde göçebeleşiyor. Bu kesim sadece memleketlerine oy vermek üzere seçim dönemlerinde İstanbul’dan ayrılmıyorlar. Bunların önemli bir kısmı, sırf “ideolojik ve etnik” nedenlerle “ikinci evlerine” göç ediyorlar.

Bir örnek daha: Ege’nin yine çok güzel bir ilçesinin bir köyünün (Kötü bir büyükşehir yasası yüzünden ardık mahalle diye anılıyor maalesef) merkezinde seçmen sayısı 2 bin. Bu seçmenlerin yüzde 70’i muhafazakar partilere oy veriyor.

Sıkı durun..! Köyün bir de sahil kesimi var. Yazlıklarla dolu. Bu yazlıklarda son iki seçimde seçmen sayısı 6 bini geçmiş durumda. Kışın o yazlıklarda in cin top oynuyor. Ne var ki seçimlerde yazlıklar doluyor! Ve biliyor musunuz o sahildeki seçmenin oy verme eğilimi ne? Yüzde 85 oranında CHP.

Ne demek istediğimi bilmem anlatabiliyor muyum?

Diyebilirsiniz ki “CHP’ye veya herhangi bir partiye oy vermeleri senin neden bu kadar rahatsız ediyor?”

Haklısınız!

Şu kadarını söylemekle yetineyim: “Aidiyet duygusu pekişmemiş İstanbulluların” veya Ankaralıların muhafazakarları seçim dönemlerinde memleketlerine giderken, CHP ve benzeri partilere oy verenleri sahillere yöneliyor böylece o bölgelerde gerçekten yerleşik olanların siyasal tercihleri değil, taşıma seçmenin siyasal tercihleri etkili oluyor.

Doğal olarak da o bölgelerin yerel seçmeninin sorunlarından daha çok göçebe oy verenleri memnun etmeye dönük politik anlayış gelişiyor.

Doğal olmayan yöntemlerin, gerçek yerleşiklerin sorunlarına çözüm olmadığını belki de başka bir yazıda tartışmalıyız.

Ne dersiniz?

Yeni Şafak

Yorumlar2

  • muşlu tekin 5 yıl önce Şikayet Et
    dağınık yerleşme oy oranını düşürüyor ailesiyle birlikte başka yerlere yerleşen anadolu insanının oyu o yerleştiği yerde eriyor puff oluyor yerinde bir tespit
    Cevapla
  • mehmet 5 yıl önce Şikayet Et
    doğru bir yazı örnek çeşme diyebilirim veya izmir kadifekale
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat