Sokağa çıkma yasağında ısrar etmenin anlamı ne
- GİRİŞ07.04.2020 11:37
- GÜNCELLEME07.04.2020 13:08
24 Mart’ta bu köşenin başlığı “Kritik iki hafta için kısmi sokağa çıkma yasağı gerekmez mi”ydi. Yazıda “sorumsuzluk” örnekleri verdikten sonra son olarak şöyle demiştik: “Son önerim, bütün kesimler için (özel izinliler hariç) kısmi sokağa çıkma yasağını bugünden tezi yok en az iki hafta süreyle uygularsak bu beladan en az zararla çıkarız diye düşünüyorum. Ne dersiniz?”
Bu önerimin tüm kesimlere olan kısmında hata ettim.
Çünkü devlet çok daha kontrollü bir şekilde kısmi soka çıkma yasağını hayata geçirdi ve başarılı oldu.
Dünyada başka örneği olmayan ve son derece başarılı bulduğum “kısmi soka çıkma yasağı” adım adım sıkılaştırıldı.
Sokaktaki yoğunluk büyük oranda azaltılırken, hayati işletmelerin üretime devam etmesi ve ekonomideki çarkların dönmesi için de azami özen gösterildi.
Bu “kısıtlayıcı” uygulamaların pandemi ile mücadelede olumlu meyvelerini alıyoruz. Mesela her geçen gün test sayımız hızla artarken vaka sayımız o oranda artmıyor hamdolsun. Ölüm oranımız da birçok ülkeye nazaran düşük.
Yine, kısmi sokağa çıkma yasağı ile birlikte hayati öneme sahip birçok iş kolu faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor.
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İSTEYENLERİN AMACI NE, YA DA KİM BUNLAR?
Peki, bütün bunlara rağmen hâlâ “Sokağa çıkma yasağı ilan edilsin” diye yüksek perdeden çağrı yapanların amacı ne?
Ya da sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini isteyenlerin çoğunluğu kimlerden oluşuyor?
Bu sorulara cevap bulmadan önce kısa bir tarih hatırlatması yapmak istiyorum.
2001 krizinde Türkiye, cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik buhranını yaşadı. Krize giden yola taşlar 28 Şubat süreciyle döşendi.
Krizde orta ve küçük ölçekli işletmeler ile buralarda çalışan işçiler ağır hasar aldı. Yıllarca bellerini doğrultamadı. Çoğu işletme battı, çok insanımız işsiz kaldı.
Peki, emeklilere (özellikle kamudan yüksek ücretle emekli olanlar), kamuda çalışan işçi ve memurlara (özellikle yüksek maaş alanlar) bu süreçte ne oldu?
Tabii ki hiç!
Her ayın 15’i geldiğinde bankamatiklere kartlarını taktılar maaşlarını çektiler.
Bu ücretlilerin dışında bir kesim daha vardı ki onların tuzu daha da kuruydu. Paradan para kazananlar! “Battık” diye feveran ettikleri günlerde “repo-faiz” döngüsünden çuvalla para kazanıyorlardı.
Yakın tarih hatırlatmasını şunun için yaptım:
Bugün yine “Bir an önce sokağa çıkma yasağı ilan edilsin” diye yüksek perdeden çağrı yapanların önemli bir kısmının tuzu kuru. Evde 2 hafta oturmak belki dar gelirlilerin bile kaldırabileceği bir ekonomik yük. Ne var ki sürenin uzayıp uzamayacağını kestirebilen şu anda yok.
Yine sokağa çıkma yasağı demek, zaten durma noktasına gelen ekonomik çarkın tamamen durması demek olur ki bu, ekonominin “ölümü” anlamına gelir.
Ekonominin ölmesi demek, yıllarca toparlanamayacağımız demektir.
Düşünün bir kere, Kovid-19 bir mutasyon ile ortaya çıktı ve koronavirüs pandemisi şu anda dünyayı kasıp kavuruyor. Bu pandeminin bittiğini düşünsek bile yine bir mutasyon ile Kovid-20’nin çıkagelmeyeceğinden kim emin ki?
Ya da Kovid-19 pandemisinin bir döngü ile yeniden dünyayı kasıp kavurmayacağının garantisini şu anda kim verebilir ki?
Böyle bir belirsizlikte, “sokağa çıkma yasağı ilan edilsin” diye yüksek perdeden talepte bulunanların asıl amacının “ekonomi çarkının tamamen durmasını beklemeleri” olduğu konusunda büyük şüphelerim var.
Düşünsenize bir kere, sokağa çıkma yasağından en çok kimler etkilenir?
Mesela yüksek maaşlı bir emekli sokağa çıkma yasağından etkilenir mi?
Yine devlette çalışan kadrolu memurlar ve işçiler etkilenir mi?
Mesela, paradan para kazananlar sokağa çıkma yasağından etkilenir mi?
Üretimini “karanlık fabrika”da yapanlar etkilenir mi?
Örnekleri çoğaltabiliriz.
Hiçbiri sokağa çıkma yasağından etkilenmez.
Ama evet ama;
Gündelik işçiler sokağa çıkma yasağından ziyadesiyle etkilenir.
Yine, orta ve küçük işletme sahipleri ve oralarda çalışan işçiler sokağa çıkma yasağından olağanüstü etkilenir.
Dahası, salgının uzun süreli devam etmesi durumunda sokağa çıkma yasağı ile ekonomik dengelerin tamamen alt üst olması söz konusu.
Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan Bilim Kurulu’nun “sağlık alanında” aldığı tavsiye kararları çerçevesinde adımlar atılıyor.
Koronavirüs pandemisi aynı zamanda ekonomimizi, çalışma hayatımızı, sosyal hayatımızı, psikolojimizi, eğitim dünyamızı da fazlasıyla etkiliyor.
O halde geçtiğimiz gün Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın şöyle bir deyinip geçtiği konuyu hatırlatalım.
Şimdi de dini, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik alanda da hükümete tavsiye niteliğinde kararlar önerecek kurullar kurulmalı. Haydi, soysal bilimciler ve ekonomistler taşın altına elinizi koyun lütfen!
Hasan Öztürk / Yeni Şafak Gazetesi
Yorumlar93