Manhattan’da beş gün
- GİRİŞ25.09.2022 09:53
- GÜNCELLEME26.09.2022 09:16
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika ziyaretini takip edenlerden biri de bizdik. Birleşmiş Milletlerin (BM) 77’nci Genel Kurulu vesilesiyle oradaydık…
Sadece diplomasiyi ve siyaseti takip etmedik. New York caddelerinde ve bulvarlarında da yürüdük.
New York’un, o gökdelenleriyle meşhur Manhattan Adası’nı, cadde ve bulvarını adımladık. Yürürken zihnimizdeki birçok soruya cevap aradık.
MERKEZİ OLMAYAN ŞEHİR
New York’un merkezi Manhattan. Manhattan’ın en çok bilinen mekanı, reklam tabelalarıyla çevrili Time Meydanı. Bir diğer bilinen mekansa Central Park.
Benim dikkatimi çekense, daha çok gökdelenler, bulvarlar ve o devasa yapılar arasında küçük birer vaha olarak kalmış parklar. İnsanlar her fırsatta nefes almak için oralara akın ediyor.
2011’de ilk geldiğimde, buralara çok sık gelen bir şair arkadaşımız şöyle demişti, “Merkezi olmayan şehirler buralar. Doğu’ya doğru gittikçe şehirlerin merkezleri vardır. Ama buralarda yok! İnsan hiçliği yaşıyor bu mekanlarda.”
Gerçekten de New York’un merkezi olarak Time Meydanı’nı bile sayamayız. Merkezsiz bir şehir burası. Ve dahası “insan soyu” bu mekanda kendini “zerre” hissediyor. Çünkü, şehir üstünüze üstünüze geliyor.
Şehri inşa eden de insan; fakat bu şehrin öznesi insan mı bilemedim!
GÜNEŞ’İ BİR KAÇ SAAT GÖREBİLEN ŞANLISI BU ŞEHİRDE
Manhattan’da 20’nci yüzyılın başında gökdelenler yükselmeye başlarken, şöyle bir ifade kullanılmış, “New Jersey’deki fabrikalarda imal edilen çelik daha soğumadan New York’ta gökdelen olarak göğe yükseldi.”
Güneş’in doğuşu ve batışı çok farklı burada. Şayet Doğu yakasında büyük bir binanın tepesindeyseniz, doğuşundan 5, bilemediniz 6 saat sonra onu bir daha görme şansınız yok. Çünkü diğer yüksek binaların arkasından çoktan kaybolmuş oluyor.
Şayet Batı yakasındaysanız ya da Kuzey’de… Güneş’in doğuşunu görme şansınız neredeyse hiç yok. Ve batmadan birkaç saat öncesine kadar onu yine göremezsiniz…
Çünkü, burada belirleyici olan “gökdelenler” ve onlar belirliyor, gün yüzünü ne kadar göreceğinizi!
Central Park’ta da öyle mi diyenleriniz olabilir. Evet park devasa ve Manhattan’ın tam orta yerinde. Orada insanlar rahat. Orada ağaçlar, orada sincaplar, kuşlar rahat.
Ama inanın, Güneş orada da gün boyu görülemiyor. Çünkü etrafında devasa yapılar var.
BİR KAÇ DOLAR KARŞILIĞI İNCİK BONCUKLA ALINAN ADADADA ŞİMDİ BİR KAÇ DOLARA KAHVE BİLE İÇEMEZSİNİZ
Manhattan ile ilgili yıllar önce okuduğum bir yazıda şöyle bir ifade hatırlıyorum.. “Hollandalılar sömürge döneminde 1600’lerin başında Manhattan’ı 15-20 dolar karşılığı incik boncuk ile yerlilerden satın aldı!”
Birkaç dolara satın alınan Manhattan’ında şimdi birkaç dolarak bir fincan kahve bile içme şansınız yok. Toprak almak mı dediniz? Toprak yok ki alasınız!
‘KARA DERİLİLER’İN SOKAĞA, BEYAZLARIN GÖKDELENLERE SAHİP OLDUĞU ŞEHİR
New York’ta sokaklar belirgin bir şekilde kara derililerin hakimiyetinde. Kara derililer dedimse sadece siyahi Amerikalıları kast etmiyorum. Aynı zamanda Asyalıları, Afrikalıları, Uzak Doğuluları kastediyorum.
Her köşe başındaki küçük seyyar büfelerin neredeyse tamamı Müslümanlara ait. Sokak satıcılarının neredeyse tamamı siyahilerden oluşuyor. Time Meydanı’ndaki incik- boncukçu diye tabir edebileceğimiz hediyelik eşya dükkanları da ha keza..!
Burası, BM’nin merkezi. Aynı zamanda dünyanın her coğrafyasından çıkıp gelmiş göçmenler yurdu!
KAÇKINLAR ÜLKESİNİN İLK AYAK BASILAN DOĞU YAKASI
Amerika için “Kaçkınlar ülkesi” tabiri kullanılır. Doğrudur. 1600’lü yıllardan itibaren Hollandalıların, İngilizlerin, Fransız ve Almanların “kaçkınları”nın, macera perestlerinin, altın peşinde koşanlarının istila ettiği bir kıta Kuzey Amerika.
New York’sa doğu yakasında olduğu için “kaçkınların” ilk uğrak yeri. İlk toprağa ayak bastıkları yer. Hani şu meşhur denizci tabiriyle, “Kara göründü” dendiğinde, Amerika’nın New York’u gelir akla ilkin.
İşte bu yüzden, New York her renk, her dil ve her milletten insana ev sahipliği yapıyor.
Güzel olan tek kısmı belki de bu. Ama bedelini ödeten bir ev sahibi.
Beyaz Amerikalılar gökdelenlerde, kara derililer sokaklarda. Burası aynı zamanda dünya finansının, sanatının, kültürünün şekillendiği bir şehir.
CETVELE ÇİZİLİP NUMARALANDIRILMIŞ ŞEHİR
Basit, pratik bir şehir planıyla inşa edilmiş Manhattan. Hani derler ya cetvelle çizilmiş gibi.
Manhattan bölgesi, yatay ve dikey cadde ve bulvarlardan oluşuyor. Amerika’nın neredeyse tamamında uygulanan şehir planı burada da uygulanmış. Pratik bir şey.
Size bir yeri tarif edecekleri zaman, mesela şöyle tarif ediyorlar, “42’nci caddeden Batı’ya devam et, 8’nci bulvardan sola dön. O yol seni Time Meydanı’na çıkartır.”
Birkaç bulvar ve caddenin dışında tüm cadde ve bulvarlar rakamlardan ibaret o kadar!
Yatay olanlar bulvar, dikey olanlar cadde olarak geçiyor. O yüzden bir yeri tarif ederken rakamlar ve yönlerle tarif yeterli oluyor.
Manhattan’da 5 gün geçirdik. Daha uzun kalabilir miyim diye düşündüm. Yok. Geldik. İşimizi yaptık. Ve döndük. Bir daha gidersek de işimizi yapıp döneriz. Çünkü bu şehirde insan soyu bir “zerre” gibi.
Şehri kuran insan ama insana hakim olan bir şehir burası.
Görmek iyi oldu. Ama dönmek daha da iyi oldu.
Yanılıyor muyum?
Yorumlar26