Elleriyle yaptıkları putu yiyorlar!

  • GİRİŞ31.07.2023 13:56
  • GÜNCELLEME03.08.2023 08:15

Size son 10 günün özetini söylemek istiyorum. 14 ve 28 Mayıs’ta mutlak bir zafer kazananlar, yollarına devam edip giderken…

Seçimde “topluca” kaybedenler, yenilgiyi bir kişinin üzerine atıp, hem sorumluluktan kurtulma çabasına girdiler… Hem “küçük” iktidar alanlarındaki müthiş bir mücadelede “bel altı” vuruşlara başladılar!

ELLERİYLE YAPTIKLARI “PUT”U, ACIKINCA YİYENLER GİBİ..!*

CHP’de olup bitenleri izliyorsunuz. Kemal Kılıçdaroğlu’nu kurultayda kora kor mücadele ile yenemeyeceğini hesaplayanlar, “istifası”nı sağlamak için korkunç bir pres uyguluyor.

Presi, CHP medyasındaki derin yarıktan takip ettiğinizde  zaman zaman “irkiliyor”, zaman zaman “vefasızlık” nedir görüyorsunuz!

Kendi elleriyle getirip bir yerlere koydukları, Kılıçdaroğlu’nu lime lime ediyorlar!

Tabir caizse, helvadan yaptıkları “put”a tapıyorlardı, şimdi onu bir güzel yiyorlar! (Bu tabiri İslam tarihini bilenler iyi anlayacaktır.)

Tıpkı, Hüsamettin Özkan, Kemal Derviş ve İsmail Cem’in DSP’yi darmadağın ettiği Temmuz 2002’de olanlar gibi.  Tıpkı, o dönemde DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit’e itibar suikastı yaptıkları gibi.

2 Temmuz 2002’de Aydın Doğan’ın medyadaki amiral gemisi Hürriyet’te “Ecevit’in bilinmeyenleri (Acı gerçekler)” başlığıyla Emin Çölaşan bir yazı yazdı.

Yazı, Başbakan Ecevit’in sağlığıyla ilgiliydi ve 3’lü Troyka’nın (Özkan, Derviş ve Cem) DSP’yi darmadağın etmeye başladığı dönemde kaleme alındı.

Çölaşan, SEVGİLİ okuyucularım, bugün size aktaracağım her şey doğrudur. Lütfen dikkatle okuyunuz” diye başladığı yazıda, Rahşan Ecevit’in, Bülent Bey’e bakamadığından, başlayıp, koskoca başbakanın aç kaldığından söz ediyor. Dahası, hastaneye yatırıldığında “pislik içinde olduğu” iddiasında bulunuyor.

Yazıyı “OKUMA PARÇASI” olarak buraya aynen alıyorum.

OKUMA PARÇASI

 

 Ecevit'in bilinmeyenleri (Acı gerçekler)

 SEVGİLİ okuyucularım, bugün size aktaracağım her şey   doğrudur. Lütfen dikkatle okuyunuz.

 Ecevit'in yapılan tetkiklerinde şu sonuca varılıyor:

 Beyin, kalp, böbrek ve karaciğer son derece düzgün. Kan değerleri   çok düzgün. Sanki 10 yaşında sağlıklı bir çocuğun değerleri. Şeker,   lipit, kolesterol ve diğerleri çok iyi.

 Şimdi diğer gerçeklere gelelim. Bülent Bey 78,   Rahşan Hanım 81 yaşında. Evlerine kimseyi almıyorlar. Yemek   yapacak, ortalığı toparlayacak bir yardımcıları yok. Devletin verdiği   hemşireyi bile eve almıyorlar. Hemşire nöbet kulübesinde   bekliyor. Rahşan Hanım'ın da yaşlılık sorunları var. O haliyle   kocasına bakamıyor, temizliğine özen gösteremiyor.

 Bülent Bey ilaçlarını düzgün almıyor, alamıyor. Örneğin, 2 saatte bir   alması gereken bir ilacı var. Bu ilaç düzenli alınacak ki, beyinle dil   arasındaki ilişkiyi kursun ve düzgün konuşabilsin. İlaç düzenli   alınmıyor.
 
 Doktorların eve gelmesini istemiyorlar. Bülent Bey yatakta olması   gerekirken, kapıyı çoğu zaman o açıyor. Rahşan Hanım içeriden   sesleniyor:

 ‘‘Ayy, ben iş yapıyordum, zili duymamışım.’’

 Bülent Bey'e bacağındaki arıza için kasığına kadar özel çorap   verilmiş. Kapıyı bir açıyor ve çorap ayak bileklerinde. Çelik korse   çözülmüş. Doktorlar ne yapsın, belki çıldırma aşamasına geliyorlar   ve çok kibarca uyarıyorlar.

 Hastaneye yattığında bütün derisinde kabarmalar ve lekeler var.   Cildiye uzmanları bunları önce bir hastalık zannedip incelemeye   alıyor. Sonra görülüyor ki, bunlar iyi yıkanmadığı, iyi temizlenmediği   için oluşmuş şeyler. Hastanede her tarafı güzelce yıkanıp   paklanıyor, pamuklarla siliniyor. Cildinin temizlik sonrası aldığı   renge Rahşan Hanım bile şaşırıyor... ‘‘Meğer senin ne güzel tenin   varmış Bülent’’ diyor.

 Bülent Bey'in iyice uzamış ve bakımsız kalmış el ve ayak tırnakları   da hastanede güzelce kesiliyor, temizleniyor. Ellerine bir güzellik   geliyor, ayakları rahat ediyor.

 * * *

 Şimdi işin daha vahim bir boyutuna geliyorum. Başbakan'ın,   hastaneye geldiğinde resmen ‘‘AÇ’’ olduğu görülüyor. Eksik ve   yanlış beslendiği ortaya çıkıyor. Evinde yıllarca tek taraflı -   çoğunlukla çay, bisküvi, kuru şeyler- ile beslenmiş. Bu durum kan   tahlillerinde açıkça ortaya çıkıyor. Bu ‘‘açlık’’ ve tek taraflı   beslenme nedeniyle, verilen bazı ilaçlar etkili olmuyor. Hastanede   sıkı ve düzenli bir beslenme rejimi uygulanıyor. Sebze, meyve, diğer   gıdalar, vitamin ve mineraller veriliyor. İlaçları düzenli içiriliyor ama   bu düzen, eve çıkınca yine kaybolup gidiyor.

 Akıllarda, aylardan beri bir soru var:

 Ecevit bu durumuyla başbakanlık yapabilir mi?

 Bu sorunun yanıtı şöyle veriliyor:

 ‘‘Beyinsel olarak yapabilir ama tekerlekli sandalye kullanması ve   yanında sürekli doktorlar olması koşuluyla.’’

 Neden tekerlekli sandalye? Doktorlar en çok kalça   kırığından korkuyor. Evinde düşüp kalçasını bir kırsa, iş bitti.   Sonrasını doktorlara sorun! Kemikleri kırılmaya zaten uygun. Ama   kalça kırığı en kötüsü. Bu olursa, geriye dönüş yok. Başkent   Üniversitesi Hastanesi'ne son gidişinde bu yüzden arka   kapıdan girip çıktı... Çünkü 7 basamaklı ön merdivenlerde yine de   düşme riski vardı. Şimdi her önlem, kalça kırığını önlemeye yönelik.

 Evindeki düzen belli. Ortalık dağınık ve karışık. İçeriye kimseyi   almayan, yeterince bakılmayan, beslenmeyen, temizlenmeyen,   ilaçlarını düzgün almayan bir Başbakan ve yanında onu   yönlendiren, her şeye karışan, pek çok yanlış yapan ve   yaptıran 81 yaşındaki inatçı ve hükmedici karısı!

 Yetkili kimseler bu açıdan şu değerlendirmeyi yapıyor:

 ‘‘Dışarıdaki yaşamı, belki evdekinden daha güvenli olabilir... Çünkü   dışarıda iken yanında hep birileri var. Bu durumda düşüp kalçayı   kırma riski evdekine göre daha az.’’

 * * *

 Sevgili okuyucularım, yukarıda çok özetle aktardığım ve hepsi   de gerçek olan şu tablo, insanı gerçekten üzüyor...

 Ve lütfen biliniz ki, bazı şeyleri yazmadım. İnsan olarak yazmaya   elim varmadı.

 Ortada fiziksel bir hastalık tablosu var. O kesin.

 Ancak ortada bir de ailenin yaşam biçiminden kaynaklanan ve     Türkiye'yi etkileyen psikolojik tablo var ki, hem bozuk, hem de çok   daha acı ve üzücü.

 Belki de öncelikle çözülmesi, tedavi edilmesi gereken hastalık   tablosu bu!

 

KILIÇDAROĞLU’NA KARAKTER SUİKASTINI KİMLER YAPIYOR?

Devam edelim.

Diyor ki Çölaşan, “Bülent Bey'e bacağındaki arıza için kasığına kadar özel çorap verilmiş. Kapıyı bir açıyor ve çorap ayak bileklerinde. Çelik korse çözülmüş.”

Devam ediyor, “Hastaneye yattığında bütün derisinde kabarmalar ve lekeler var. Cildiye uzmanları bunları önce bir hastalık zannedip incelemeye alıyor. Sonra görülüyor ki, bunlar iyi yıkanmadığı, iyi temizlenmediği için oluşmuş şeyler. (..) Bülent Bey'in iyice uzamış ve bakımsız kalmış el ve ayak tırnakları da hastanede güzelce kesiliyor, temizleniyor. Ellerine bir güzellik geliyor, ayakları rahat ediyor.”


Dün, Türkiye’ye operasyon çekenler, DSP’yi paramparça etti. Kullandıkları medya eliyle, Türkiye’nin Başbakanı ile ilgili “aşağılayıcı”, “alay edici”, “iğrenç” iddialarda bulundu.

CHP’DEKİ İÇ SAVAŞIN NEDENİ KILIÇDROĞLU’NUN ÇEKİLMEYİ REDDETMESİ

Bugünlerde olup bitene bakınca o günleri hatırladık.

Çünkü, bugün CHP’deki “iç savaş” medya eliyle “bel altı vuruşlara” dönüştü.

Düne kadar CHP’nin silahşörü olanlar bugünlerde CHP içindeki bir kanadın tetikçiliğini yapıyor.

Düne kadar, “piro”, “demokrat dede”, “nefsini yenmiş siyasetçi”, “devlet adamı” sıfatlarıyla yüceltilen Kemal Kılıçdaroğlu, bugünlerde, “pişkinlikle”, “Merzifon eşeğine benzetilmek”le aşağılanmaya çalışılıyor.

BUGÜNÜN EMİN ÇÖLAŞANLIĞI İÇİN YARIŞA GİREN CHP MEDYASI

Diyor ki Fatih Altaylı, " Oraya ismini anmak istemediğim ama çalışkanlığı ve Merzifonlusu ünlü bir canlıyı bağlasa idiniz, o da zaten ikinci turda en az yüzde 48 alırdı. Saksıyı aday gösterseydiniz, yüzde 48 alırdı."

Soner Yalçın, sahibi olduğu internet sitesini diline dolayan Kılıçdaroğlu’na, “Aklını kaybetmiş gibi. CHP’yi yıkıma sürüklüyor” diyor.

Kılıçdaroğlu döneminde “Atatürk” istismarı üzerinden CHP’lilerden yüklü miktarda para kazanan Yılmaz Özdil’se , "CHP’nin gerçek evlatlarını, Atatürkçüleri dışarı atıp ikinci cumhuriyetçileri, cemaatçileri monte etmek 'guguk kuşu' operasyonudur" diyerek çok farklı bir eleştiriyle gündem oldu.

Popülizmde sınır tanımayan Fatih Portakal’sa, ağır sözler söyledi ama biz sadece Kılıçdaroğlu’na koltuğunu bırakmadığı için “Pişkin” dediğini hatırlatalım.

Sözcü yazarı Murat Muratoğlu,  "Muhalefet denen güruhun ülke ile hiçbir alakası yok. Tek dertleri kendi gelecekleri… Hele ana muhalefetin lideri… Kafayı fena yemiş, orası çok belli…" dedi. 

Şimdi soru şu, 2002 Temmuz’unda dışarıdan ithal Kemal Derviş ve  içerideki ortakları eliyle siyaset dizayn edilirken, Bülent Ecevit’e karaktere suikastı yapılıyordu. En ağır yazıyı ise Hürriyet’te Emin Çölaşan yazmıştı.

CHP’DE MINTIKA TEMİZLİĞİ KİMİN İÇİN YAPILIYOR?

Bugünün Emin Çölaşan’ı olmak için epeyce çaba sarf edenleri takip ediyoruz.

Peki soru şu, seçimi kaybedenlerin tamamı tek sorumlu olarak Kılıçdaroğlu’nu işaret ediyor ve 2002’de Ecevit’e yapılanları bugün Kılıçdaroğlu’na yapıyor!

Sahi, ne oluyor?

Ya da “mıntıka temizliği” kimin için yapılıyor?

*Cahiliye döneminde, helvadan put yapma adeti vardı. Helvadan put, acıkınca yenirdi! 

Yorumlar22

  • Chpkk virüsü! 1 yıl önce Şikayet Et
    Chpkk gümledi gitti.. önümüz çok açık.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Zehni 1 yıl önce Şikayet Et
    Cahiliye döneminde helvadan yaptıkları putları yiyenler yaptıklarının yanlış olduğunu anlayıp müslüman oldular ama erdoğan yirmi yıldır bütün dünyaya sözünü dinletti ama bir tane chp liyi müslüman edemedi erdoganin başaramadığı tek bu
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Kompakt 1 yıl önce Şikayet Et
    Sen de ye yaptığını kıskandıysan
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Umut Özkan 1 yıl önce Şikayet Et
    Bi kemalle başlayan Chp zulmü bu kemalle bitiyor.. Elhamdülillah.
    Cevapla Toplam 9 beğeni
  • Mustafa 1 yıl önce Şikayet Et
    Hasan bey bunlar cahiliye müşrikleri gibi hatta daha da cukur
    Cevapla Toplam 14 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat