Essalatü vesselamü aleyke ya Rasulallah;
- GİRİŞ20.06.2024 09:20
- GÜNCELLEME20.06.2024 09:24
MEDİNE
Mekke'ye veda ettik. Kabe'ye veda ettik. Haccın menasıklarını tamamladık. Hacı olduk ve yola koyulduk hicret yolunu takip ettik. Efendimiz'ı (as) ziyaret için Medine'ye vardık.
Yesrip, Efendimiz (as) ile birlikte Medine oldu. İslam, Mekke'de doğdu; Medine'de devletleşti ve cihanşumul oldu.
Kasva'nın çöktüğü yer o gün bugündür Efendimiz'e (as) ev sahipliği yapıyor.
İşte Ravza, işte Mescid-i Nebevi. İşte, Efendimiz (as), işte yol arkadaşı Ebubekir, işte Ömer.
Efendimiz (as), üç mescid ziyaret için yolculuk yapılmasını istemiş. Beytullah, Mescid-i Aksa ve Mescid-i Nebevi.
İşte onların birinden (Kabe) onların birine Mescid-i Nebevi'ye yolculuk yaptık..
Efendimiz'in huzurundayız.
Essalatü vesselamü aleyke Ya Rasulallah.
Esselatü veseselamü aleyke Ya Habiballah.
Esselatü vesselamü aleyeke Ya seyidel evveline vel ahirin.
Birahmetike ya erhamer rahimin.
***
Ve şimdi kendi cümlelerimizi tamamlayıp, yıllar içinde Efendimiz'e duyulan muhabbet ve sadakati Nat-ı Şeriflere, beyitlere, dökenlere bıkarıyoruz, sözü:
***
Sakın terk-i edebden kûy-i Mahbûb-i Hudâ’dır bu
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ’dır bu
(Nâbi)
Dünya neye sahipse O’nun vergisidir hep
Medyun ona cemiyeti medyun ona ferdi
Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet
Ya Rab bizi Mahşer’de bu ikrar ile haşret
(Mehmet Akif Ersoy)
Ümmetim der Muhammed
Doğru dese kul Ahmed
Yarın olsa Kıyamet
Mahrum koymaz Muhammed
(Ahmet Yesevî)
Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat eylesin kem ter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
(Yunus Emre)
Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Fuzulî “Su Kasidesi”)
O’nun güneşinin zevâli yoktur
O’nu inkâr edenin kemâli yoktur
Bütün dünya Müslümanın mirası malı mülküdür
Sözün ispatı ince manalı “Levlâke” sözüdür
(Muhammed İkbal)
Gönlüm sana âşık, sana hayrandır Efendim
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim
Tâ arşa çıkar her gece âşıkların ahı
Didarına âşık ulu yezdandır efendim
Aşkınla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim
Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim
Doğ kalbime bir lahza ey nur-i Dilara
Nurun ki gönül derdine dermandır Efendim
Ulvi’de senin bağrı yanık âşık-ı zarın
Feryadı bütün ateşi sûzandır Efendim
Kıtmirinim ey Şâh-ı Rusül kovma kapından
Asilere lutfün yüce fermandır Efendim
(Ali Ulvi Kurucu)
Gel ey Muhammed, bahardır
Dudaklarımız ardında saklı âminlerimiz vardır
Hacdan döner gibi gel, miraçtan iner gibi gel
Bekliyoruz yıllardır
(Arif Nihat Asya)
Muhabbet bağına girdim bu gece
Açılmış gülleri derdim bu gece
Vuslatın çağına erdim bu gece
Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş
Ararım, ararım, ararım seni her yerde
Sorarım ıssız gecelerde sevgilim nerde
Açıldı bahtımın gonca gülleri
Gönül bağında öter bülbülleri
Aşkıma sarayım hep gönülleri
Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş
Ararım, ararım, ararım seni her yerde
Sorarım ıssız gecelerde sevgilim nerde
(Sadettin Kaynak)
Mescid-i Nebevi sekinetin adresi. Ravza "cennet bahçelerinden bir bahçe." Selam Kapısı, Efendimiz'i salat ve salamlarla tazimde bulunmak için yöneldiğimiz kapı. İşte bu kapının eşiğinde ya da Efendimiz'in (as) huzurunda kavuşmanın, heyecanıyla, coşkusuyla, sevinciyle can veren nice ulular olmuş. Onlardan birini Mehmet Akif Ersoy yazdığı şiirde şöyle anatıyor: Yâ Nebî, şu halime bak! Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca sahranın; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın! Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum, Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum. “Tahammül et!” dediler, hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak, Önümde durmadı artık, ne hânümân, ne ocak… Yıkıldı hepsi, ben aştım diyâr-ı Sûdân’ı, Üç ay “Tihâme!” deyip çiğnedim beyabanı. Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada, Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada. Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin. İrâdem, olduğu gündür senin irâdene ram, Bir an için bana yollarda durmak oldu haram. Bütün heyâkil-i hilkatle hasbi hâl ettim; Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim… Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözüm, Nücûma sor ki, bu kirpikler uyku görmüş mü? Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir, Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir? Beş altı sineyi hicran içinde inleterek, Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek? Demir nikâbını kaldır mezâr-ı pâkinden; Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden! Nedir o meşale? Nurun mu, Yâ Resûlallâh! |
Yorumlar10