Ver elini memleket, Allah'a ısmarladık Ey Nebi
- GİRİŞ24.06.2024 08:38
- GÜNCELLEME24.06.2024 08:41
MEDİNE
“Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım" demiş. Hac farizasını yerine getirmek için geldiğimiz kutsal topraklardan dönme vaktidir artık.
***
Yeryüzünde Müslümanların sılası Beytullah'ta huzura durduk.
Allah’ın isminin yer yüzünde ilk kez anıldığı Kabe'de Hazreti Peygamberin elleriyle yerine koyduğu Hacerül Esfed’i selamladık. Tavaf yaptık. Namaz kıldık. Safa ve Merve arasında Hacer annemiz gibi koşup say yaptık.
İbrahim aleyhisselamı, Hacer annemizi, İsmail aleyhisselamı andık. Hatice annemizin dizinin dibine varıp dua ettik.
***
Arafat’ta ve Müzdelife’de vakfeye durduk. Kıyamet sabahının provasını yaptık. Cemaratta şeytan taşladık. En çok da içimizdeki şeytanı cüssesi mercimek kadar olanla... Ama manası dünyalar kadar ağır taşlarla taşladık.
Vazifemizi yaptık... Hacı olduk. Elhamdülillah.
Dedik ya “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım demiş.”
Vatan hasreti içimize çoktan düştü.
Artık dönüş yolundayız.
Ver elini memleket diyoruz.
Yine memleketin sıcak gündeminin içinde bulacağız kendimizi.
Olsun. Bu da bizim vatanımızın kaderi!
***
Mekke'den sonraki ikinci durağımız Medine'ydi. Medine ki Peygamber yurdu, sekinetin havada her an hissedildiği belde. Mukimleri naif, sakin, sükunet içinde. Belli ki "Ey mü'minler aranızda konuşurken sesinizi yükseltmeyin, Peygamber aranızda" ilahi ikazına itaat etmişler.
Hazreti Peygamber'in huzurunda divana durduk. Dua edip, “Kıyamette sancağının altında toplanmak için” Allah’a (cc) yalvardık.
Efendimiz'in yol arkadaşı, Hazreti Ebubekir’i, dostu Hazreti Ömer’i selamladık. Cennetul Baki’nin kapısına varıp Efendimiz'in "Annem" diye sevdiği kızı Hazreti Fatıma annemizi, sevgili eşi Hazreti Ayşe annemizi, halifesi Hazreti Osman’ı ve Efendimiz’in binlerce arkadaşı/sahabeyi ziyaret ettik.
Cesedi yüzlerce kilometre ötede olsa da ruhu buralarda olduğuna inandığımız Allah'ın arslanı, Efendimiz'in damadı, ilmin kapısı Hazreti Ali'yi andık, şehitler şehidi Hüseyin’i; Kerbelayı andık. İki torunundan ikincisi Hasan’ı selamladık.
Uhud’a varıp, Hamza’yı ve şehitleri selamladık. Okçular Tepesi'nden Uhud'a bakıp, "Uhud bizi sever biz Uhud'u" diyen Efendimiz'in o sözünü idrak ettik.
Uhud'un bir ruhunun olduğuna aynel yakin şahit olduk.
Hurma bahçelerini dolduran binlerce hacının memleketlerine, sevdiklerine götürmek için hurma alırkenki heyecanına şahitlik ettik.
Müslümanların pürmelalini görüp iç geçirip, dua ettik.
***
Veda zamanı...
Memlekete dönme zamanı...
Gelirken yaşadığımız heyecan ve mutluluk...
Şimdi hüzünlü bir veda ile son buluyor.
Tekran gelinceye kadar...
Allah'a ısmarladık ya Nebi..!
Allah'a ısmarladık ey Beytullah..!
Şahit ol ey Hacerül Esved..!
Şahit ol ey Makamı İbrahim..!
Şahit ol Mültezem..!
Şahit ol, Arafat... Şahit ol Meşaril Haram..!
Vesselam ey gönlümüzün, ruhumuzun kıblesi... Kalbimiz..!
Ey Allah'ın evi...
Vesselam....
Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz...
Sevgilimiz Ya Muhammed..!
Kaçak hac sorunu ya da yetkisiz acentaların inanç istismarı Bu yıl hacca bizim açımızdan damga vuran en önemli hadise "yüksek sıcaklık" ve "Kaçak yollardan hac yapmaya gelenler" meselesi oldu. Özellikle Türkiye'den "seyahat vizesi" ile hacca gelen vatandaşlarımız çok zorluk çekti. Hatta bazıları hayatını kaybetti. Çünkü yüksek sıcaklıkta saatlerce yürümek zorunda kaldılar. Arafat'ta çoğunun konaklama çadırı yoktu. Arafat'tan inişte araçları yoktu. Bu yüzden çok zorlu bir hac görevi ifa ettiler. Burada bir not olarak belirtmeliyiz ki onları suçlamak veya eleştirmek hiç istemiyoruz. Fakat onları bu kutsal yolculuk için ikna eden "tur şirketleri"ni yetkisiz acentaları, hatta acenta olmayan bir takım organizasyonları eleştiriyoruz. Hac vizesi olmayanlara yönelik Suudi Arabistan yönetiminin tutumu mağlum. Bu konuda, uzun zamandır hem Diyanet İşleri Başkanlığı hem HÜRSAD bilgilendirmeler de yaptı. Ama bazı tur şirketleri, "seyahat vizesi" ile hac organizasyonları yaptı ve çok büyük sıkıntılar yaşandı. Dileğimiz ve talebimiz odur ki bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı ile HÜRSAD birlikte ortak bir çözüm üretsin. İlgili bakanlıklarımız sürecin takipçisi oldu. Türkiye'nin kontenjanı belli. Buna bir de Suudi Arabistan Hükümeti'nin "iyi niyet vizesi" olarak tanımlanan" az sayıda "ücretli" kontenjanı var. Bunun dışındaki "umre", "seyahat", "ticari" vizelerle hac yapmak yasak... Dahası hac günlerinde Mekke'ye ve Kabe'ye girmek mümkün değil. Afarat'a çıkmak çok çok zor. Konaklamak zor. Müzdelife'de, Mina'da durmak çok riskli. Bu yıl ilk kez uygulanan Nusuk programı çerçevesinde, Kabe'ye çıkan neredeyse tüm caddelerin başında "Nusuk" vize kontrolü yapıldı. Hac vizesi olmayanlar zor anlar yaşadı. Bu konu bu yılki haccın en önemli meselesiydi. Diyanet İşleri Başkanlığı haksız şekilde "zan" altından bırakıldı. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş, "Biz bir tek vatandaşımızı bile şiyaket etmedik" diyerek noktayı koydu. HÜRSAD Başkanı Diyaettin Şahin, yetkisiz acentalar sorununa dikkat çekti. Aynı zamanda da kayıp hacılarımızın bulunması için oluşturulan koordinasyonda önemli rol aldı. Bize göre, bu meselede "yanlış" bir yol açıldı. O yolu doğru zemine oturtmak için tarafların çözüm üretmesi gerek. Yoksa çok üzücü hadiseler ve sorunlar ileriki yıllarda yaşanacak. Bilmem anlatabiliyor muyuz? |
Yorumlar35