CHP’deki bel altına inen savaşın asıl amacı “iç çephe”de gedik açmak olabilir mi
- GİRİŞ11.10.2024 08:26
- GÜNCELLEME14.10.2024 09:51
Profesör Zakir Avşar haber7.com’daki son yazısına, “Zemin kötü” başlığını atmıştı. CHP’de 4 ismin mücadelesini anlattığı yazısının finalinde, birilerinin ayağının kayabileceği uyarısında bulunmuştu.
Yine aynı bağlamda, CHP’de mücadelenin “bel altı”na indiğine dair türlü türlü yazılar yayınlandı, yorumlar yapıldı, haberler verildi.
Nihayetinde Sözcü gazetesinden Emin Çölaşan dünkü yazısında, Özgür Özel’in yıpranma sürecine girdiğini ilan etti.
***
Peki CHP’de ne oluyor?
Aslında bu sorunun en bilindik cevabı, “Cumhurbaşkanı adayı olma mücadelesi” şeklinde.
Ama dün gece Ülke TV’deki En Sıradışı’nda tartışırken, yayın arkadaşlarımızın neredeyse ittifak ettiği bir başka gerçek de var..!
Mahmut Öğür’ün, Gaffar Yakınca’nın, Tacettin Kuday’ın ve Turgay Güler’in meseleyi bir ucundan tutup, getirdiği nokta şurası:
CHP’de Özgür Özel’i yıpratmaya dönük hamlelerin bir nedeni “İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etmemesi” olabilir.
Ama daha büyük perspektiften bakıldığında, Özel’in Erdoğan’ın açtığı “iç çephenin güçlendirilmesi” konusundaki uyumlu muhalefet etme tavrı.
Bu tavır, CHP’nin eski genel başkanı Kılıçdaroğlu’nu da “müstakbel” cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu da ziyadesiyle rahatsız ediyor.
Yine dün gece Sözcü TV’ye katılan Kılıçdaroğlu’na sorulan, “Özgür Özel’e çok mu öfkelisiniz” sorusuna birkaç kez yutkunduktan sonra “Hayır” diyen Kılıçdaroğlu, “Peki başarılı buluyor musunuz” sorusuna, “İyi bir Grup Başkan Vekiliydi” diyor. Genel başkanlığı ile ilgili olarak da “Henüz daha yeni” cevabını veriyor.
Söyleşinin bu bölümünde, Kılıçdaroğlu’nun yüzünün rengi değişik, sesinin tonu değişik, gözlerinin bakışı değişik!
Öfke var. Kızgınlık var. Hiddet var..!
***
O zaman başa dönelim.
CHP’de 2028 veya öncesinde olacak seçimde “Cumhurbaşkanı adayı kim olacak” tartışmasının muhataplarının birbirinin ayağına bastığı sır değil. İmamoğlu’nun, “erken seçim” tartışması bağlamında bir de “Erken cumhurbaşkanı adayı olarak” isminin ilan edilmesini istediği biliniyor. Bir de “ahmak davası” nedeniyle genel başkanlık konusunu da seçenek olarak tuttuğu söyleniyor.
Özgür Özel ise, kurultaydan sonra “Fiili olarak eş genel başkanlık dönemi başlamıştır” diye yazan ve yine “Genel Başkan Ankara’da, lider İstanbul’da” diyen Saraçhane medyasını haksız çıkartmak için olağan üstü çaba sarf ediyor.
Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise tavrını net koydu, “Aday olurum. Kazanırım” dedi. Sonra da baktı ki işin rengi değişiyor, “Benim için şimdilik bu mesele kapanmıştır” deyip köşesine çekildi. CHP’deki diğer güç odaklarını izlemeye başladı.
Kemal Bey, genel başkanlık koltuğunu bırakmak zorunda kaldığı günlerde bir süre sessizdi ama şimdi tam da bütün bu olup bitenlerin odağında kendine bir yer buldu.
Özgür Özel’e kurulan kumpasın merkezinde de Kılıçdaroğlu’nun olduğu iddiaları var, İmamoğlu’nun adaylığının açıklanmamasında da.
Yine öyle bir denklem kurdu ki Kılıçdaroğlu, onun karşısında olduğu ismin cumhurbaşkanlığı adaylığı tehlikeye giriyor, yanında olduğunun şansı artıyor!
***
Bütün bunlarla birlikte CHP’nin içindeki 4’lü mücadelede artık belden aşağı salvolar hızlandı.
Bir tarafta, “iç çephe”nin güçlenmesi için destek verme ihtimali doğan CHP lideri Özel’e kurulan kumpas.
Öbür tarafta Kılıçdaroğlu’nun, Özel’e yönelik sözleri… Diğer tarafta, Özel’in grup konuşmasında üstü kapalı olarak İmamoğlu’na göndermeleri…
Bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan ediyor.
Bu mesele, CHP’nin 1 Ekim’de filizlenen siyasette daha da yumuşama eğilimine vereceği tepkinin ne olacağına verilmiş durumda.
Bir tarafta Erdoğan Genel Kurul’a girince ayağa kalkanlar, diğer yanda onları ağır sözlerle eleştirenler.
Bir yanda Bahçeli’nin, DEM’lilerin sırasına gidip tokalaşmasının oluşturduğu olumlu atmosferi destekleyenler, diğer tarafta o atmosferden rahatsız olanlar.
***
Tam da bu noktada Sayın Devlet Bahçeli’nin MHP Grubu’nda yaptığı konuşmanın şu bölümünü dikkatinize sunmak isterim:
“Bize göre doğru siyaset; buluşturan, yakınlaştıran, ulaştıran, kavuşturan, kucaklaştıran, kutupları ve hizipleri teker teker aşındıran ahlaklı siyasettir.
Doğru siyaset; atılan adımları sağduyu parkuruyla ihata eden, sorumluluk duygusunu ilke edinen, kardeşlik ve kaynaşma kültürünü vatan ve millet sevgisiyle eklemleyen akıl dolu siyasettir.
Kurşun gibi ağır ortamlarda, tehditlerin kol gezdiği bulanık dönemlerde, bekamıza çevrilmiş kanlı namlularla karanlık niyetlerin çevremizde sırayla nöbete girdiği bir zaman diliminde, milli birlik ve dayanışma ruhumuzu diri ve zinde tutmak dengeli, düzgün ve doğru siyasetin vazgeçilmez erdemidir.
Bu erdeme bağlıyız, bu erdemin refakatiyle önümüze gerilen perdeleri yırtıyor, münasebetlerimizi kuruyor, meşakkatleri göğüslüyor, mücadelemizi yürütüyoruz.
Biz siyaseti; Duvarger’in ifade ettiği üzere, bir savaş biçimi olarak ele almıyoruz.
Biz siyaseti; Weber’in söylediği gibi, insanların birbiri üzerine egemenlik kurması olarak değerlendirmiyoruz.
Biz siyaseti; Makyavel’in ileri sürdüğü şekliyle, pragmatik, olması gereken gerçekliği değil olan gerçekliği öne alan ve çıkara dayalı ilişkiler ağı halinde görmüyoruz.
Biz siyaseti; teorik ve retorik arka planı Batı’nın sınıf çatışmalarına dayanan, bundan mülhem toplumun düşman kamplara bölünmesine çanak tutan kriz ve gerilim süreci olarak tanımlamıyoruz ve kabul etmiyoruz.
Çünkü sınıflı bir toplum yapısını tamamıyla reddediyoruz, fikriyatımıza, tarih ve kültür müktesebatımıza yabancı addediyoruz.”
Bu konuşmanın önümüzdeki günlerde Türk siyasetinde çok büyük bir dönüşüme kapı aralayacağını bilenler ile bu dönüşümün kapısının aralanmasını istemeyenlerin CHP içindeki mücadelesine şahitlik ediyoruz.
Bakalım, kötü olan CHP zemininde kimler ayakta kalacak, kimlerin ayağı kayacak!
***
“Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan” (İ.Özel)
Yorumlar20