Ben dedemi kokusundan tanırdım
- GİRİŞ19.03.2025 08:15
- GÜNCELLEME21.03.2025 09:59
“Kurt dedeme iftara gittim” diyeli tam 13 yıl olmuş. 2012 yılının Temmuz ayı yine böyle bir Ramazan’a denk düşmüştü… Tıpkı, 1915’in Temmuz ayı gibi!
13 yıl önce Gelibolu’daki Şehitlik’te, kurt dedemlerin iftariyeliklerinin aynısıyla orucumuzu açmıştık. O gün dönüşte, “Kurt dedeme iftara gittim” başlığıyla haber7.com’da bir yazı yazmış ve Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen dedelerimizi anmıştık.
Bugün günlerden yine Çanakkale! Dün, Çanakkale Deniz Savaşı’nın yıl dönümüydü. Ve yine Ramazan.
Dedelerimizi rahmetle ve minnetle yine anıyoruz.
***
Bu köşeyi takip edenler her yıl düzenli olarak, aynı tarihte benzer yazılar yazdığımızı görecektir. Biz yine önceki yazılarımızdan bazı bölümleri de alarak bugünün ruhuna uygun olarak, ceddimizi rahmet, şükran ve tazim ile anmak istiyoruz.
BEN DEDEMİ KOKUSUNDAN TANIRDIM
Çocukluğumun bir kısmı, Anadolu’nun küçücük bir kasabası olan Kurşunlu’da demir yolu kenarındaki bir ahşap evde geçti. Allah’tan bir mani olmaz ise evin her Salı günü onur konuğu dedemdi!
Sabah namazından sonra eşeğini yedeğine alır…
Köyden yola çıkar…
Günün ilk ışıklarıyla kasabaya ulaşır…
Pazarı pazarlar; öğlen olmadan evimize gelirdi.
Ben dedemi kokusundan tanırdım.
Onun geldiğini aşağı kapıdan girdiğimde burnuma ulaşan o kendine has güzel kokusundan bilirdim.
“Dedem gelmiş” diyerek çığlıklar atarak merdivenleri koşar adım çıkardım.
Benim dedem, torunlarına ihtimam gösteren dedelerdendi.
Mutlaka cebinde bana özel bir hediyesi olurdu.
Hatta uzunca bir süre her hafta pazardan çakı bıçağı alıp; pantolonuma bir iple bağlayan da oydu.
Bir hafta önce aldığımız çakı bıçağını öbür haftaya kadar kaybetmiş olsak da…
Yüksünmez, kızmaz bir daha alırdı! Onun bize bıraktığı miraslardan biri de budur. Hala cebimizde küçücük bir çakı ile dolaşırız o günden bugüne…
DEDEMİN HİKAYESİ ANADOLU EVLATLARININ HİKAYESİDİR
Dedem ki seferberlik döneminde 11 yıl eve köye uğramamış bir asker...
Balkan Harbi’nde başlayan mücadelesi, Çanakkale’de devam etmiş… Babasını Çanakkale’de şehit verip…
Soluğu Erzincan’daki kışlasında almış…
Kars’ın, Sarıkamış’ın, Erzurum’un kurtuluşunda bizzat yer almış…
Arpa Çay’ı geçip Revan’ı (Erivan) kuşatmış…
Kazım Karabekir’in hünerli topçularından biri olmuş.
Enson Balıkesir’in ve Edremit’in Yunan’dan kurtuluşunda yer almış…
Nihayet Balıkesir’den tezkereyi alıp köyüne dönmüş, bir İstiklal Gazisi’dir.
***
Dedem işte o iki katlı ahşap evde sıklıkla Seferberlik Günleri’ni anlatırdı.
Seferberlik dönemini, Çanakkale’yi, İstiklal Harbi’ni anlattığı anılarını parça parça yazmaya devam ediyorum.
Dedem ile babası birlikte Çanakkale Savaşı’na gitmişler. Dedem gazi olarak oradan başka cephelere gönderilmiş.
Kurt dedem Hüseyin (dedemin babası) ise Çanakkale’de şehit düşmüş.
O kurt dedemin yanı başında bundan 13 yıl önce buğday çorbası, arpa ekmeği ve su ile yine bir Ramazan günü iftar etmiştim.
Çanakkale ruhunun ne olduğunu anlamaktı maksadım..
Anlamıştım.
Vatan deyince ne…
Millet deyince ne…
İstiklal deyince ne olduğunu idrak için gitmiştim. Görmüştüm.
Kurt dedem ve binlerce şehit yazın sıcağında hem asrın savaşını vermiş hem de Ramazan orucu tutmuş.
Kumanyalarındaki en mükellef menü ise buğday çorbası, arpa ekmeği ve su imiş.
“KATIR PİSLİĞİNDEKİ ARPAYI KAVUT YAPIP YERDİK”
Babasını Çanakkale’de şehit vermiş dedem Hasan Onbaşı’nın anlattıklarından birini hiç unutmuyorum, hiç unutulsun istemiyorum.
“Topçuydum ben… Erzincan’a toplarımızı katırlarla götürdük.
Kars’ı, Sarıkamış’ı, Erzurum'u kurtardık, Revan’ı muhasaraya aldık.
Top arabalarını katırlar çekiyordu. Ekmek bile bulamıyorduk” diye anlattığı bir anısının bir yeri var ki hatırladıkça burnumuzun direği hala sızlığıyor!
“Katırların arkasını kollardık. Pislemeye başlayınca pisliklerini toplardık. İçindeki arpaları ayırır yerdik..! "
(Dedemin ses kaydı hala Zeliha ablamda saklı duruyor. Nasipse günü gelince tamamını yayınlacağız.)
Yokluğun dibini bulmanın ifadesi, “Katır pisliğindeki arpayı kavut yapıp (ezip kavurmak) yedik" cümlesi..!
Açıkçası fırsat bulup da kabrinin başına gittiğimde, dedemin mezar taşına sarılıp onun kokusunu duymaya çalışırım, her seferinde.
Ve bir de hüzünle o “Katır pisliğindeki arpaları kavut yapıp yerdik” dediği anı düşünürüm.
Katır pisliğindeki arpaları yiyerek hayatta kalan ve yedi düvele karşı savaşan dedelerimiz sayesinde bugün bu topraklarda yaşamaya devam ediyoruz.
Çanakkale ruhu dendiğinde, hem bir direniş bilinci aklımıza gelir…
Hem, memleketin her bir köyünden, her bir şehrinden, her bir bölgesinden seferberlik çağrısına kulak veren vatan evlatları…
Baba oğul Çanakkale'ye koşan kurt dedem ve dedem gibi binlerce ecdadımızın “hesapsız" hali gelir Çanakkale ruhu dediğimizde.
Çanakkale'ye koşan dedelerimize rahmet diliyorum.
Bizim ruhumuz Çanakkale'dir. Harcımız İstiklal Marşı’dır.
Muhatabına Not: 20212’den bu yana her Çanakkale Savaşı yıl dönümünde bu yazının benzerlerini yayınlıyoruz. Hatta bazı bölümleri bire bir aynı.
Devamlılık iyidir. Ve bazen, tekrar da…
Kalın sağlıcakla.
Yorumlar12