14 yıl sonra bir kez daha 'selam size!'
- GİRİŞ08.07.2011 10:20
- GÜNCELLEME08.07.2011 10:20
Ya da irili ufaklı gazetelerin temsilcilerinin, yayın yönetmenlerinin, yazar ve yazı işleri müdürlerinin Genelkurmay’da brifing üzerine brifing aldığı günlerden.
İşte tam o günlerde devrilen REFAHYOl’un yerine kurulan 55’nci Hükümetin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın, “O kanalı kapatacağım. Kanal 7’yi bitireceğim” dediği yönünde iddialar medyaya yansımıştı.
Çünkü 28 Şubat post modern darbe sürecine kafa tutan, direnen, muhalefet eden halkın değerlerine sahip çıkan birkaç yayın kuruluşunun belki de en önemlisi Kanal 7’ydi.
Mesut Yılmaz’ın “Kanal 7’yi bitireceğim” sözünü duyduğumda, o güne kadar hiç tanış olmadığım; sadece isimlerini bildiğim, Kanal 7 yöneticileri için bir yazı yazmıştım.
“Hadi oradan sen kim oluyorsun da Kanal 7’yi bitireceğini söylüyorsun” diyerek Mesut Yılmaz’a gönderme yaparken, yazının sonunda;
“Zekeriya Karaman’a selam olsun. Mustafa Çelik’e selam olsun. Zahit Akman’a selam olsun” demiştim.
Kim derdi ki 14 yıl sonra yeniden Zekeriya Karaman’a, Mustafa Çelik’e, Zahit Akman’a selam olsun diyeceğim bir yazı yazacağım..!
Malumunuz birkaç gündür Almanya’daki Deniz Feneri e.V soruşturması kapsamında 3 Ankara Cumhuriyet Savcısı eski RTÜK Başkanı Zahit Akman ile birlikte Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Genel Müdür Yardımcısı İsmail Karahan, Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik ve Finans Müdürü Erdoğan Kara’nın ifadesine başvuruyor.
Bu meselenin geçmişini bilen biliyor.
Ben sadece size 2 yıl 10 aydır devam eden soruşturma öncesinde, malum medyanın CHP’nin ipiyle nasıl bir dezenformasyon yaptığını hatırlatarak yetinmek istiyorum.
Alman mahkemesi, “anlaşma” yoluyla cezaya çarptırdığı Deniz Feneri e.V yöneticileriyle yetinmeyip, “asıl failler Türkiye’de” diyerek yargılanmamış kişilerle ilgili “kanaat” bildirmiş bu yolla bir hukuk skandalına imza atmıştı.
Alman mahkemesinin bu “sözlü kanaatini” boş dosyalarla destekleyen CHP, Ak Parti’yi ve özellikle Başbakan Erdoğan’ı “Deniz Feneri” meselesiyle vurmak için her yolu denemişti.
Malum medya işin hem Almanya boyutunu hem de Türkiye’deki tetikçiliğini ziyadesiyle yapmıştı.
Ak Parti’ye yardım yapıldığına yönelik iddialar bizzat Başbakan Erdoğan tarafından kesin bir dille reddedilip, yapılan yayınların amacının ne olduğu deşifre edilince işin rengi değişmişti.
Ancak şimdi yeni bir süreç başladı. Bu sürecin hızlı ve adilane olacağına inancımı koruyorum.
Ne var ki malum medyanın bir kısmı yine maksadını aşan hamleler yapıyor farkında mısınız?
Örneğin daha dün sabah Ayşenur Arslan CNN Türk’te aynen şu cümleyi kurdu:
“Haber kaynaklarının güvenilir olduğuna inandığım bazı arkadaşlarım, bu işin bazı siyasilere de uzanabileceğini söylüyor…”
Yuh artık!
Geçtim…
Karmaşada ahenk!
Niyet: Bütün dinlerin ve bütün dindarlarının ortak değeridir, hayırseverlik, yardımlaşmak ve düşkünü kollamak.
Siz eğer “dindarlar”ın bu yönünü istismar ederseniz dünyalığınızı kurtarabilirsiniz. Peki ya “sizi istismar ediyorlar” diyerek dindarların en önemli “meziyetine” darbe vurursanız ne olur?
Cevap: Hasbi insanlara “Veren el olma” konusunda tereddütler yaşatırsınız!
Yöntem: Önce çürük oluşsun diye kurtçukları salarsınız. Çürük oluşunca basarsınız kıyameti… “Bakın bakın çürük var…” (Bu mazeretin arkasına sığınılabilinir mi? Hayır.)
Örnek: Deniz Feneri e.V’de yargılanan Firdevsi Ermiş…
Taktik: Belden aşağı, ahlaksızca… Kurala ne gerek… Çünkü değerler erezyonunun dibini bulmuşsunuz.
Hatırlayın: Almanya’daki davanın sanıklarından birinin gayri meşru ilişkisi olduğunu ima eden yayınlar.
Hamle: Önce piyonlar, sonra, fil, sonra at, sonra vezir, sonra umulur ki şah!
Şah kim, vezir kim, fil kim, at kim, kale nerde, piyon kim? Hiç düşündünüz mü?
Maksattan bir önceki: Uluslar arası bir yardım kuruluşunun köküne kibrit suyu dökmenin yolu itibarsızlaştırmaktır.
Başardınız…
Peki ya dindarların “dayanışma bilinci”ni yok edebildiniz?
Ne mümkün!
Maksat: Güçler savaşında Şah ‘a ulaşmak için fili, atı vurmaksa maksat…
“Mutlak iktidar” vehmi!
“Mutlak iktidar” vehmine kapılarak meşru teveccühleri itibarsızlaştırmaktı amacınız.
Başardığınızı mı sandınız?
Kendisini “yakinen tanıdığım” Zekeriya Karaman 2008’in Eylül’ünde Nuriye Akman’a verdiği röportajda bakın ne demişti:
“Deniz Feneri’nin tek kuruşu ne Kanal 7’ye ne de şahıslarımıza geçmemiştir. Deniz Feneri’nin parasını kullanmak ne ahlakımıza, ne anlayışımıza ne de hayat felsefemize uyar. Ben bu tür isnatları kesin bir dille reddediyorum. Deniz Feneri’nin parası bir ateştir. Bunu biz kullanırsak bu, bizi bu dünyada da, öbür dünyada da yakacaktır. Bu noktada vicdanım son derece müsterih.”
İntikam duyguları kabarmış “Mutlak iktidar” vehmine kapılmış olanlar, dün Mesut Yılmaz’a “Kanal 7’yi bitireceğim” sözü söyletiyorlardı. Bugün aynı zihniyet, Ayşenur Arslan’a “Haber kaynaklarının güvenilir olduğuna inandığım bazı arkadaşlarım bu işin bazı siyasilere de uzanabileceğini söylüyor…” dedirtiyor.
Kimsenin sinsi emellerine verecek kurbanımız yoktur…
Adalet yerini bulsun. Ağabeylerimiz, kardeşlerimiz, mesai arkadaşlarımız bir an önce salimen işlerinin başına dönsün..!
Görelim mevlam neyler!
Neylerse güzel eyler!
Müsterihiz!
Hasan Öztürk- Haber 7
Yorumlar17