Dersimiz, Dersim!
- GİRİŞ22.11.2011 08:02
- GÜNCELLEME22.11.2011 08:02
Dersim, dersim!
Türkiye’de öteki olmak dendiğinde ve konu azınlıklarla birlikte Alevi vatandaşlara geldiğinde orada öylece durup kaldığım çok olmuştur!
Zira ilk Alevi sözcüğünü, Çankırı’nın küçük ilçesi Kurşunlu’dan, Ankara’nın gece kondu semdi Altındağı’na taşındığımızda ilkokul 4’üncü sınıfta sokak arkadaşlarımdan duymuştum!
Hiç unutmuyorum, hatta ilk Alevi sözcüğünü duyduğumda babama gidip, “Alevi ne demek?” diye sorduğumda, babamın yüzü asılmış hiç cevap vermemişti de şaşkınlığım bir kat daha artmıştı!
Oysa yıllar sonra yine babamla yaptığım bir sohbeti hatırlıyorum:
“Baba” demiştim…
Adım Hasan…
Dedemin adı Hasan.
Amcam Hüseyin.
Eee Cevat da var ailede…
Ali’yi hiç unutmamış Nevzat amca…
Ee yakın akrabalardan Haydar da var!
Geriye bir şey kalmadı baba, bir baksak bizim soyumuzda da mı var bir Alevilik” demiştim de babamı yüzü bu kez sadece “cık cık” sesiyle birlikte şaşkınlık gülümsemesiyle geçiştirilmiş bir hal almıştı.
Dahası köyümün orta yerinde yatan Ramazan Dede’nin türbesindeki “ ilk namaz” törenleri veya Arife günleri ya da kandil günleri “harman yerinde” yapılan törenlerin bir kısmı sonradan tanıdığım dindar Alevilerle ne çok benzerlik gösteriyordu.
Konuya geliyorum az sabır!
Eşimin çocukluğu Ankara Mamak’ta gece kondu semtlerinin “şah”ı Hıdırlık Tepe’de geçmiş.
Ondan çok duymuştum!
Çocukları “anarşist” ancak kendileri can dostu olmuş nice komşuları olmuş!
Kezban teyze onlardan biriymiş örneğin… Benim de gidip elini öpmüşlüğüm vardır.
Az sabır bir iki geçmiş örnek daha vereyim de sonra konuya geleyim!
1979’un son baharında küçük bir çocukken gecekondumuzun önünde misket oynarken, sokağın başındaki evi kurşun yağmuruna tutmuşlardı da ben korkumdan kendimi yerlere atmıştım.
Öğrendim ki o kurşunlanan evdeki “ağabeyler” de Aleviymiş!
Kişisel serüvenimde Alevilikle tanışmam böyle oldu!
Lakin aklım erip de okumalar yaptığımda gördüm ki dindar Aleviler’in Ehlibeyt ve Hz.Ali sevgileri ile benim bir Sünni olarak duyarlılığım aynıymış!
Hatta şimdilerde sorun yaşıyor olsak da daha geçen yıl neredeyse pasaportsuz seyahat edebildiğimiz Suriye’nin başkenti Şam’daki o muhteşem Emeviye Camii’nde yaşadığım bir olayı da nakledeyim ki tam olsun.
Emeviye camiinin bir bölümünde Hz.Hüseyin’in başının defnedildiği bir kabir var.
Ve kabrin sol tarafından bir sahanlık.
Rivayete göre Kerbela faciasından sonra Hz. Hüseyin’in o mübarek başı bir süre orada tutulmuş…
Ziyaretçiler de başlarını oraya uzatıp, “Biz de senin uğruna başımızı feda ederiz ey Hüseyin” demek için dualar eşliğinde bir süre başlarını orada tutuyorlar.
Kızlarım Ayşe ve Elif ile birlikte eşim de başını oraya uzatmış ve “Ey Hüseyin senin yolunda biz de başımızı feda ederiz” demişlerdi.
Diyeceğim o ki dindar Aleviler ile inanç konusunda bir sıkıntı çekmedim onca yıldır.
Dindar olmayanlarla zaten işim olmaz velev ki Sünni de olsa; herkesin düşüncesi kendine!
Konuya geliyorum:
Dersim, Dersim!
Okumalarımda Cumhuriyet’i kuran iradenin, “korku” psikolojisiyle farklılıklara hiç tahammül edemediğini hep gördüm.
Öyle ki, Cumhuriyet’in kurulmasından çok daha önceleri, “yok olma”, “toprak kaybetme” korkusu içine sinmiş kadroların akıl almaz uygulamalarına şahit olmuş bu topraklar!
Sonuçta cumhuriyeti kuran irade, Anadolu’nun çeşitliliğinin değil, yekpareliğinin “ülke bütünlüğüne” hizmet edeceği “vehmine” kapılmış!
Ve işte o malum Dersim olayları gibi, nice olaylar da aynı dönemlerde büyük bir acı olarak bu topraklarda yaşanmış.
Şapka Devrimi’nden önce yazdığı risale, kanuna muhalefet sayılıp idam edilen İskilipli Atıf Hocalar’ı mı ararsınız!
Meclis koridorlarından silahla vurulup öldürülen sosyalist milletvekilleri mi ararsınız!
Tekke ve Zaviyeler Kanunu’na muhalefet ettiği söylenen müderrisler, evliyalar, ulemaların başına gelenleri mi söylersiniz!
Barla’ya sürgün edilmiş Bediüzzamanları mı ararsınız!
Ya da vergi vermekte çekingen davranan, başkalarının topraklarına tecavüzde bulunduğu söylenen; “Kendilerini Kürt diye” nitelendiren (bu ifade bana ait değildir hem Celal Bayar’ın hem de İsmet İnönü’nün o dönemdeki raporlarında benzer ifadeler vardır) dağlıların hizaya getirilmesi gerektiği kanaatine varmış devlet erkanı mı ararsınız!
İşte böyle bir süreçte, Dersim’de o malum, vahim hadiseler yaşanmış!
Şimdi devlet farklılıklarımızın ayrılık değil zenginliğimiz olduğunu söylüyor birliğimizin temsilcisi Cumhurbaşkanı’nın diliyle…
Şimdi, geçmiş acılarla hesaplaşarak, yaralarımızın sarılacağından söz ediyor, yürütmenin tepesindeki Başbakan’ı ile..!
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her bir birey birinci sınıf vatandaşımızdır diyor aynı irade!
O halde, Dersim meselesinde ok yaydan çıkmıştır!
Bu konuda mesafe alalım ki “en acı” ile bile yüzleşebilme iradesini gösterebilmiş olalım!
Dersimiz, Dersim!
Herkesin kişisel serüveninde iyi ve kötü anıları var!
Kötüleri unutmayabiliriz ama iyi olanların altını çizmek hepimizin faydasına!
(Okuyucuya Not: Alevilerin CHP zihniyetiyle nasıl uyuştuğu ya da statüko ile niye bu kadar iyi geçindiği faslı bambaşka bir tartışma konusu… Nasip onu da tartışırız belki! Ama şimdi mesele başka!)
Kalın sağlıcakla.
Hasan Öztürk - Haber 7
hasan.ozturk@kanal7.com
Yorumlar12