'Boz ayı'yı rüyamıza koyan irade!
- GİRİŞ03.01.2012 16:00
- GÜNCELLEME03.01.2012 16:00
Niyetler…
Ameller…
Amaçlar…
Kasıtlar…
Olanlar…
Olması gerekenler…
Olanı, olmasını istediği gibi yorumlamalar..!
Düşmanın bellediğine, “insaf” ve “izan” ölçülerini aşarak vurmalar…
Saldırmalar..!
Kimin adına?
Ne adına?
Sahi düşman bellediğin, gerçekten düşmanın mıdır?
Yoksa senin rüyana “boz ay”yı gönderen büyük irade sınırımızın hangi yakasındadır?
Xxx
RÜYAMIZA GİREN “BOZ AYI”DAN
İÇİMİZE SIZAN MÜNAFIKLARA!
Yukarıdaki girizgâhtan da anlayacağınız üzere, konumuz bir önceki yazının devamıdır…
Ve elbet bize tattırılan büyük “acı”nın ardından yaşadığımız “istihbarat savaşları”dır..!
Meğerse “Boz ayı” sadece rüyamızda gördüğümüz, dost sandığımız düşmanlarımız değilmiş..!
Meğerse, “Boz ayı” sadece rüyamıza dadanan da değilmiş!
Aleni, ulu orta, gün ışığında, biz uyanken de tepemize çözebilme cüretini gösteren de oymuş!
Boz ayı, bizim başımıza gelenin hem sorumlusu, hem hesap soranıymış!
“Niyet gizleyen” münafık tayfasının topyekun sıfatıymış!
Fakat gerçek failin bir maşasıymış!
Xxx
Uludere’de yaşanan “Vahim olay” sonrasında tarafların “ölü çocuklar” üzerinden nasıl da rol çaldığı, tutum devşirdiği, pozisyon aldığını görüyoruz birkaç gündür!
MİT’i, potaya koyma eğilimi ile “Kaymakamı elinizden kaçırmayın” diyen zihniyet arasındaki ruh benzerliğine işaret etmek istiyorum…
Yine, çocukların cesetlerini, çaputlara sardırmak…
Katırlarla, traktörlerle köy meydanına taşıtmak…
Tabutların üzerine terör örgütünün sözüm ona bayrağını koydurtmak…
İki köy arasına kazılan toplu mezara “çocukların cenazesini” gömdürtmek de o ruh benzerliğinin iz düşümüdür!
Zira, “terörle mücadele ediyorum” diyerek, terörist cenazelerini köy meydanlarına atıp “ibret olsun” diyen zihniyetin yeniden hortladığı zannına kapıldım; görüntüleri izlediğimde!
Oysa daha 10 gün önce, “imha değil, ikna” politikasının öne çıktığı ve mağaralarda, dağ başlarında sağ olarak yakalanan terör örgütü mensuplarına gösterilen “şevkat” görüntüleriyle tanışmış ve içimizde yeni bir umut ışımıştı: hatırlayın!
Demek ki o görüntülerden büyük bir hazımsızlık çekenler de aynı ruh benzerliği içindeymiş.
Bizim daha sonra öğrendiğimiz; fakat muhataplarının başından bu yana bildiği çıplak bir gerçek varmış ortada:
O toprağa verilen çocukların babaları ile devlet arasında bugüne kadar hiçbir sorun yaşanmamış meğer!
Bilakis terörle mücadelede o aileler…
O köy halkı, hep devletin yanında yer almış.
Hal böyle iken, F 16’larla “yanlışlıkla” vurulan o çocukların cansız bedenlerini Skorskylerle alıp köye getirmeyi akledemeyen devlet aklının izanını da sorgulamak gerek!
O çocukların cesetlerini çaputlara sarıp, katır sırtında getirilmesine seyirci kalan devlet aklının da “aklı”nı sorgulamak gerek!
Yine o çocukların cesetlerini çamurlar üzerine yatırmış ahalinin yanında olmayan devlet aklının da hesabını soracak bir aklı vicdan gerek!
Tamam öyle veya böyle oldu sonuçta o çocuklar “vahim hata” yüzünden öldü!
Tamam, PKK içinde çift taraflı çalışan ajanlar vardı,
Yok istihbarat zaafı oluştu; yok sadece İHA’lara güvenildi falan falan falan…
Ben olayın şurasındayım: Bu ölen çocukların (ki terörist dahi olsa yapılmaması gereken) cenazeleri nasıl oldu da öylece ortalığa saçıldı!
Bölgede devletin askeri, polisi, jandarması yok muydu?
Hiç mi vicdan sahibi, akıl sahibi bir üst düzey mülki amir yoktu?
Bu sorular sorulmuyor fakat istihbarat kimden gitti?
Nasıl gitti?
Niye gitti?
Soruları sorularak “istihbarat savaşları” hepimizin gözü önünde cereyan ediyor!
Öylesi isyan edilesi bir durum var ki ortada…
Yılbaşı Gecesi’ni eğlenceyle geçirip, şımarıklığın zirvesine çıkanların “acı”yı paylaşmak gibi bir niyeti olmadığını biliyoruz da…
Cenaze töreninde “Ülke bölünmüştür” diyerek gözyaşı döken eş başkanın parti üyelerinin bir başka köşede “kahkaha” atmasını anlayamıyoruz!
Acıyı paylaşmaya giden “Kürt çocuğu” Uludere Kaymakamı’nı kameralar karşısında linç etme cüretini gösterenlerin ruh halini biliyoruz da…
Bakanlara “Gelmeyin, dağlarda herkes silahlı” diyerek tehdit savuran milletvekilini anlamıyoruz!
Toparlıyorum.
Özetin özeti:
Uludere’de 35 vatandaşını “yanlışlıkla öldürün devlet” üzerinden…
Cenazelerin ortalık yerde bırakılması üzerinden…
“İstihbaratı kim verdi” sorusu üzerinden…
İçimizdeki münafıklar üzerinden…
Nifak tohumu yeşertilmek isteniyor ve maalesef yeşeriyor da!
Ancak bu kez bu tuzak hepimizin gözünün önünde aleni cereyan ediyor.
Savaşın hangi boyutta olduğunu gözler önüne seren iki örnek vererek bitiriyorum:
Taraf yazarı Mehmet Baransu yalın kılıç, MİT’i potada tutmak ve Başbakan Erdoğan’ı zor durumda bırakmak için mücadele ederken…
Gültekin Avcı Bugün gazetesindeki son yazısında, “Alınan istihbaratın yanlış olduğu ön kabulüyle, ’istihbaratı veren kim’ sorusunun peşine düşmek sığ bir yaklaşımdır” diyor.
Bugün gazetesinin Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan, “Uludere kazasından dersler ve sessiz devrim” başlıklı dünkü yazısı ile MİT’i doğrudan öven bir yazı yazıyor!
Postmedya internet sitesi Adem Yavuz Arslan’a bu yazısı nedeniyle manşetten çakıyor!
Olanlar oluyor!
Biri tepemizde boza pişiriyor…
Sınırlarımızın dışından bir büyük irade, “boz ayı”yı sadece rüyalarımıza değil, tam da gerçekliğimizin orta yerine bırakıyor!
Kalın sağlıcakla.
Hasan Öztürk / Haber 7
hasan.ozturk@kanal7.com
Yorumlar6