"Kendimi asarım"dan "Ertuğrul'u asalım"a

  • GİRİŞ02.03.2012 09:07
  • GÜNCELLEME02.03.2012 09:07

“İspatlarsanız kendimi Taksim Meydanı’nda asarım” sözünden, “Gelin hep birlikte Ertuğrul Özkök’ü asalım…” tepkisine evrilen Aydın Doğan gerçekliğiyle karşılaşınca; bir kısmını yakından takip ettiğim eski günlere gittim..!

Arşivler karıştırıldığında Aydın Doğan’ın “sinirlerine hakim olamadığı” anlarda telefonu kaldırıp, canlı yayınlara bağlanıp, “İspatlarsanız kendimi Taksim’de asarım” sözünü söylediğini görürsünüz.

Ancak, iddialara ispatlandığında asmadığını  da..!

Sakın yanlış anlaşılmasın.

Benim için yaşama hakkı en kutsal değerlerden…

Allah Aydın beye uzun ömür versin…

Meselemiz bu değil.. Mesele Aydın Doğan’ın “kendimi asarım” sözünden “Ertuğrul’u asalım” sözüne  nasıl evrildiği meselesi!

CNN Türk’te 28 Şubat süreciyle ilgili konuşulurken, Can Ataklı’nın iddiaları üzerine telefona sarılan Aydın Doğan, “Eğer öyleyse Ertuğrul Özkök de Zafer Mutlu da dünyanın en şerefsiz insanlarıdır. O zaman gelin hep birlikte Ertuğrul’u asalım” deyi verdi önceki gün.

Duyunca irkildim inanın!

Şimdi sizi 13 Nisan 1999 tarihli Yeni Şafak gazetesinin nüshasında yayınlanmış bir Nazlı Ilıcak yazısıyla baş başa bırakıyorum.

Bakın Aydın Doğan, “Kendimi Taksim’de asarım” haleti ruhiyesinden, “Ertuğrul’u asalım” haleti  ruhiyesine nasıl evrilmiş!

Aydın Doğan Çiller’e karşı

Aydın Doğan'ın NTV'deki ve Kanal 6'daki o çatlak sesi kulaklarımdan gitmiyor. Babıali, sen bu hallere mi düşecektin!

Bir kere daha, Kartel'de çalışmadığım için şükrettim. Çünkü bu şekilde, vicdanı hür, kalemi hür bir gazeteci olarak kalabiliyorum. (Bugün Nazlı Ilıcak Aydın Doğan’ın maaşlı elemanı bunu da nasıl izah edelim bilmiyorum. HÖ)

Olay nasıl gelişti?

Aydın Doğan'ın NTV'deki canlı yayına müdahalesine takaddüm eden olaylar şöyle gelişti:

7 Nisan Milliyet manşeti: "Çiller vaaz veriyor"

8 Nisan Milliyet manşeti: "Çek elini dinden"

9 Nisan Milliyet manşeti: "Çiller'e savcılık incelemesi"

Milliyet gazetesinin peşpeşe attığı manşetlerden, Çiller'e karşı bir kampanya başlattığı hemen anlaşılıyor. İster, Ersan Atar adındaki Milliyet muhabiri Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'na ihbarda bulunmuş olsun, ister bulunmasın. Zaten gazete, 7 ve 8 Nisan tarihli manşetlerinde bu işi yapmış, Çiller'in "din istismarcılığına"(!) dikkat çekmiş. Hem de iki gün, üst üste. Savcıyı gazete manşetleriyle uyarmış.

Kavga nasıl başladı?

Aydın Doğan ile kavga nasıl başladı? Niçin Milliyet ve Hürriyet patronu kendini kaybederek canlı yayına katıldı?

NTV'den Murat Birsel, normal olarak Milliyet'in manşetinde çıkan haberi sordu Tansu Çiller'e. "Sizin hakkınızda Erzurum Savcısı soruşturma başlatmış" dedi. Çiller de, aldığı bir bilgiyi yansıttı: "Bana bildirdiler, ihbarı Milliyet yönetimi yapmış, sonra da manşet atıyorlar."

Gazeteci soruyor, politikacı cevaplıyor. Ne var bunda?

Diyelim ki cevap hakkı doğdu. Herhalde bu hakkı kullanacak kişi Aydın Doğan olmamalı.

Haydi, Aydın Doğan'a hakim olamadılar, hırsı ve öfkesi mantığını aştı. Bari bir sakinleştirici ilaç verselerdi de, o nezaketsiz üsluba katlanmasaydık. Bize de yazık!

Bir gazete patronunun işportaya düşmesi hüzün verici. Çünkü peşinden yanında çalışanları da sürüklüyor. Her biri patrona yaranma çabası içinde makaleler döşeniyor. Sonunda olan bizim mesleğe oluyor. Bunlar yüzünden gazeteciliğin itibarı kalmadı.

NTV skandalından sonra Milliyet patronu yüzünden, bir de Kanal 6 skandalı yaşadık. Kanal 6'da Aydın Doğan "Bizim ihbarda bulunduğumuzu ispat edin kendimi Taksim meydanında asarım" dedi durdu.

Develüping hikayesi

Aydın Bey "Taksim meydanında kendimi asarım" diye tehdit eder, yüreğimizi ağzımıza getirir ama merak etmeyin dediğini yapmaz. Aynı kozu bana karşı da kullanmıştı. Bir makalemde, Aydın Doğan'ın Merter'deki yeşil sahaya inşaat müsaadesi aldığını, sonra da burayı Migros'a satarak büyük rant elde ettiğini yazmıştım. Çünkü Milliyet gazetesinden Melih Aşık, land devoloping işlemine, "araziyi geliştirip değerlendirme projesi" ne "land develüping" demiş, deveyi hamuduyla götürenleri eleştirmişti.

Ben de Merter'deki arazinin, kendi patronu tarafından "develüping" edildiğini yazmıştım. Melih Aşık, bunun üzerine Aydın Doğan'a sormuş, Doğan da, "Bunu ispat etsinler, kendimi Taksim meydanında asarım" cevabını vermişti.

Büyükşehir Belediyesi'nin arşivlerinden, Dalan dönemine ait yazışmaları çıkarttırdım. Ve hem Bedrettin Dalan, hem de Atanur Oğuz'un imzalarıyla, yeşil sahanın önce matbaa merkezine sonra da, ticaret merkezine dönüştüğünü ispat ettim. Benden sonra, konu ile bilgiler ve belgeler Akit gazetesinde de yayınlandı.

Zaten her İstanbullu, yapılanmaya açılan söz konusu yeşil saha için, kıyamet koptuğunu hatırlıyor. Bugün Merter'deki Migros, yeşil bandın ortasında çarpık bir yapılaşma örneği teşkil eder. Kuralsızlık, gözle de görülmektedir.

Ama Aydın Doğan, kendini Taksim'de asmak yerine bana dava açmayı tercih etti. (Nazlı Ilıcak 13 Nisan 1999 Yeni Şafak)

***

Şimdi soru şu: Kendini asma fikrinden vazgeçip, çalışanlarını asma duygusuna kapılmış olan Aydın Doğan’ın bu halinin nedeni ne?

Yoksa, “Bu yaşımda gelip tartışacak değilim” derken, bu yaşta bir çok soruya muhatap olmak zorunda kalma hissiyatı mıdır?

Ya da Aydın Doğan, bunca yıl yakın çevresi tarafından izletilen illüstrasyondan usanmış mıdır?

28 Şubat Postmodern Darbe sürecinden bu yana memleketteki bütün köprülerin altında çok sular aktı!

Suyun öbür yakası bunun farkında mı?

Kalın sağlıcakla.

Hasan Öztürk / Haber 7
hasan.ozturk@kanal7.com

Yorumlar9

  • efsane 12 yıl önce Şikayet Et
    basbakan diyince suc. kendi patronlari onlari asmaktan bahseder.onlara serefsiz der.yapmaz benim yazarim demez.can atakli o yayinda belkide bu medyadaki son günümdü diyerek aydin doganin kendini kovdurabilecegini ima eder.ama basbakan bir gazeteciyi elestirdiginde hemen medya baski altinda denir.gazetecilere gazeteciler bile güvenmiyor.halk nasil güvensin.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • mustafa akgül 12 yıl önce Şikayet Et
    ertuğrul özkök ve zafer mutlu,. fatih altaylı,ali kırca,m.ali birand ve reha muhtara göre yunmuş yıkanmışlardır.bu ülkede hele hele o dönemde kaç kişi gazete okuyordu.ama en ücra köyde bile herkeste televizyon vardı.asıl suçluları herkes yanlış yerde arıyor.örnek;RADYO-D de 1996-1997 tarihleri arasında fatih altaylının sabah yaptığı haber programları incelensin ne demek istediğim anlaşılacaktır.
    Cevapla
  • Esad Kılıç 12 yıl önce Şikayet Et
    çok kafa adamsın vesselam. harika bir yazı tebrik ederim
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • SAMİ KAYA 12 yıl önce Şikayet Et
    bay doğan medyasının rolü açığa çıkıyor. kim bilir neler döndü 28 şubatta.şu an kalıntılar karaya vurmaya başladı.Allah böyle birbirinize düşürür işte.
    Cevapla
  • Erkan Yaman 12 yıl önce Şikayet Et
    Ne Oldum Deme Ne Olacağım De.... Zamanında "halka rağmen" halk için çalıştığını iddia eden kişilerin aslında ne için çalıştıkları bir bir ortaya çıkıyor. Rezaletleri ortaya çıktıkçı daha bir sinirli oluyorlar. Kendi çıkarları için halkı tehdit eden, halkı aşağılayan, halka zulmeden bu kişilere Allah bir daha fırsat vermesin.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat