Laiklik adına yapılanlar (1)

  • GİRİŞ20.11.2024 07:58
  • GÜNCELLEME20.11.2024 07:58

TBMM’nin zabıtlarında, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivleri bölümünde, üstelik Bakanlar Kurulu kararlarıyla satılan camilerin belgeleri var.

Laiklik adına kapatılan, başka amaçlarla kullanılan camilerle ilgili tabloyu anlatan bir yazıyı paylaşmak istiyorum.

Kültür ve edebiyat tarihimizin duayeni Yavuz Bülent Bakiler, Kastamonulu geniş ailelerden ve eski milletvekillerinden İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nun damadıdır.

Bu vesileyle Kastamonu’yu ziyaret ettiği bir tarihte, Kastamonu’da laiklik adına yapılan uygulamalara bizzat şahit olan kayınpederinin amcasının oğlu Hasip Efendiden şehirdeki camilere dair ürpertici hadiseyi kaleme alır. O  geniş yazıdan özet sunalım.

“Hasip Efendi, canlı bir tarihtir. Ondan dinledim.

Cumhuriyetin ilanından sonra buraya bir Vali geldi dedi ki: ‘Kastamonu’da 44 tane cami var. Bu 44 tane cami Kastamonu’ya çok, ben bunların 33 tanesini satacağım’.

-‘Aman Vali Bey! Bunların hepsi vakıf eseri, bunlar satılmaz. Maksadının dışında kullanılmaz’, dedikse de kabul etmedi. 33 camiyi satışa çıkardı.

Nasrullah Camii, Kastamonu’nun en büyük camisidir. Akif merhum orada milli mücadeleye destek için vaaz etmiştir.

Bizim camimiz devlet tarafından satışa çıkarıldığı zaman onu 5.000 liraya satın aldık. Dedelerim yapmış, vakfetmişler. Tekrar cami ibadete açıldı.

Ben caminin müezziniydim. Bir de imamımız vardı. Cuma vakti geldiği zaman ezan okuyordum ama üç kişi bir araya gelerek namaz kılamıyorduk.

Kimse korkusundan camiye gelemiyordu. Caminin önüne çıkıp gelene gidene yalvarıyordum. ‘Ya gelin, cemaati tamamlayalım da bir namaz kılalım’ diye. Kimse korkusundan giremiyordu.

1928 yılında harf inkılabı yapılınca Vali tellal bağırttırdı:

-Ey Kastamonu halkı! Harf inkılabı yapıldı, bundan sonra hiç kimse eski Türkçe ile yazmayacak, okumayacak, elinde eski eserler bulundurmayacak. Kimin elinde eski eser varsa hükümetimize, devletimize devretsin demiş.

İstanbul’dan Kastamonu’nun önemli ailelerine gelen fermanlar vardı. O fermanları o aileler gümüş çerçeveler içine almışlardı. Kastamonulular korkularından o gümüş çerçeveleri bile alamadılar. Olduğu gibi verdiler.

Gübür arabalarına, çöp arabalarına dolduruldu. Çok nadide el yazmaları vardı. Medreselerden, evlerden, camilerden toplanan eserler çöp arabalarına toplandı, getirip Hükümet Meydanının önüne yığıldı. Bir kibrit yaktılar, cayır cayır yandı”.

Bundan sonra Yavuz Bey diyor ki:

-“Ben bunları yazdım. Diyanet İşleri Başkanlığı yazımı ihbar kabul etmiş. Kastamonu’ya müfettiş göndermiş. Yazdıklarımın doğru olduğunu tespit etmişler, bana teşekkür telefonu açtılar.

Kastamonu’ya giden müfettişler Hasip Efendi’yi bulmuşlar. Hasip Efendi de bütün satılan camileri göstermiş.

Bizim halkımız Cami’yi satın almış, yıkmış ev yapmış. Yıkmış, dükkân yapmış. Yıkmış, bahçe yapmış.”

Hasip Efendi dedi ki:

-“Oğlum! Camileri yıkanlar, ev yapanlar, dükkân yapanlar gördüm, sonunda süründüler. Ekmeğe muhtaç oldular”. Öyle de bir tecelli olmuş.

Yeni Akit

Yorumlar1

  • Murat 1 ay önce Şikayet Et
    Bu yazılanların belgelerini tüm ülkeye anlatmak çok mu zor. Bizim televizyonlarımız, gazetelerimiz, sözde fikir sahibi göbekli aydınlarımız neredesiniz. Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin mirasını paylaşamayıp mahkemelik olanlar. Menzilde şeyh ölünce mal ve güç nedeniyle üçe bölünenler. Üniversiteler araştırmacılar neredesiniz ey ilahiyatçı rektörler, dekanlar proflar.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat