Boğaziçi'nde bahar
- GİRİŞ07.05.2009 08:39
- GÜNCELLEME07.05.2009 08:39
Her bahar geldiğinde yeni bir bahar yazısı yazmak gelir içimden. Her memleketin bir baharı, onun içinde bin bir güzelliği vardır. İstanbul’un baharı yüzyıllardır şiirleri bezemiş, kırları sayfalara taşımış, bahariyelere taht kurmuş, Sadabat gecelerinde şarkı olup bestelenmiştir.
Bizans’ta Osmanlı’da saray halkının mehtap gezintisine çıktığı bugünkü Ulus Parkı, yine aynı misafirlere kucak açmış geceleri şenlendirmektedir. Çırağan eğlenceleri ve padişahların yaz aylarında gittiği Beylerbeyi sefaları unutulmuş olsa da, yine Boğaz’ın her iki yakasında daima hatırlatır kendisini İstanbul’un baharı.
İnişli çıkışlı tepelerini duman kaplamış, yalayıp yutmuş yoz apartmanların kara yüzlerini. Buğulu camekanlar ardına saklamış Haliç’i, Boğaziçi’ni, Eminönü’nü. İkindi vapurlarının telaşları Boğaz’ın puslu havasını dağıtmaya başlamış, ince bir yağmur çiseliyor hafiften; büyük tonajlı gemilerin kibrine inat balıkçı tekneleri bir alem-i hayale dalmışçasına aheste aheste akıyor Boğaz’ın sularında başka dünyalara aldırmadan.
Üsküdar’ın mor salkımları, Valide Atik’te, Sultantepe’de, Salacak ‘ta, Selimiye’de, eski konakların saçaklarında ve ören yerlerde baharın coşkusunu selamlıyor. Yaşlı bir İstanbullu penceresinden bakıyor, eski Üsküdar’ın hanımeli, fesleğen, ıhlamur kokan sokaklarını hatırlıyor. Sayısı az da olsa kiraz ağaçlarının pembe beyaz çiçeklerine bakarak teselli buluyor. Donuklaşmış gözleriyle anı ve maziyi birlikte yaşıyor. Üsküdar’dan Beykoz’a uzanan sahil boyunca, yollara taşmış yeşil ağaçlar, yamaçlarda açan bahar çiçekleri, İstanbul yaşıyor işte burada, diyor.
İstanbul’da bir külliyede yıllardır 99 lale dikilirmiş, anlamını bilen arifler eliyle. Bu gün 99 lalenin çağrısına cevap verilmişçesine İstanbul lalezara döndü. Laleler öz yurduna geri geldi. Gurbetten gelen bir baba gibi toprağı ile buluştu. Onun kokusunu alan İstanbullular tuttu Emirgan yollarını. Şimdi, İstanbul’un her bir köşesi lal renginde, sarı renkte, mor sümbül ve kırmızı gül renginde.
İstanbul’da baharın padişahı erguvandır. Her İstanbullu önce karşı kıyıdakini fark eder; her gün yeşilden kırmızıya çalan nadide çiçekleriyle. İstanbul’u ve baharı bilenler dostlarına haber verirler erguvan bayramını. Onun hikayesi acıklıdır. Rivayet odur ki, Hazreti İsa’yı ihbar eden Yahuda kendisini bu ağacın dalına asmış ve erguvan ağacının bembeyaz yaprakları utancından kızıl pembeye dönüşmüş. O gün bu gündür çiçekleri pembe açarmış erguvanın. Hıristiyan aleminde erguvana yahuda ağacı da denirmiş.
Bütün efsun yenide midir, yenilenmede midir? Yenileyen hangi hazineleri gizledi bu esrar babında, bilinmez
Hangi nefesler üflendi toprağa ki, toprak uyanınca kuşlar cıvıl cıvıl, böcekler canlı, her yer çimen kokusu ve ruhlar tabiata çağrılıyor. Bugünlerde tutulmaz adımlarımız. Alıp götürür bizi kır çiçeklerine, yüzümüzü okşayan rüzgarlara, Boğaz’ın serinliğine, denizin sonsuzluğuna. Tabiatla buluşuruz yeniden ve hayat üflenir ruhumuza, vesselam
İhsan AKTAŞ / Haber 7
ihsanaktas@gmail.com
Yorumlar4