Önce Türk'ün mayasını bozdular
- GİRİŞ03.07.2009 14:19
- GÜNCELLEME03.07.2009 14:19
Geçtiğimiz aylarda Türk Dünyası Belediyeler Birliği için “Balkanlar ve Türkiye: Göç, Şehir ve Yerel Yönetimler” başlıklı bir araştırma yapıyorduk. Çalışma grubunda bir Türklük tartışması başladı.
Hangi Balkan ülkeleri Türk Dünyası içerisinde zikredilecekti. Bosnalılar’ın Boşnak, Arnavutluk’ta yaşayanların ve Kosovalılar’ın Arnavut olduğunu bilmeyen yoktu. Soruna ulus-devlet penceresinden bakılınca kendiliğinden çözümsüzlük alanına girilmiş oluyordu. Sorun büyük ve çetrefilliydi ve bir çırpıda aşılacak gibi görünmüyordu.
Sonunda çözümü, Türkü, Osmanlı Türkü yapmakta bulduk. Hâlihazırda bölgede milliyetçiliği en önde olan ve Türkiye’ye en mesafeli duran Arnavutlardır. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Balkanlar’daki önemli sıkışmalarda Müslüman Arnavutlar anavatan olarak Türkiye’yi bilmiş ve buraya göç etmişlerdi. Buradan anlaşılıyor ki, ırk temelli Türk tanımı, bizim, Türk’ü açıklamaya yetmiyor.
Yıllar önce, Avrupa’da Türkler üzerine yapılan bir sempozyumda bir bilim adamı Gagavuzlar’dan” bahsederken, “Hıristiyan Türkler” diye bir tanımlamada bulunmuş. Bunun üzerine, salondaki bir müzakereci şiddetle bu tanıma karşı çıkmış ve yanlışlığını anlatmaya çalışmış; “Biz Batılılar yüzyıllardır Türk’ü Müslüman olarak biliyoruz, Hıristiyan Türk diye bir şey olamaz” demiş. Bu örnek Osmanlı Türk kelimesinin bizde ve Batı’da neye karşılık geldiğini izah bakımından önemlidir.
Kanaatim odur ki, Osmanlı Müslüman tebasının ortak adı Türk idi. Osmanlı’nın kendi tebası olan milletlerin varlığını kabul etmede bir kompleksi yoktu. Türkü, Arabı, Acemi, Kürdü, Boşnakı ve Arnavutu, hatta Hıristiyan tebayı öz milletinin parçası sayardı. İmparatorlukların yapısı böyledir.
Özellikle, Avrupalılar Müslüman devlet olarak sürekli Osmanlı ile muhatap oldukları için, Müslümanlıkla Türklüğü özdeşleştirmiş olmaları normaldir; bunda yadırganacak bir durum yoktur.
Onlarla sürekli mücadele eden, İstanbul’u alan, Viyana’yı kuşatan güç aynı güçtü ve Müslüman’dı.
1910’lu yıllarda Balkanlardaki Bulgar ve Sırp çetelerinin, 1990’lı yıllarda Bosna savaşında Sırp Çetniklerin, daha yakın geçmişte Arnavutlarla savaşan Sırpların zihinsel arka planında aynı öfke vardı.
Dile getirilen söz de aynıydı. “Türkleri bu topraklardan çıkaracağız.” Kemal Karpat, Batı zihnindeki Türk ve Müslüman algısını Haçlı Savaşları’na dayandırır. Kelimeler ne kadar yeni olursa olsun, algı aynı algıdır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, Türkiye ve Türk anlamları eskisi gibi şümullü tutuldu. Fakat Cumhuriyetin ilk yıllarından başlamak üzere, ulus-devlet oluşturma çabası sürerken aşırı milliyetçi ve Türkçü bir Türkiye ortaya çıktı. Türkün daraltılan anlamı şimdi Türkiye’ye sıkıntı veriyor.
Özellikle, Türkiye devletinin iradesine yön verenler Balkanlar’da topraklarını kaybetmiş bir zümre idi. Bu yıkımın etkisiyle eldeki tek toprak parçasını da kaybederiz düşüncesi ile kurucu irade, milliyetçilik konusunda aşırı gitti ve Anadolu’nun onlarca milletten oluşan kozmopolit kimliğini inkar etti.
Bugünlerde sivil ve asker kesimlerinde Türkiyeli veya Türkiyelilik kavramı dillendiriliyor. Demek ki, bugünkü Türk, anlam olarak Türkiye’de yaşayan herkesi kuşatmaya yetmiyor. Kuruluş yıllarından başlayarak, Türk’ün anlamı, olduğu gibi korunsaydı, bugün başka bir arayışa ihtiyaç kalmayacaktı. Ne zaman ki, Türk, ırk olarak yüceltildi, diğer ırklar da kendilerini yüceltme yarışına girdiler. Bu durumda Türk adı bir kavim adı ile sınırlandırılmış oldu.
Bundan sonra yeni bir kavram üretmek mi daha kolay olacak, yoksa Türk’e eski şümullü anlamını geri kazandırmak mı; onu zaman gösterecek. Türk’ün anlamı bozulmasaydı bugün daha rahat olacaktık.
İhsan AKTAS / Haber 7
ihsanaktas@gmail.com
Yorumlar11