Hunharca bir cinayetin üstünde tepinmek!..
- GİRİŞ14.09.2024 09:34
- GÜNCELLEME14.09.2024 09:34
Vahşice katledilen küçük Narin’in babası Arif Güran, yıkılmış vaziyette feryat ediyor: “Fenomenler gelip mezarın resmini çekiyor… Lütfen, rica ediyorum, nemalanmasınlar! Sosyal medyada yalanlar söyleniyor…”
Talihsiz Narin Güran cinayetinin medyada ele alınış biçimi, sahi ne kadar doğru, ne kadar yanlış?.. Tam 24 günden beri bütün medya organlarının ana gündemi Narin Cinayeti. Bugüne kadar işlenmiş cinayetler içinde, bu derece yoğunlukta yayın konusu olmuş başka hadiseler olmuş mudur? Şüphesiz cinayetin mahiyeti, işleniş biçimi ve hadiseden sonraki örtbas gayretleri; her birinin başlı başına fazlasıyla dikkat çekici olması, bu aşırı ilgiyi tetikliyor. Burada şaşırtıcı bir durum yok. Çünkü üzerinde durulacak pek çok husus var. Ama ilgili haber ve yorumların yansıtılma biçimi son derece problemli… Olayın sebebi olarak, ilk dakikadan itibaren gayrimeşru kadın-erkek ilişkisi ihtimali merkeze oturtulunca, zaten işin şirazesinden çıkması kaçınılmazdı!.. Olay mahallinde canlı yayın yapan kimi muhabirlerin, haber merkezlerinden sunum yapan bazı spikerlerin, tartışma programlarını yöneten moderatörlerin olayı ele alış biçimi, meslek etiği bakımından başlı başına bir mesele. Hepsi değil şüphesiz, ama bazıları müthiş birer dedektif kesilerek olayı kendi şahsi düşüncesi ve bakış açısından didiklemeye çalışıyor… Hâl böyle olunca trajedi büyüyor. Facianın büyüklüğü ikinci plana düşürülüp işin içine magazin, dedikodu, genel suçlama ve en kötüsü siyaset katılıyor. Zavallı Narin’in canavarca öldürülmesinin siyasetle, partilerle ne ilgisi olabilir? Fakat birileri ısrarla meseleyi bu noktaya çekmeye çalışıyor. Evet, maalesef, özellikle sosyal medya mecralarında yapılan yayınlar hem kasıtlı-ideolojik hem de çok seviyesiz birer magazin havasında. Pekâlâ, sosyal medya hangi konuda saptırma yapmıyor ki denilebilir!..
Lakin sosyal medyanın genel durumu zaten böyle diyerek geçemeyiz… Bakınız, bölücü terör örgütü durumdan vazife çıkarıp, çeşitli yerlerde sözüm ona taziye çadırları kurmaya çalışıyor. Bu sözde taziye çadırlarının Narin'le ve ailesiyle alakası tabii ki yok. Gelgelelim bölücü örgüt, bu fırsatı sonuna kadar kullanıp yeni bir fitne ateşi yakmaya çalışıyor. Bu çadırlar etrafında barikat kurmalar ve kendilerince eylem için direniş noktaları oluşturmalar… Herhâlde devletin ilgili birimlerinin dikkatinden kaçmayacaktır. Hâl böyle iken ve yetkili mercilerin mükerrer ikazlarına rağmen, bir kısım televizyon kanalları da toplumun huzurunu kaçıracak yanlış yayınlar yapmaktan geri kalmıyor. Bölgenin sosyolojisi, mahallî şartlar, akraba dayanışması, aşiret kültürü vs. her birinin farklı bir etken olarak değerlendirilmesi gerekirken, meselenin bu yönü şu ana kadar doğru biçimde ele alınmadı maalesef. Ekrana çıkan şahısların bir kısmı, Sherlock Holmes edasında… “Kendi kaynaklarım” diye ifade ettikleri kişilerden aldıkları teyit edilmemiş bilgileri bile resmî evrakmış gibi takdim ediyorlar… Bu bilgilerin doğru olmadığı sonradan ortaya çıksa da, durum değişmiyor. Şu ana kadar, Narin niçin öldürüldü, kim tarafından öldürüldü sorularının cevabı, yapılan mugalata içinde hep gölgede kaldı. Bir müddet daha bu kaotik durumun devam edeceği anlaşılıyor. Tabiatıyla jandarma ve savcılık soruşturma dosyalarından sızdırılan bazı bilgilerle kamuoyunun yanlış yönlendirilmeye devam edilmesi sıkıntılı… Emniyet ve yargı mercilerinin şu ana kadar topladığı veriler, bilhassa tutuklama kararları, bahse konu alçakça cinayetin kim/kimler tarafından ve nasıl gerçekleştirildiğinin önemli ölçüde anlaşılmış olduğunu gösteriyor. Adli mercilerin yaptıkları açıklamalara bağlı kalmak yerine ‘acar muhabirlik’ dürtüsüyle, yalan yanlış bilgileri de pompalamak bu toplumu aydınlatmak değildir. Meslek rekabeti de değildir. Medya sektörünün topyekûn bu hususu değerlendirmesi gerekir. Başarılı gazetecilik elbette her zaman herkesin maksat ve hedefidir. Velakin halkın zihnini ifsat etmek de hiçbir vakit dürüst gazetecilik değildir.
Hukukun temel prensiplerinden biri de “suçun şahsiliği” meselesidir… Hukukta usul en öncelikli konudur. Bir kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme hükmü oluşuncaya kadar, şüpheli veya sanık olarak ifade edilir. Hâlihazırda hadisenin soruşturma safhası devam ediyor. Henüz iddianame yazılmış değil. Bu safhalar geçildikten ve iddianame kabul edildikten sonra, mahkemenin yaptığı suçlama ve topladığı deliller aleniyet kazanacaktır. CMK’nın 157. Maddesine göre, soruşturma safhası gizli olduğuna göre buna riayet gerekir aslında. Fakat bu konuda hiçbir hassasiyet gösterilmediği de ortada… Gerçek suçlunun ortaya çıkması için sergilenecek bütün gayretler hiç şüphesiz kıymetlidir. Ancak suçla irtibatı olmayan kimselerin hukukunu da korumak şarttır. Kimse kendisini savcı-hâkim yerine de koymamalıdır değil mi? Ne yazık ki, bazıları kendisini fena hâlde kaptırmış görünüyor! Narin Güran cinayetinde, adli mercilerin şüpheli olarak muameleye tabi tuttuğu şahıslar dışında kalan kişilerle ilgili, yapılan bazı yayınlar ileride ayrıca dava konusu olacak gibi görünüyor. Hatta bazı iş bilir avukatlar bu durumda mağdurları hak aramaya teşvik ederek kazanç kapılarını aralayabilir…
Evet, daha sekiz yaşındayken hayattan koparılan, zavallı Narin’e yapılan vicdansızlık yetmiyormuş gibi, babasının yakındığı üzere, adaletin tecelli etmesine faydası olmayan yayınlarla, bu cinayet üzerinde tepinmek ahlaki bir yaklaşım değildir.
İsmail Kapan / Türkiye Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol