Masada mıyız?
- GİRİŞ06.06.2021 10:13
- GÜNCELLEME06.06.2021 10:13
Masada mıyız?
Bacakları üzgünlükten, sathı hayal kırıklıklarından yapılmış bu masada olmanın bize getirdiği neyse onunla baş etmenin bir yolunu bulabilir miyiz? Her şeyin naylondan olduğu bu çağda, bir marangozun yıllarca emek vererek hazırladığı bu masa, yaşamamıza, hayatta kalmamıza, nefes almamıza yetecek bir vahaya dönüşebilir mi?
Hem söyle bakalım. Cesaretimi, olanca cesaretimi toplayarak yıllardır özenle büyüttüğüm yaralarımı teker teker ve olanca çirkinlikleriyle göstersem sana; kalkar mısın masadan? Yahut masa, çatık kaşlı bir hakimin hüküm dağıttığı bir odaya dönüşür mü? Yargılar mısın beni? Kalemimi kırar mısın? “Yazamayarak ölümüne” ifadesi olur mu karar kağıdımda? Yazamazsam öleceğimi gözlerime, gözlerimin ta içine bir saniye baksan anlar mısın? Öyle biri misin sen? Her şeyi en başından sezen, her şeyi en temelinden bilen biri misin?
Masada mıyız?
Bir masal masası mı bu? Leyla ve Mecnun’u Kibritçi Kızla, Ferhat ile Şirin’i Alice’le karıştırınca elde etmeyi umduğumuz şey nedir? O tavşan deliği bu masada mı? İçine niçin girmiyoruz? Ölmekten… Ölmekten değil… Her şeyin birbirine karışmasından korkuyoruz çünkü. Ölmek nedir ki? Aldın nefes, almadın nefes… Ölmek nedir ki? Bizimki yaşamanın bir yolunu bulamama korkusu… O delik o yüzden bunca ürkütüyor bizi.
Hem söyle bakalım. O kulübedeki o basit yatakta, o çirkin kıyafetlerle yatan o kurt bize “seni daha iyi duyabilmek için” diye seslendiğinde niçin inanıyoruz ona? Niçin bunca inanmak isteyişimiz? İnanmadan niçin kalınmıyor? İnanmadan niçin ölünmüyor? İnanmadan niçin olunmuyor? O yaşlı, o uyanık kurdun kulaklarını saklama ihtiyacı bile duymamış olması bize ne öğretir? İnanmasak da inanmış gibi yapmamızın gerekçesi nedir? Mecnun, niçin elinde bir dilenci çanağıyla öldü? Leyla’nın gözleri niçin şaşıydı? Belki de Mecnun o çanağı Leyla’nın kanlı, şaşı gözlerinden yapmıştır. Belki de Musa’nın dili inkar eden o dili olmasaydı, kekeme olmasaydı Musa, o dağda konuşamayacaktı Rabbiyle. Belki de konuşabilmek için kekeme olmak gerekiyor. Susabilmek içinse geveze. Bütün inanmalar inkarla, bütün inkarlar inanmayla başlıyor. Vasat bir alim olsaydım “ilm-i hilafi cedel” der geçerdim. Oysa vasat bir alim bile değilim. O yüzden bunun ne olduğunu ve nereden başladığını bilmiyorum. Nereye gideceğine dairse herhangi bir fikrim yok. Sadece hayata ekmek banar gibiyim. Hayat masada ve masada ekmek var çünkü. Kokusuyla sermestiz. Koku ekmekten değil de yaşadığımız bu seraptan da gelse, böyle bu.
Masada mıyız?
Daha önce görmediğim ne var bu masada? Niçin iyice bitirdiğim bir kitabı en başından tekrar okumak istiyorum. Tekrar okursam bulmayı umut ettiğim şey nedir? Bulacağım o şeyle elde etmek istediğim şey nedir? Ölmüş bir baba ve üzülmüş bir çocuk bulacağız, onları kazıyınca altlarından korkular, öfkeler, bahaneler ve tükenmişlikler çıkacak da ne olacak?
Hem söyle bakalım. Çocukluğun ormanında kaybolunca niçin geri dönmenin bir yolunu bulamıyor insan? Niçin her şeyi geride, o uzak hayatta bırakmanın bir mümkünü yokmuş gibi geliyor insana? Susmaların ve yeniden konuşmaların, konuşmaların ve yeniden susmaların yeri burası. Gözlerime bir kez, sadece bir kez inanarak baktığında kalbimi masaya, masanın tam ortasına, ekmeğin, serabın ve şarabın tam ortasına bırakmaktan korkuyor muyum? Bunu da söyle bana. De ki “evet, hem de öyle çok korkuyorsun ki…”
Masada mıyız?
Evet ve hayır. Orada, aramızda duran şeyin dört bacaklı, ahşap bir masa olduğunu düşünerek avutuyoruz kendimizi belki de.
Hem söyle bakalım. Aşk niçin anlatılamayan ama gördüğümüzde derhal tanıdığımız bir şey olarak var masada? Mecnun niçin bulduğu anda vazgeçer Leyla’dan? Leyla niçin dünyanın bütün masalarında karşımıza çıkabilecek en iyi ihtimaldir. Ve hadi durma söyle bakalım. “Deme Mecnun’a deli, belke de Leyla delidir” desem, dipte, derinde bir yerde “adam haklı” der misin bana?
Masada mıyız?
Mesele yara almak olduğunda olmadığımız masa var mı?
Yeni Şafak
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol