Otel yangını ve çürüyen ahlaki değerler

  • GİRİŞ24.01.2025 07:58
  • GÜNCELLEME24.01.2025 07:58

Artık her birimizin daha derinden acılı bir hissiyatla fark ettiği şey, yaşanan her afetin çürüyen başka bir yönümüzü ifşa etmesidir.

Bolu Kartalkaya’daki otel yangınıyla ilgili teknik ihmalleri sıralamak elbette benin işim değil.

Fakat ortaya konan raporların gösterdiğini ahlak felsefesi ya da ahlak sosyolojisi açısından elbette sorgulamak zorundayım.

12 Aralık 2024’te tespit edilen eksikler giderilmediği hâlde, 15 gün sonra bir manevrayla restorana çevrilmiş alanla ilgili yangın yeterlik belgesinin nasıl verildiğinin sorgusu, sadece hukuki değildir.

Bu onay işlemi, birinin hatırı ya da rüşvet karşılığında mı gerçekleşmiştir?

Mesele bu noktada tecelli ettiyse işte o zaman başka bir çürümeyi konuşmamız gerekiyor.

O da ahlaki çürümüşlüktür.

Bu meyanda yangın ve hayatını kaybeden 78 can, bir defa daha ahlaki sorgulama başlatmıştır.

Oysa üzerine hatır ya da rüşvet pazarlığı yapılan bazı şeyler, barındırdığı ihmaller sebebiyle her daim muhtemel bir faciayı içinde barındırır.

Ahlakını ya da aklını kaybetmemiş hiçbir insan bu riskleri göze alamaz.

Eğer Bolu’da bu facia yaşandıysa her şeyden evvel ahlak ve akıl devre dışı kalmış demektir.

İşin başka bir acı yanı da yangına rağmen kayak keyfinden vazgeçmeyen vurdumduymazlıktır.

Felaket kendi başına gelmediği için mutluluğuna halel getirmeyen bu zihniyet, tam da otomasyon çağının robotlaşan insanını temsil ediyor.

Duygularını ve merhametini yitirmiş bu insanlık, dayanışma ve paylaşma ile ilgili bütün umutları da yıpratmaktadır.

Gelecek için ürkütücü ve üzücü olan bu hâllerin artık ciddiyetle ele alınması ve üzerine kafa yorulması şarttır.

Minik Narin’in katledilmesi de işte tam bu gerçekler üzerinden büyük bir ilgi gördü.

Çünkü orada ölen sadece minik bir kızımız değildi.

Susan aile ve bütün köy bize gerçek bir çürümeyi işaret ettiği için çok sarsıldık.

Yüzümüze çarpılanlar bizi hayrete düşürdü.

Kameralara yansıyan görüntülerdeki köy meclisinin aldığı tahmin edilen susma kararı, insanlığın nasıl elbirliği ile öldürüldüğünün acı fotoğrafı oldu.

Bazen maden faciasında, bazen yangında, bazen de deprem gibi afetlerde kopan her parçamız bu çürümelerin eseridir.

Zira bir parça sağlam iken değil, çürüyünce ya da kuruyunca kopar.

Bugün ne yazık ki kapitalizmin, sosyal medyanın ürettiği derin semptomların hasta ettiği yanlarımızın ızdırabıyla inliyoruz.

İçimizde hırsına yenilmiş, kötü siyaset tarzının ağına takılmış zihniyetlerin ürettiği acıyla da yüreklerimiz kor hâldedir.

Feti Benslama’nın farklı bir tarzına işret ettiği “Ölüm Siyaseti”nden mülhem, yeni bir ölüm siyasetiyle yüreklerimiz yandı.

Gerçek sorumluların ipe un serip konuyu üzerlerinden atmak için “alçaklık” diyerek farklı yerleri suçladığı ve bunu da sırf siyasi kitlelerine sığınarak dayattığı bir siyaset biçimi başka ne olabilir ki?

Beşiktaş’ta yanan 29 kişi için, İzmir’de elektriğe kapılanlar için, Ada’da kaybolan atlar için susanların, 78 can için de susacağından ya da karşı tarafı suçlayacağından ne kadar eminler ki bu hâllerinde ısrarcı olmaya devam edebiliyorlar?

Eğer aynı ülkenin insanı olduğumuzda hemfikir isek hepimizin şunu çok iyi bilmesi gerekiyor; kim olursak olalım, siyasetimiz ve kimliğimiz ne olursa olsun çürüyen parçalar bizim parçalarımızdır.

Acıya duyarsız, felçli uzuvlarımız olsa da hâlâ acıyı derinden hisseden organlarımız var olmaya devam ediyor.

Çürümenin ve acının farkında olanların tedavi için de mutlaka çaba göstermesi gerekiyor.

İlaç yine kendimizdedir…

Ahlakla, vicdanla ve onları besleyen tüm değerlerle yeniden tedavi olmak umuduyla…

Diriliş Postası

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat