Afetler İçin Yapılan Yardımlarda Belgelendirme Sorunu

  • GİRİŞ13.06.2023 08:07
  • GÜNCELLEME14.06.2023 08:08

Eşsiz bir coğrafyaya sahip olan Türkiye, konumu ve iklim özellikleri itibariyle aynı zamanda doğal afet üretme potansiyeli de oldukça yüksek olan bir ülke. 2021 yılı yaz aylarında Antalya'nın Manavgat ilçesinde başlayan ve Türkiye'nin birçok şehrine yayılan orman yangınlarında, on binlerce hektar orman alanı zarar görmüş, binlerce hayvan can vermişti. Ülkemizde sel, heyelan ve deprem felaketleri de sıklıkla yaşanmakta.  Şubat ayında yaşadığımız ve 11 ilimizi etkileyen büyük deprem felaketindeyse 50 binden fazla canımızı kaybettik.

Yakın zamanda yaşanan felaketler, afet yönetiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Hali hazırda AFAD’ın İçişleri Bakanlığı bünyesinden çıkarılıp, ayrı bir bakanlık olarak örgütlenmesi gerektiğini ileri süren görüşler var. Açıkçası, ben de bu görüşlere katılıyorum. Yetişmiş eleman, örgütlenme ve finansmanıyla birlikte afet yönetiminin baştan aşağı ele alınması lâzım.

Yardımseverlikte Rakip Tanımıyoruz

Millet olarak bugüne kadar yaşanan her felakette, büyük bir fedakârlık ve yardımseverlik örneği gösterdik. Bizim milletimiz, böyledir işte. Zor zamanlarda, dayanışma ruhuyla bir araya geliyor, her türlü yardım ve maddi desteği sağlamaktan bir an olsun geri durmuyoruz.

Kahramanmaraş depreminde de vatandaşlarımız büyük-küçük demeden, başta AFAD olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına, yardım dernekleri ve vakıflarına, her türlü maddi yardımı yaptı. Özellikle iş dünyası, parasal yardımların yanında; sektörüne göre tırlar dolusu ekipman ve malzeme desteği sağladı. Firmalar kendi ticaretini yaptıkları veya dışarıdan temin ettikleri; kıyafet, ayakkabı, battaniye, su, gıda, ilaç ve daha birçok yardım malzemesini süratle bölgeye intikal ettirdi.

Belgelendirmede Sorunlar Yaşandı

Deprem, sel ve yangın gibi felaketlerde, arama ve kurtarma ekipleri zamanla yarışır. Mağdur olan vatandaşların temel ihtiyaçlarının süratle karşılanması gerekir. Böyle durumlarda, bağış ve yardım prosedürüne uymak, zaman kaybettirebilir. Kimi zaman hiç mümkün olmayabilir.

Son iki-üç yılda yaşadığımız felaketlerde de aynen böyle oldu. Antalya’daki yangın, Türkiye'de yaşanmış en büyük yangın felaketi olarak kayıtlara geçti. Yangının söndürülmesi için bütün imkanlar seferber edildi ancak, kamu kaynakları bu denli büyük bir felaketin üstesinden gelinmesi bakımından tek başına yeterli olamadı. O dönemde helikopter, iş makinesi veya su ikmal aracı gibi ekipman desteği ve bunların yakıtları hayırsever firmalar tarafından sağlanmıştı. Ancak o hengâmede yardımların belgelendirme prosedürlerini yerine getirmeye fırsat bulunamadı.

Deprem felaketinde de tırlar dolusu yardım malzemesi bölgeye intikal ederken, AFAD veya diğer kamu kuruluşları tarafından normal zamanlarda uygulanan belgelendirme prosedürleri gerçekleştirilemedi. Normalde ihtiyaç malzemelerinin sayımı yapılır, değerleri tespit edilir ve bir teslim tutanağına bağlanır. Ancak acil ihtiyaçtan dolayı depremde yardımların önemli bir kısmı doğrudan halka dağıtıldı. Bir kısmı da AFAD’ın yönlendirdiği kaymakamlık veya belediyelere teslim edildi. Belgelendirmeler eksik yapıldı.

Belgelendirme Niçin Önemli?

Belgelendirme önemli, çünkü gelir ve kurumlar vergisi kanunlarına göre; kamu kurumlarına, vergiden muaf vakıflara veya kamuya yararlı derneklere yaptığınız belgeli bağış ve yardımları kazançtan indirebiliyorsunuz. Yani bağış ve yardımların vergisel bir avantajı söz konusu.

Bazı yardımlarda beyan edilen gelirin %5’ine kadar indirim hakkı tanınıyor. Bazı yardımlarda ise yaptığınız yardımın tamamını kazançtan düşebiliyorsunuz. Örneğin bir kamu kuruluşuna veya vergiden muaf vakfa yaptığınız yardımlar %5 sınırına tâbi. Kızılay ve Yeşilay Derneklerine veya Cumhurbaşkanınca başlatılan yardım kampanyalarına yapılan bağışların ise tamamı kazançtan indirilebiliyor.

Bu bağışların, gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde indirim konusu yapılabilmesi için belgeye dayandırılması şart. Nakdi bağışlarda, bu konuyla ilgili olarak neredeyse hiçbir problem yaşanmıyor. Çünkü bağışlar genelde banka aracılığıyla yapılıyor. Giden para belli. Bu bağışlar, makbuz veya dekontla belgelendirilebiliyor.

Asıl sıkıntılı olan mevzu, mal ve malzeme bağışları. Bazen vatandaş, ticaret veya üretimini yaptığı malları kendi stoğundan çekerek bağışlayabiliyor. Mevzuata göre; bu mallar için fatura düzenlemesi ve düzenlenen faturanın arka yüzüne ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından şerh ve imza konulması gerekiyor.

Bazen, dışarıdan temin edilen yardım malzemelerinin bağışlandığı da oluyor. Bu türden bağışlarda, mevzuata göre bir teslim tutanağı düzenlenmesi şart koşuluyor. Tutanakta; çadır, konteyner, giyim eşyası veya bağışlanan malzeme her ne ise; bunun değeri, cinsi ve miktarının yer alması lâzım.

Peki, deprem felaketi henüz yaşanmışken; tırlar dolusu kışlık ayakkabı, mont, gıda malzemesi ve tonlarca yardım malzemesini; kim sayacak, kim teslim alacak, kim tutanak düzenleyecek, kim fatura kesecek? Yetkili nereden bulunacak, imza nasıl alınacak?

Bu Konuyu Neden Gündeme Getirdim?

Şimdi bazılarınızın, “Aman canım! Hem hayır yapıyoruz diyorlar hem daha az vergi ödüyorlar, olur mu böyle iş?” dediğini duyar gibiyim.

Ancak bu meseleyi şöyle düşünmemiz lazım: Bu bağış ve yardımlar olmasa, bütün bu işler kamu kaynaklarıyla yapılacak. Yani hepimizden toplanan vergilerle… Aslında hayırsever kimseler, elini taşın altına koyarak Devlete yardımcı oluyor, devletin yükünü hafifletiyor. Bunun sevabı filân ayrı mesele. Ancak mesela 2023 yılında kurumlar vergisi mükellefi bir şirket 100 bin liralık bağışını kazançtan düşse, bunun vergisel etkisi sadece 20 bin lira. Yani aslında net olarak 80 bin liralık bağış zaten karşılıksız yapılmış oluyor.

Öyle ya da böyle, bağış ve yardım yapan her kim varsa, bunların farklı argümanlarla teşvik edilmesi lâzım. Hayırseverlerin sayısını çoğaltmak lâzım.

Peki ben, bu konuyu niçin gündeme getirdim?

Çünkü son zamanlarda, vergi dairelerinin hayırsever vergi mükelleflerinin işini zorlaştıracak yaklaşımlar sergilediğini görüyorum.

Daha önce Antalya yangınlarında bazı şirketler, yangın söndürme çalışmalarında kullanılmak üzere havacılık şirketlerinden helikopter kiralamışlar. Bu helikopterlerin 1-2 günlük kiralaması bile milyonlarca lira ediyor. Bu helikopterler yangını söndürmüşler. Tâbi o hengâmede Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan bir belge alınamamış. Havacılık şirketi tarafından hayırsever şirketlere faturalar kesilmiş. Ancak kesilen faturalarda da “yardım amaçlı” olarak kiralama yapıldığı belli olmuyor. O yüzden daha sonraki süreçte Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan yazılar alınmış. Bakanlık yazılarında, bu helikopterlerin yangın söndürmek maksadıyla kiralandığını kabul etmiş. Bana bağış yapıldı demiş. Helikopterin kiralanma tarihi, kullanıldığı yer, yangının çıkış ve söndürülme tarihi… Her şey belli. Ancak buna rağmen vergi dairesi bu bağış ve yardımı vergiden düşülebilecek bir bağış olarak görmekte tereddüt ediyor, işlemler gecikiyor, Ankara’ya, Gelir İdaresine görüşler soruluyor. Kapsama girer mi, girmez mi konusu tartışılıyor.

Bu kadar net bir olayda bile vergi dairesi ne yazık ki tereddüt yaşayabiliyor.  

Tabi vergi daireleri mevzuata göre işlem yapmaya çalışıyorlar. Ancak afet beklemez.

Yangın devam ederken, alevler yayılırken, Bakanlık hesabına para gönderip dekont almanın ne faydası olurdu değil mi? Tarım ve Orman Bakanlığı da helikopter kiralama hizmet alım ihalesi yapacak değildi.

Peki acaba, bu yıl yapılan deprem yardımlarının akıbeti ne olacak? Bağış ve yardımlar geçici vergi dönemlerinde de kazançtan indirilebiliyor. Birinci geçici vergi dönemini geride bıraktık. Yapılan yardımların kazançtan indirimi kabul görecek mi?

Bağış ve Yardımların Özendirilmesi Gerekiyor

Doğrudan vatandaşa yapılan ve hiçbir suretle belgelendirilemeyen yardımlar için yapacak bir şey yok. Bunların vergiye tabi kazançtan indirilmesi imkânsız.

Bu yüzden afet sonrasında hemen belgeye bağlanamayan yardımların ilgili kamu kuruluşuyla irtibata geçilerek belgeleye bağlanması lâzım. Sonradan da olsa, bir şekilde belgeye bağlanan yardımların da, tereddütsüz bir şekilde kazançtan düşülebilmesi lâzım.

Şubat ayındaki deprem felaketinin ilk günlerinde, yaşanan olağanüstü durum nedeniyle, belgelendirme prosedürlerinde aksaklıklar yaşandı. 2023 yılı vergilendirme döneminde ve geçici vergilerde bu yardımlar beyan edilen kazançtan düşecek.

Vergi daireleri, yaşanan olağanüstü durumu dikkate alarak yardımsever vergi mükelleflerinin işini olabildiğince kolaylaştırmalı. Vergi daireleri kimi zaman inisiyatif almaktan çekinebiliyor. Bunu anlayabiliyorum. Burada Gelir İdaresi inisiyatif almalı. Bu konuda vergi dairelerini yönlendirici iç genelge, duyuru ve benzeri metinler yayımlanmalı.

Ülkemiz afet potansiyeli yüksek olan bir ülke. Deprem bölgesindeyiz. Yangın vakalarının yaşanabileceği yaz mevsimine girmiş bulunmaktayız. Her türlü afet için Devletimiz tabii ki hazırlıklı olacak. Ancak olağanüstü afetlerle Devlet ve millet dayanışmasını sağlayabildiğimiz ölçüde mücadele edebiliriz. Bunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bu nedenle vergi uygulamalarında; afetler için yapılan yardımları, normal zamanlarda yapılan eğitim ve sosyal amaçlı yardımlardan ayırmak, olağanüstü afet durumunu mutlaka dikkate almak gerek.

Yazımın başında afet yönetiminin baştan aşağı ayrı olarak ele alınması gerektiğini söylemiştim. Belki de, afetler için yapılan bağış ve yardımları ve bunlara ilişkin prosedürleri de ayrıca ele almanın vakti geldi.

Bu prosedürlerin kolaylaştırılması, bağış ve yardımların vergisel avantajını kullandırmakta daha teşvik edici bir yaklaşım sergilenmesi gerekiyor.

İsmail Vefa AK

Twitter: @Ismail_Vefa_AK

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat