Asgari Ücret: Bir Maaştan Daha Fazlası!
- GİRİŞ02.12.2024 08:33
- GÜNCELLEME02.12.2024 09:36
Değerli Okurlarım,
Bir yıl daha sona ererken, milyonlarca çalışanı doğrudan etkileyen asgari ücret meselesi bir kez daha gündemin merkezine oturdu. Asgari ücret tespit komisyonu, 2025 yılında uygulanacak asgari ücret tutarını belirlemek için ilk toplantısını 10 Aralık’ta yapacak. Alınacak karar, yalnızca çalışanların maaşını belirlemeyecek. Bu karar, aynı zamanda ülkenin ekonomik ve sosyal politikalarını yeniden şekillendirmek adına önemli roller üstlenecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, "Hiçbir kesimi enflasyona ezdirmeyeceğiz" ifadesini kullandı. Bu sözler bana göre, yalnızca anlamlı bir ücret artışına değil, aynı zamanda enflasyonu düşürmek için alınacak tedbirlerin önemine de işaret ediyor. Çünkü enflasyonun ateşi sönmedikçe ücret artışları zamanla anlamını yitiriyor.
Öte yandan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı açıklamalara baktığımızda, ekonomik dengelerin korunarak mali disiplinle uyumlu bir ücret politikası izleneceğini anlıyoruz.
BU MESELE HERKESİ İLGİLENDİRİYOR!
Biliyorsunuz, asgari ücret; yalnızca çalışanların temel gelirini belirlemekle sınırlı bir olgu değil. Aynı zamanda, işverenden hane halkına, ekonomik dengelerden sosyal politikalara kadar uzanan geniş bir etki alanına sahip.
İşveren kesimi, maliyetlerini yeniden gözden geçiriyor. Ücretli kesim, önümüzdeki yıl için aile bütçesini planlıyor. Ekonomistler ise asgari ücretin genel ekonomik dengeler üzerindeki etkilerini analiz ediyor.
Birçok farklı rakam telaffuz ediliyor.
Rakamların genel itibariyle enflasyon tahminleri üzerinden konuşulduğunu görüyoruz. Merkez Bankası yıl sonu enflasyonunu %44, 2025 enflasyonunu ise %21 olarak tahmin ediyor. İşçi sendikaları, %44 üzerinde bir zam talep ederken, işveren tarafı gelecek enflasyon beklentilerine göre zam yapılmasını savunuyor.
EKONOMİK YANSIMALAR
Asgari ücret, çalışanlara ödenebilecek en düşük ücret seviyesini ifade ediyor. Çalışanın rızasıyla bile olsa, asgari ücret altında maaş verilemiyor. Burada temel hedef, emeği korumak.
Bu hedef doğrultusunda, asgari ücret artışları alım gücünü artırmaya ve gelir adaletini sağlamaya yönelik olmalı. Ancak yapılacak artışın, maliyetleri yükseltip enflasyonu tetikleyebileceği endişesi de yok değil. Buna ücret-fiyat sarmalı deniyor.
Diğer yandan yüksek ücretler, özellikle tekstil gibi işgücü maliyetlerinin öne çıktığı sektörlerde yatırımların başka ülkelere kaymasına neden olabiliyor. Ne yazık ki son yıllarda yerli tekstil firmalarının üretimlerini giderek daha farklı ülkelere kaydırdığını gözlemliyoruz. Bu durum, hemen hissedilmese de, uzun vadede ekonomik dengeleri olumsuz yönde etkileyebilir. İşgücü maliyetlerinin önemli rol oynadığı diğer sektörlerde de benzer bir senaryoyu görebiliriz.
HİZMET ENFLASYONU
Başta ABD olmak üzere birçok ülke enflasyonla mücadele sürecini yaşıyor. Yapılan ölçümler, enflasyonun zayıflama eğiliminde olduğuna işaret ediyor. Ancak hizmet enflasyonu, mal enflasyonuna göre daha yapışkan, daha dirençli bir görünüm sergiliyor.
Bizde de durum farklı değil. Enflasyon zayıflama eğilimine girdi. Ancak Merkez Bankası geçenlerde, hizmet sektöründeki enflasyon katılığının devam ettiğini açıkladı.
Elbette hizmet enflasyonunun; talep artışı, katı fiyat yapısı, enerji, kira ve diğer maliyetlerin artması gibi farklı sebepleri var.
Ancak genel ücret düzeyindeki artışın, işgücüne dayanan hizmet sektörü fiyatlarına çok çabuk yansıdığı da yadsınamaz bir gerçek.
KAYIT DIŞI İSTİHDAM
Asgari ücret kararları elbette emeği koruma amacıyla alınıyor. Ancak yüksek bir ücret seviyesi, işverenleri kayıt dışı işçi çalıştırmaya itebilir, bunu unutmamak lâzım. Ülkemizdeki göçmen nüfusu son yıllarda giderek arttı. Göçmenlerin, çoğu zaman çok düşük ücretlerle çalışmayı kabul ettiklerini hepimiz biliyoruz.
Eğer asgari ücret fazla yüksek belirlenir ve denetimler de yetersiz kalırsa, işverenler kayıt dışı ve düşük ücretle çalışmaya razı olan göçmenlere yönelebilir. Bu durum sadece yerli işçilerin iş bulmasını zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda sosyal güvenlik sistemine de ciddi zararlar verebilir.
Bu yüzden, asgari ücretin dengeli ve makul bir seviyede olması, hem işçi hem işveren için kritik bir denge unsuru.
ASGARİ ÜCRETİN SOSYAL BOYUTU
Asgari ücreti, toplumsal boyutuyla da ele almamız gerekiyor. Her şeyi enflasyonla, makro ekonomik dengelerle açıklayamayız. Zira asgari ücretin tutarı, Türkiye’de birçok sosyal uygulamada referans alınan bir ölçüt ve etkili bir gösterge.
Mesela 65 Yaş aylığı… Asgari ücretin seviyesi 65 yaş aylığının kime verileceğinin belirlenmesindeki en önemli ölçüt.
Mesela işsizlik ödeneği. Bu ödeneğin alt ve üst sınırları, brüt asgari ücretin belirli bir oranına göre hesaplanıyor.
Vergi istisnasını da unutmamak gerekiyor. Bildiğiniz üzere, asgari ücrete denk gelen ücret gelirlerinden vergi alınmıyor. Yani asgari ücret seviyesi bütün ücretlilerin ne kadar vergi ödeyeceğini önemli ölçüde etkiliyor.
Gelir vergisinden istisna edilen kreş yardımları, vergi matrahından düşülen şahıs sigorta primlerinin üst sınırı, askerlik ve doğum borçlanması tutarları, evde bakım ücretleri, muhtarların ödenekleri, yeraltı maden işçilerinin taban ücretleri…
Asgari ücret ne kadar çok şeyi etkiliyor, öyle değil mi?
Gerçekten de, asgari ücret kararı sadece bir rakamı ifade etmeyecek; aynı zamanda milyonların hayatını etkileyen bu sınırları ve dengeleri yeniden şekillendirecek.
DENGELİ BİR POLİTİKA ŞART
Asgari ücret konusu, ekonomik ve sosyal politikaların kesişim noktasında yer alması bakımından büyük bir öneme sahip. Ancak bu konu yalnızca güncel kalıplara sığdırılamaz. Meseleye uzun vadeli bir düşünce yapısıyla yaklaşmak gerekiyor.
Neden mi?
Bakın, Türkiye ekonomisi, son 5 yılda dalgalı bir performans sergilese de, büyümeye devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye ekonomisi; 2019’da %0,9, 2020’de %1,8, 2021’de %11,4, 2022’de %5,5 ve 2023’te %5,1 oranında büyüdü. Geçen hafta açıklanan büyüme rakamına göre Türkiye ekonomisi 2024 yılının üçüncü çeyreğinde, yıllık bazda yüzde 2,1 büyüme gösterdi.
PEKİ ÜCRETLİ KESİM BU SÜRE ZARFINDA, MİLLİ GELİRDEN NE KADAR PAY ALDI?
TÜİK'in dönemsel gayrisafi yurt içi hasıla ve işgücü ödemeleri istatistiklerine göre; son 5 yılda ücret ödemelerinin milli gelir içindeki payı 2019’da %30,3, 2020’de %29,9, 2021’de %30,1 ve 2022’de %26,5 seviyesinde gerçekleşti.
Neyse ki geçtiğimiz yıl bu oran tekrardan %32 seviyesinin üstüne çıktı.
İşte odaklanmamız gereken yer tam da burası.
Emeğin milli gelirden alacağı pay uzun vadede korunmalı.
O zaman ne yapılmalı?
Asgari ücret artışı, yaşam standardını dikkate alarak yapılmalı ancak enflasyonu tetiklemeyecek şekilde planlanmalı.
Asgari ücret gelirlerinden alınmayan vergilerin kamu maliyesine etkisi analiz edilmeli ve artışta bu etki de göz önünde bulundurulmalı.
Teşvikler ve denetim mekanizmaları ile kayıt dışı istihdamla etkin şekilde mücadele edilmeli.
Dezavantajlı gruplara yönelik sosyal yardımlar genişletilmeli.
Sözün Özü
Asgari ücret yalnızca maaş artışı veya işverenlere maliyeti bağlamında ele alınmamalı; ekonomik ve sosyal politikalar üzerindeki geniş etkileriyle tartışılmalıdır.
Yoksa her kesimi mutlu edecek bir kararın alınması zaten imkânsız hale gelir.
İnşallah, alınacak karar, çalışanları, işverenleri ve bütün toplumu memnun edecek bir dengeye hizmet eder.
Hepinize iyi bir hafta dilerim!
İsmail Vefa AK
Twitter: @Ismail_Vefa_AK
Yorumlar17