Bütçe açıkları ve mali af
- GİRİŞ21.04.2025 09:08
- GÜNCELLEME22.04.2025 10:16
Değerli Okurlarım!
2025 yılının ilk çeyreği geride kaldı ve bütçe verileri açıklandı.
Ocak-Şubat-Mart dönemine ilişkin bu rakamlar, kamu maliyesinde süre gelen baskıyı gözler önüne seriyor.
Yılın ilk çeyreğinde toplam bütçe açığı 710 milyar lirayı aştı. Geçen yılın ilk çeyreğinde bütçe açığı 513 Milyar lira civarındaydı.
Gelir tarafında vergi tahsilatının artmasıyla olumlu bir görünüm var. Geçen yılın ilk üç ayında 1,6 trilyon lira bütçe geliri varken, bu yılın ilk çeyreğinde bu rakam 2,4 trilyon lirayı aşmış durumda.
Ancak giderlerdeki yüksek seyir, bütçe açığının artarak devam etmesine sebep oluyor. 2024’ün ilk çeyreğinde toplam bütçe giderleri 2,1 trilyon lira iken, bu yılın ilk çeyreğinde 3,1 trilyon lirayı aşmış durumda.
EN DİKKAT ÇEKİCİ KALEMLERDEN BİRİ FAİZ GİDERLERİ!
Geçen yılın ilk çeyreğinde faiz giderleri 250 milyar lira civarındayken, bu yıl bu rakam 463 milyar lira olarak gerçekleşmiş.
2024’ün ilk üç ayında faiz giderlerinin toplam bütçe giderleri içerisindeki payı %11 civarında iken, bu yılın ilk üç ayı bize bu oranın neredeyse %15’e ulaştığını gösteriyor.
Görüldüğü üzere, kamu kaynaklarının önemli bir bölümü, borçlanma faizlerine gidiyor. Bu da bütçe disiplini ve geleceğe yönelik mali alan açısından risk oluşturuyor.
BÜTÇE AÇIĞI YAPISAL BİR SORUN
Artan bütçe açığı, sadece makroekonomik bir mesele değil; aynı zamanda kamu hizmetlerinin finansmanından sosyal yardım politikalarına kadar pek çok alanda baskı oluşturan yapısal bir sorun.
Mesela, bugünlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sıklıkla vurguladığı, bir “beka sorunu” olarak tanımlanan önemli bir gündem maddesi var:
Aile yapısının zayıflaması, doğurganlığın düşmesi ve nüfusun azalması - savaşlardan bile daha büyük bir tehdit olarak görülüyor.
Hükümet, bu tehdide karşı kapsamlı politikalar geliştirmeyi hedefliyor. Ancak bu politikaları hayata geçirmek için güçlü bir bütçeye ihtiyaç var.
Bildiğiniz üzere, 2025 yılı “Aile Yılı” ilan edildi. Bu kapsamda Aile Bakanlığı tarafından yeni destek programları açıklandı:
İlk çocuk için tek seferlik 5 bin lira doğum yardımı, ikinci çocuk için her ay 1.500 lira; üçüncü ve sonraki çocuklar için ise her ay 5 bin lira destek ödemesi yapılacak. Bu destekler, çocuklar beş yaşına gelene kadar annelerin hesabına yatırılacak.
Gerçekten önemli ve yerinde destekler, öyle değil mi?
Peki, bütçe gelirleri borçlanma faizlerine gitmeye devam ederse, biz bu sosyal politikaları nasıl hayata geçireceğiz?
VERGİ AFFI TARTIŞMALARI: NE KADAR GERÇEKÇİ?
Son dönemde kamuoyunda yeniden “vergi affı gelir mi?” sorusu gündemde. Ben prensip olarak vergi affına, karşıyım. Çünkü bu tarz uygulamalar, düzenli ödeyen mükelleflerin aleyhine işleyen, adalet duygusunu zedeleyen, mali disiplini bozan uygulamalardır.
Bugün itibariyle, son yılların en sıkı denetim atmosferi içindeyiz. Banka hesapları ayrıntılı inceleniyor, vergi daireleri, son dönemde müfettişlerin fiili çalışma alanına dönüşmüş durumda. Sıradan bir vatandaş bile, bazen izaha davet yazılarıyla karşılaşabiliyor.
Bu tabloda bazıları, "Önce sıkıştırıp sonra af getirecekler" yorumunu yapabilir. Ancak mevcut ekonomi yönetiminin yaklaşımını bu şablonlarla değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum.
Aflar, ne yazık ki mali disiplini bozuyor. Oysa ekonomi yönetimi, denetimler aracılığıyla sadece vergi kayıp-kaçaklarını engellemeyi değil, ayrıca mali disiplini de tesis etmeye çalışıyor.
Mali disiplin, sadece bütçe harcamalarını dizginlemek olarak algılanıyor. Oysa, vergi mükelleflerine ödeme alışkanlığı aşılamak da mali disiplinin ayrılmaz bir parçası.
Bu bakımdan, vergi affının getirilmesi, mali disiplin hedefinin de kaldırılıp çöpe atılması anlamını taşıyor.
YAPILANDIRMA İSE BİR İHTİYAÇ
Diğer taraftan, içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktür itibarıyla bir borç yapılandırması düzenlemesi artık mutlak bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Bilindiği üzere, kamu alacakları yasal mevzuat çerçevesinde belirli gecikme zammı oranlarına tâbidir. Mehmet Şimşek göreve gelmeden önce gecikme zammı aylık %2,5 seviyesindeydi — bu da yıllık bazda yaklaşık %30 anlamına geliyordu. Bu düşük oran, mükelleflerin ödeme alışkanlıklarını bozuyor, birikmiş kamusal borçlarını ertelemeye yönlendiriyordu.
Ancak sonrasında gecikme zammı, önce Kasım 2023’te aylık %3,5’e, ardından Mayıs 2024’te %4,5’e yükseltildi.
Bu artış, uygulandığı dönem için doğru bir karardı.
Ancak bugün geldiğimiz noktada, gecikme zammı oranı hem gerçekleşen enflasyonun hem de yıl sonu beklentilerinin belirgin biçimde üzerinde kalıyor.
2024 yılı enflasyonu %44,38 olarak gerçekleşti. 2025 yıl sonu enflasyon beklentisi ise yaklaşık %30 seviyelerinde. Buna karşın kamu alacaklarına uygulanan gecikme zammı, yıllık bazda %54’e ulaşmış durumda.
Küresel ekonomik belirsizlikler ve son dönemde yurt içindeki politik gündem iş dünyasını zorluyor. Denetimlerin ve tahsilat baskısının artması, özellikle KOBİ'ler üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor. Bu nedenle, gecikme zammı oranının düşürülmesinin ötesinde, biriken borçlar için yeni bir yapılandırma ihtiyacı baş göstermekte!
7440 sayılı Kanun, yani önceki yapılandırma kanununda 2016 sonrası borçlar için yıllık %9’la yapılandırma imkânı sunulmuştu. Bugün de benzer bir oranla borçlara yeniden bir taksitlendirme getirilebilir kanaatindeyim.
BORÇ YAPILANDIRMASI İÇİN YASAL ZEMİN GEREKLİ
Mesele sadece gecikme zammının düşürülmesi değil!
Gecikme zammını bugün düşürseniz, bu sadece gelecek dönem borçları için geçerli oluyor. 2023 sonrası kamu borçları için hali hazırda yüksek zam oranı uygulanmış durumda.
Yasa çıkarmadan, 2023 ve 2024 borçlarının yükünü hafifletmek imkansız.
Yani, borç yapılandırması için TBMM’nin yasa çıkarması gerekiyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın vergi mevzuatına dair hazırladığı bir torba yasa çalışması olduğu biliniyor. Bana göre, bu paketin kapsamına borç yapılandırması da dahil edilebilir.
Bir şeyi tekrardan altını çizerek vurgulamak istiyorum:
Vergi kaçıranı ödüllendiren, vergisini zamanında ödeyenle ödemeyeni eşitleyen "matrah artırımı / vergi affı" uygulamasına kesinlikle karşıyım.
Yazımın başında, bütçe açıklarına vurgu yaptım.
Bakın, bu bütçe açıkları mali af gibi geçici çözümlerle kapanmaz! Hatta mali disiplin daha da bozulur, orta ve uzun vadede bütçe performansı daha kötü etkilenir.
Ancak borç yapılandırması başka bir konu…
Bu noktada, yapılandırma ile mali af kavramlarını birbirinden ayırmak gerekiyor.
Ez cümle; yapılandırmaya evet, ama affa hayır!
İsmail Vefa AK / Haber7
Twitter: @Ismail_Vefa_AK
Yorumlar45