Rejimin yenilmesinden kimler rahatsız?
- GİRİŞ07.12.2024 09:15
- GÜNCELLEME07.12.2024 09:15
Suriye’nin ikinci büyük kenti ve ekonomik başkenti Halep’in ardından Hama da rejim güçlerinden, Hizbullah ve İran milislerinden kurtarıldı.
Siz bu satırları okurken muhtemelen devrimin başkenti Humus da çoktan özgürlüğüne kavuşmuş olacak.
Şubat 1982’de korkunç bir katliama maruz kalan Hama’nın Esed rejiminden kurtuluşunun hiç şüphesiz ayrı bir anlamı var.
Halep’te olduğu gibi Hama’da ve diğer kentlerde de halk, muhalifleri büyük bir sevinçle karşıladı.
Suriye’de rejimin yenilgisinden birçok ülkenin rahatsızlık duyduğu sır değil.
Onların başında rejimi bugüne kadar ayakta tutan Rusya ve İran’ın geldiğini söylemeye gerek yok.
Tahran’dan “Beşşar Esed isterse Suriye’ye asker göndermeye hazırız” türünden açıklamalar gelse de bu aşamadan sonra İran’ın Şam’daki rejimi kurtarabilmesi neredeyse imkânsız.
Rusya’nın ise değişen koşullara göre pozisyonunu güncellemesi ve önceliğini rejimi kurtarmaktan çok Lazkiye’nin güneydoğusundaki Hmeymim Hava Üssü ile Tartus’taki Rus Deniz Üssü’nü korumaya vermesi bekleniyor.
Rejim güçlerinin hızla çöküşü Beşşar Esed’i muhaliflere tercih eden İsrail’i kaygılandırıyor.
İsrailli istihbarat uzmanları, gelişmelerle ilgili yorumlarında rejimin desteklenmesi gerektiğini açıkça dile getiriyorlar.
Suriye’deki gelişmelerden ve rejimin sürekli geri çekilmesinden Arap Baharı karşıtı ülkeler de rahatsız.
Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) devrim rüzgârlarının yeniden esmeye başlamasından ve rejimi sarsmasından kaygı duyuyor.
Söz konusu ülkelerin medyalarını takip eden herkes bu korkunun yansımalarını görebilir.
Arap Baharı sürecinde halkların diktatör rejimlere karşı mücadelesine verdiği destek sebebiyle Türkiye’nin birçok ülkeyle ilişkileri bozulmuştu.
O ilişkilerin onarımı için epey çaba sarf edildi.
Türkiye’nin Suriye’de yaşananlara yaklaşımı her ne kadar bahsi geçen ülkelerde rahatsızlığa yol açsa da Ankara’nın kullandığı dikkatli dil ve doğrudan müdahale görüntüsü vermekten kaçınılması sebebiyle ilişkilerin yeniden bozulma ihtimali yok.
Eskiden olsaydı Arap Birliği çoktan Türkiye’yi kınayan bir bildiri yayınlamıştı.
Muhaliflerin Suriye’de hızla birçok bölgeyi ele geçirmelerinden rahatsız olanlar arasında Müslümanları karalamak ve kötü göstermek için bugüne kadar çok çaba sarf edenler de var.
Çünkü İslamofobiyi körüklemek için çizilen “sakallı terörist” imajı yerle bir olmak üzere.
Rejimden kurtarılan bölgelerde halk İslamcı muhalifleri bağrına basıyor ve herhangi bir olumsuzluk yaşanmıyor.
Farklı ırklardan, dinlerden ve mezheplerden insanların yaşadığı çok geniş bir alan rejim güçlerinden kurtarılmasına rağmen ne bir yağma olayı var ne de intikam.
Devrimin çocukları “Allahu ekber” nidalarıyla özgürlüğe kavuşturdukları her bölgede insanlara can ve mal güvenliklerini sağlama, barış içinde birlikte yaşama sözü veriyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’e söylediği gibi, Suriye’de “serinkanlılıkla yönetilen” bir süreç yaşanıyor.
O sürecin sonunda Suriyeliler diğer Arap halklarına örnek olacak ve ilham verecek, İslam ahlakını ve hoşgörüsünü tüm dünyaya gösterecek bir yönetim ortaya koymayı başarabilirlerse bunun birçok oyunu ve kirli planı bozacağı kesin.
İsmail Yaşa / Diriliş Postası
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol