Bir dergi dervişi: Şeref Akbaba
- GİRİŞ05.01.2022 11:14
- GÜNCELLEME06.01.2022 08:59
Türkiye Yazarlar Birliği 2020 yılı dergi ödülünü Ay Vakti Dergisi’ne verdi. Derginin mimarı Şeref Akbaba karantinada olduğu için ödül törenine katılamadı.
Biz de gecikmeli de olsa emaneti sahibine ulaştırmak için Ay Vakti Dergisi’nin Üsküdar’daki mütevazı ofisine gidip TYB jürisinin takdir ettiği ödülü kendisine takdim ettik.
Dostun sofrası muhabbet sofrasıdır. İkram edilen sıcak çaylar eşliğinde sohbet ederken derginin duvarında asılı olan Üstad Sezai Karakoç’un “Miskin değiliz suskunuz’’ sözü gözüme çarptı.
Şeref Akbaba’yı bu söz çok güzel anlatıyor.
Akbaba, kendi imkânlarıyla dergi çıkarıp edebiyata hevesli gençlere okul olmaya devam eden son kahramanlardan.
Kahraman diyorum; çünkü bu dönemde sırtını herhangi bir holdinge ya da teşkilata dayamadan dergi çıkarmak kahramanlık gerektiren bir durum.
Kâğıt fiyatlarının günden güne arttığı, reklamın olmadığı dağıtım sisteminin oluşmadığı sponsorun imkânsızlaştığı bütün bunların üstüne okurun dijitale kaydığı bir dönemde, dergicilik delilikten başka bir şey değil.
Peki bu adamların derdi ne?
Akbaba bu minvalde kendisine yöneltilen sorulara “Belki gelecekte davamıza kalemle hizmet edecek bir gence ulaşırız” diyerek cevap veriyor.
Bu mütevazı bakış açısını birilerinin anlaması mümkün değil.
Böylesine anlamlı gayretleri boş işler olarak gören çok insan var.
Onlara göre maddi kazanç sağlamayan her şey boş.
Hele dergicilik gibi bırakın kazandırmayı masraflarını cebinizden para vererek karşıladığınız sayılar onlara göre delilik katsayınızı gösteriyor.
Varsın deli desinler.
Akıllıların dünyayı ne hale getirdiğini hepimiz görüyoruz.
Bize deliler lazım.
Dünyayı deliler düzeltecek.
Sohbet meclislerinde varlık döneminin hep olumsuz örnekleri anlatılıyor. Oysaki Akbaba gibi hâlâ dava diyen, hâlâ istikbal diyen sayısız adamımız var.
Niye bu adamları gündeme getirmiyoruz.
Niye bu adamların erdemli duruşlarını anlatmıyoruz.
Bize düşen olumsuz örnekleri konuşmak değil, doğru isimleri, yeni nesillere anlatmak ve tanıtmak.
Gönlümüzü yoranları değil gönlümüze huzur verenleri analım konuşalım.
SABIR YÜRÜYÜŞÇÜSÜ
Şeref Akbaba eğitimciliğiyle iz bırakmaya devam ederken şiiriyle ve diğer edebî çalışmalarıyla mazlumların vicdanı olmayı sürdürüyor.
Yazılarında ümmetin yaşadığı acılar yer alsa da yüzünde gelecek güzel günlerin umudu okunuyor.
Liseliler için hazırladıkları ders kitabında Sezai Karakoç gibi büyüklerimizin fikirlerini öğrencilere ulaştırmanın mutluluğunu yaşıyor.
Ona göre herkes elinden ne gelirse onu yapmalı davaya hizmet etmeli.
Yanlışlar konuşarak düzelmez. Çalışarak düzelir.
Bu inançta olan Akbaba gençlere hep yol gösterdi, onlara zor zamanlarda hangi yöne bakılması gerektiğini işaret etti.
Edebî yazılarında da sohbetlerinde de Tanzimat’la başlayan yabancılaşmayı sorguladı.
Yerli kalarak, yerinde durarak evrensel çağrıda bulunabilmenin örnekliğini gösterdi.
Bütün çalışmalarında vakarına, duruşuna hiçbir zaman gölge düşürmedi.
Net oldu, mert oldu. Edebiyat camiasında samimiyetinin sermayesinden harcadı hep.
Zor olanı seçti, kolay olana kaçmadı. Basitliğe yanaşmadı, gereksiz genellemeye kaçmadı.
Derviş gönlünü dünya artıklarıyla bulandırmadı.
Yaptığı işler, çıkardığı dergiler amel defterine güzellikler katsın, derdini taşıdı.
Edebi çalışmalar önemli olmakla birlikte ahlaki ilkelerden de taviz vermemek gerektiğini dillendirdi.
Hastalıklı, takıntılı bir duruma sürüklenen edebiyat ortamlarından uzak durdu.
Ergenlerin iktidarlarını kurduğu edebi camiada olgunluğunu sürdürdü.
Üsküdar’da mütevazı edebiyat dükkânını, cumanın dinginliğiyle açık tuttu. İkindi ferahlığında karşıladı dostlarını.
Tebessümünü katık ettiği sohbetine dert dedi, dava dedi, memleket dedi, millet dedi, ümmet dedi.
Dizinin dibine oturanlara dost olmayı, dost kalmayı aşıladı.
Pergelin diğer ucunu işaret etti, uzak diyarlardaki masumlara, yolumuzu gözleyenlere dikkat çekti.
Yazın, dedi. “Yazın getirin. Ham olur pişersiniz, aşk der yola düşersiniz” dedi.
Bazen eleştirildi bu hususta. Amatör heyecanların ürünlerinin dergiyi geriye çektiği söylendi. Ama o buna rağmen “Bir gencin elinden tutup ileriye taşımaksa gaye, varsın dergi geriye gitsin” deme erdemini gösterdi.
Üsküdar’da Kız Kulesi’ne yakın bir mekanda Hüdai nefesini taşıyan okul oldu.
Borsaya arsaya değil insana yatırım yaptı.
Elbette emekleri boşa gitmedi. Yıllar geçince acemiler usta oldu. Mezuniyetleri kitaplarla taçlandı.
Sabır öğretmenlerinin yetiştirdiği fidanlar, dallara durur; kanundur. Nefsini araya katanlarınsa açmadan sararıp kurur.
Yeni kitapların müjdesini veren Şeref Akbaba Ay Vakti’nde sabır öğretmenliğine devam ediyor.
Kâğıt zamlarına, matbaa fiyatlarına, dağıtım ücretlerine aldırmadan bin bir zorlukla çıkardığı dergisini, yirmi iki yıldan beri aynı heyecanla bütün ülkeye postalamayı sürdürüyor.
Bugüne kadar devletlilerden bir Allah’ın kulu çıkıp da bu emeği ve gayreti görmüş müdür, bilmiyorum.
Fedakâr insanlar zaten aşk mektebinde yılmamayı, yorulmamayı talim etmişlerdir.
Bir gencin yüzündeki muhabbet bir okurun teşekkürü motive eder onları.
Türkiye’de kültür sanatın, edebiyatın takdir edeni fazla değildir.
Bu yüzden Akbaba’nın da çok takdir gördüğünü sanmıyorum.
O her şeye rağmen fildişi kulelerden uzak, dergâh neşesiyle donattığı dergisinde kalp doygunluğu içinde yol sabırdır diyerek yürüyüşe devam ediyor.
Yaratılış gayesinin farkında olarak kalpleri doygun içleri dingin yaşayarak iz bırakan dergi dervişlerine selam olsun.
Yorumlar7