Yakın tarihin hafızası
- GİRİŞ16.03.2022 11:03
- GÜNCELLEME18.03.2022 08:04
Türk milleti kadar kendi tarihine uzak bırakılan başka bir millet var mı, bilmiyorum.
Yakın tarih bile uzak artık bize. Yirmi yıl öncesini hatırlamayan gençleri dilimize dolayıp duruyoruz.
Pekiyi suç gençlerin mi bizim mi? Neden koptuk ya da koparıldık? Tarih şuuru verilmeden öğretilen kuru tarihî bilgilerin bir faydasının olmayacağını ne zaman anlayacağız?
Tarihsizlerin talihsiz politikalarını daha ne kadar uygulayacağız? Meşhur savaşların tarihlerini ay yıl olarak ezberleterek tarih öğretme sevdasından ne zaman vazgeçeceğiz? Sorular uzun, dertler büyük.
Coğrafya ne kadar kaderse tarih de o kadar kaderdir.
Tarihin bilgeliğine yaslanmayan milletler, istikbale emin adımlarla yürüyemez.
Hataların tekrar etmemesi için geçmişin öğretmenliğinden ders çıkarmak gerekiyor.
Özellikle son yüz yılımızda yaşanılanları hakkıyla bilmek, hakkıyla okumak mecburiyetindeyiz.
Ülkemizin hangi badireleri atlatarak bugünlere geldiğini doğru anlamak için, sağlam kaynaklara yönelmemiz gerekiyor.
Uzak tarihi bilmezsek neleri kaybettiğimizin farkına varamayız.
Yakın tarihi bilmezsek, bugün Müslümanların bazı alanlardaki kazanımlarını tam olarak göremez ve anlayamayız.
Sıkıcı ders kitaplarıyla ağır akademik makalelerle de gençlere tarihi öğretip sevdiremeyiz.
Yaşayan Tarihler
Tarihi, tarihin içinde yaşayan şahsiyetlerden dinlemek ve okumak bizi tarihin içinde yaşatır.
Yaşayan tarihlerin aktardıkları, hafızamıza ve gönlümüze daha etkili bir şekilde yerleşir.
Bu sebeple yakın tarihimizin hafızası Ali Ulvi Kurucu’nun 5 ciltlik Hatıralar’ını esaslı bir şekilde okumak ve okutmak gerektiğini yıllardır dillendiriyorum
Doğumunun yüzüncü yılı dolayısıyla gerçekleştirdiğimiz programlarda da ısrarla tekrar ettim. Bu hatıraları ders kitabı yapalım. Ders kitabı yapamıyorsak derslerde beşer dakika da olsa okutalım.
Bizi Bize Çağıran Hatıralar
Bir insanın hikâyesiyle bir ülkenin hikâyesi ancak bu kadar örtüşür.
Osmanlı sonrası yaşanılan bütün yıkımları, bütün kırılmaları merhumun hayatında net bir şekilde görebiliyoruz.
Gençlerimize şuur kazandırma noktasında müthiş bir kaynak olan, bereketli Hatıraları okuma halkaları kurup ülke sathına yaymanın yollarını aramalıyız.
Liselerde, üniversitelerde özel programlarla öğrencilerin gündemine Kurucu’nun eserlerini taşımalıyız.
Hazine değerindeki Ali Ulvi Kurucu’nun hatıraları bizi yeniden biz olmaya davet ediyor.
“Bu memleket fakir değildir. Bütün çektiği, örnek adam fakirliğidir. Ruh güzelliğine sahip kişilerin azalmasındandır.” diyor Süheyl Ünver.
Ali Ulvi Kurucu ve Osmanlı bakiyesi olan dostlarının hayatlarına ve hatıralarına baktıkça, fakirliğimizin nasıl arttığının farkına varıp üzülsek de onlardan kalan hikmetli hatıralar ve kıymetli eserler bir nebze de olsa susuzluğumuzu giderecektir.
Umudu Artıran Dil
Ali Ulvi Kurucu musikiye edebiyata kültüre medeniyete vakıf numûne-i imtisâl bir şahsiyet. İslâm sevincini içimize işleyen örnek bir hatip.
Bugünkü din anlatıcıları gibi soğuk ve kavgacı, insanı huzursuz eden bir dil yerine müjdeleyen, ısındıran, kucaklayan ve imanın neşesini hissettiren bir dilin sahibi.
Kurucu hayatı boyunca anlattığını yaşayıp, yaşadığını anlatmıştır. Mutluluk çağının huzurunu günümüze taşımıştır. Onu dinleyen sanki az önce sahabe efendilerimizle sohbetten çıkmışçasına bir duyguya kapılmıştır.
Güzel insanların dilinde çirkin güzelleşir, güzel de daha güzel hale gelir.
Kurucu da sohbetiyle mayalama gücüne sahip büyüklerdendir. Sohbet etmez âdeta maya çalar. Bir dinleyen bir daha bırakamaz.
Leylası Gençlerdir
Derdi, cemiyete ilim irfan sahibi nesiller yetiştirmektir. Bunu aşk derecesinde yapan müstesna şahsiyetlerdendir.
Gençleri yetiştirmeyi gül yetiştiriciliğine benzetir, bu uğurda bahçıvanlara has bir sevdayla elinin kanamasına aldırmaz, mübarek ceddi gibi bir mümin yüreğin inşirah bulması adına bin münafığın kahrını çekmeye razı olur.
Türk gençliğini leylası olarak gören Kurucu Hoca, alnı ve gönlü secdeli gençleri gördüğünde, “Sizler benim kabul olan dualarımsınız, gerçekleşen rüyalarımsınız.” diyerek gözyaşları dökmüştür.
Derdi Türkiye’dir
Uzakta olmasına rağmen kalbi daima Türkiye için çarpmış, Türkiye derdiyle dertlenmiştir.
Osmanlı bakiyesi son vatan olan Anadolu’dan gelen her güzel haberde şükür secdelerine gitmiş, her olumsuz haberde derin üzüntüye gark olmuştur.
Kızı Sare Hanımefendi bir röportajında şöyle demiştir:
“Babam Türkiye için çok dertlenirdi. 28 Şubat döneminde 8 yıllık eğitim kararı çıktığı gece üzüntüsünden beyin kanaması geçirmişti. İmam hatip mezunları doktor olsun mühendis olsun, Reis-i Cumhur olsun isterdi. Nitekim de oldu elhamdülillah.”
Her duasında Türkiye vardır. Hicret çocuğu olmasına rağmen, vatandan uzakta vatanı yaşamayı başarabilmiş müstesna bir memleket sevdalısıdır. Vatan kavramına onun kadar ulvî bir nazarla bakan kişi sayısı azdır. Yeryüzü bizim vatanımız ucuzluğuna düşerek ayakları yere basmayanlardan değildir.
Türkçesi de Türkiye sevgisi gibi örnek alınacak kadar güzeldir. Türk kültürünün geçmişteki güzelliklerini günümüze taşıma noktasında kültür köprüsü olmuştur. Yarım asırdan fazla Arap memleketlerinde kalmasına rağmen hafızlığındaki İstanbul tavrını devam ettirmiştir.
Hem Şair Hem Nâsir
Bir şair ve yazar olarak da Kurucu değerli hizmetlerde bulunmuştur. Şiirlerinde dava sancısı, peygamber aşkı ve ideal nesil özlemi gibi milli-manevi değerlerimiz işlenmiştir.
“Yarabbi Mehmet Akif gibi şair olayım, Cenab Şehabettin gibi nâsir.” diye dua eden Ali Ulvi Kurucu merhumun şiirleri de gerçekten Akif’in şiirleri gibi etkileyici, nesirleri de Cenab Şehabettin’in nesirleri gibi sürükleyicidir.
İstanbul’a olan özlemini Yahya Kemal şiirleriyle dindirmiştir. Büyük şaire hayranlığının temelinde de bu yatar.
En uzun şiirlerinden birisini ziyaret etmek için geldiği fakat o dönemdeki haline çok üzüldüğü Ayasofya’ya yazar. Çok sayıda bestelenmiş şiiri vardır.
Okuyalım Okutalım
Peygamber ahlaklı hayatlar arasında sözü sohbeti üzerimizde en çok tesir bırakan isimlerden birisi olan, yazdıkları ve yaşadıklarıyla yolumuzu aydınlatan, gönüllerimizde Saadet Asrının neşesini uyandıran bu güzel insanı yeni nesillere anlatmak, tanıtmak ve okutmak hepimizin üzerine yüklenmiş aziz bir borçtur.
Hakikatin izinde harcanan hayatını, ibretlerle dolu hatıralarını gençlerimize okutmamız, memleketimizin yarınlarına dokunacak olan evlatlarımız için önemli bir kılavuzluk, sağlam bir şuurlandırma görevi görecektir.
Hatıraları Türk milletinin ve İslam ümmetinin problemlerinin ele alınıp incelenmesinde bize ufuk açacak bilgiler veriyor. Unutulmaması gereken olayları ve isimleri bizlere hatırlatıyor.
Sürükleyici bir dile sahip olan hatıralarda sadece Türkiye’den değil İslam dünyasının her yanından mücahid, alim, veli zatlar ve bu zatlarla ilgili başka kaynaklarda olmayan bilgiler, özgün bilgiler yer alıyor.
Hatıraları okuyanlar Türkiye’nin geçirdiği zor zamanlara vakıf olmakla kalmayıp İslam dünyasının meselelerini de anlamış olacaklar.
Yeri doldurulamayan merhum hocamızın ruhu şâd olsun İnşallah.
Yorumlar1