Bir gönül sultanına veda!
- GİRİŞ23.06.2022 18:33
- GÜNCELLEME27.06.2022 08:08
Ülkemizin manevi mimarlarından Mahmut Ustaosmanoğlu Hazretlerinin vefat haberiyle birçok dostum gözyaşlarına boğuldu.
Merhumun dokunduğu yüreklerdeki yangını iyi anlıyorum.
Kamil Mürşidin kalplerdeki yeri ayrıdır.
Mahmut Efendi’nin sadece talebeleri üzerinde değil Anadolu insanın neredeyse tamamının üzerinde hakkı vardı.
Müslümanları sürüklendiği uçurumlardan kurtarmaya çalışan gönüllü rehberlerdendi.
Bazen bu rehberliği uçurumdakilere rağmen sürdürdü.
Son asırda iz bırakan şahsiyetlerden biri oldu.
Hakikatli bir âlim olarak varisi olduğu peygamberin uyarmak ve uyandırmak vazifesini bu çağda ihlasla yürüttü.
Kur’an ve sünnet çizgisinde istikamet sahibi sapık kollara meyletmeyen nesiller yetiştirmek için ömrünü dinine vakfetti.
Açtığı kurslar, okuttuğu dersler, tavsiye ettiği giyim tarzı ile sisteme teslim olmadan da yürünebileceğini gösterdi.
Peygamberlerin izinden yürüyen çoğu âlim gibi peygamberlerin yaşadığı imtihanları da göğüslemek durumunda kaldı.
Kınandı, taşlandı. İftiralara, soruşturmalara, kovuşturmalara maruz kaldı.
Yolunun Hak yolu olmasının şuurunda olarak yılmadı, yorulmadı, yolundan dönmedi.
Milyonlarca insanın Sünneti Seniyye’yi yaşamasına ve sahiplenmesine vesile oldu.
Sadece yurtiçinde değil, yurt dışında da sayısız insanın gönlüne İslâm neşesini aşıladı.
Gittiğim gezdiğim birçok şehirde, kendisine gönülden bağlı evlatlarıyla karşılaştım.
Hepsi de mücahit ruhlu derviş insanlardı.
İsmailağa camiası denilince aklıma dinini yaşamak için gayret gösteren, Kur’ân öğretmek için çırpınan İslam’ın güzelliklerinin yeryüzüne yayılması için gecesini gündüzüne katan samimi müminler gelir.
MANEVİ LEZZET
Peygamber mesleğini günümüzde sürdüren Mahmut Efendi Hazretlerini, İstanbul’a ilk geldiğim doksanlı yıllarda ziyaret etmek nasip olmuştu.
Fatih sınırlarına girdiğimde ilmiyle, irfanıyla, takvasıyla, manevi kemâliyle bir ahlâk abidesi, bir öncüyü görecek olmanın heyecanıyla kalp atışlarımın hızlandığını unutamam.
İsmailağa’ya vardığımda sanki asırlar arası geçiş yapıp saadet asrındaymışım gibi bir hisse kapılmıştım.
Sanki biraz daha kalsam Efendimiz teşrif edecekmiş gibi ilginç bir halet-i ruhiye...
O gün o sohbette aldığım manevi lezzeti hâlâ unutamam. Uzun bir vaaz olmasına rağmen sıkılan, daralan, uflayan puflayan yoktu.
Cemaatte muhteşem bir aşk ve şevk vardı. Sahabe Efendilerimizin İslâm’ı yaşamak uğruna verdikleri ibretlik mücadeleler anlatılmıştı.
Yanımdaki gençlerin gözyaşları beni çok etkilemişti. Bu sohbeti herhangi bir camide herhangi bir din görevlisinden dinlesek bu kadar etkilenir miydik? Hiç sanmıyorum.
Mesele bilgi aktarmak meselesi değil. Efendinin sohbette anlattıklarından ziyade dinleyenleri örnek ahlakı ve irfan yüklü hâli etkiliyordu.
Sünneti ihya etmek için adanan bir ömrün bereketi yayılıyordu meclise.
O gün aklımda kaldığı kadarıyla Efendi Hazretleri keramete takılmamak gerektiğini, asıl meselenin istikamet olduğunu söyledi.
Tasavvufi cemaatlerde abartılı keramet nakilciliğini pek tasvip etmediğini anladım o gün. Kur’ân ve Sünnet’in sınırları içinde bir tasavvuf anlayışına sahipti.
Mürit olarak tarikat terbiyesinden geçmedik. Talebe olarak rahle-i tedrisinde bulunmak da nasip olmadı. Ama aynı çağda yaşamakla şereflendiğimiz diğer bütün hak dostlarından olduğu gibi merhumdan da istifade etmeye çalıştık.
OSMANLI ÇEŞMESİ
Mahmut Efendi başta olmak üzere son dönemin büyük âlimlerinin ülkemize büyük hizmetleri oldu.
Onlar çölleşen bir çağın ortasında susuzluk çekenlerin gelip kana kana içeceği Osmanlı çeşmesi gibiydiler.
Gelenlerin ırkına, dinine, rengine bakılmaksızın ikramda bulundular.
Ziyaretine giden sol görüşlü insanlarla bile çok güzel münasebetler kurduğunu duymuştum.
Peygamber Efendimizin “Kolaylaştırın, ürkütmeyin, zorlaştırmayın!” buyruğuna uygun bir tavırla herkese kucak açmış bir ârifti.
TATMAYAN BİLMEZ
Tasavvuf okyanusunun derinliklerine vakıf âlimlerin sohbetinde bulunmanın, dizlerinin dibine oturup feyiz ırmağına dalmanın ne büyük devlet olduğunu tatmayan bilmez.
O meclisler sanki gül bahçesi gibidir. Cennetteki huzuru tarif etmek isteyen, zikir ve sohbet meclislerini yaşamadan tarif etmeye kalkarsa o tarif eksik kalır.
Keşke o yıllarda daha çok istifade edebilmek nasip olsaydı..
SULH VE SELAMET
Bir kısım medyanın İsmailağa ve çevresini marjinal gösterme çabalarına, bazı yapıların provokasyonlarına rağmen sevenlerini kavgadan ve anarşiden uzak tuttu.
Sulh ve selamet eksenli bir eğitim metodunu benimsedi.
Teröre karışan şiddette bulaşan kimse olmadı cemaatinden.
Sağlam akideleriyle Ehl-i sünnet vel cemaat caddesinde yürüyen temiz ve nezih bir camia inşa etti.
VATANSEVER BİR CAMİA
Cemaatinin hepsi de memleket şuuru olan devletine bağlı vatansever insanlar. 15 Temmuz kalkışmasına meydanlarda nasıl direndiklerine bizzat şahit oldum.
Mahmut Efendi, çeşitli emelleri olduğunu açıkça bildiğimiz Patrikhanenin tam tepesine kurduğu kursla, bu vatanın sahipleri var mesajını verdi.
Haçlıya her daim hilalin hâkimiyetini hatırlattı.
Fatih’te boş bulduğu her daireye Kur’ân bülbüllerini yerleştirdi.
İstanbul’un hem milli hem manevi muhafızlarındandı. İnşallah Fatih’te tuttuğu her açıdan stratejik nöbeti yetiştirdiği âlimler ve hocalar aynı bilinçle devam ettirir.
TEMİZ YOLU SÜRECEKTİR
Mahmut Efendi fani âlemden bâki âleme geçti.
Temiz yolunun sürdürüleceğine yürekten inanıyorum.
Yetiştirdiği milyonlarca Kur’ân talebesinin duası O’nu ölümsüz kılacak.
Adı ebediyen hayırla anılacak.
Sultanlık bu değil de nedir? Her faniye nasip olmayacak sultanlık işte budur.
Bu toprakların İslamsızlaştırılması projelerine başkaldıranlardan biri oldu.
Bu uğurda milletin imanını kurtarma mesaisini son nefesine kadar sürdürdü.
İnsanları Allah yoluna, Peygamber sünnetine çekmekten başka derdi olmadı.
Modernitenin kadına, aileye, gence, çocuğa, topluma ve toplumsal ahlâka kurduğu hain pusulara karşı, sevenlerini geleneğin şemsiyesi altında korumaya çalıştı.
SİYASİ TERCİH
İsmailağa Cemaatinin diğer birçok cemaatten farklı yanı, siyasete bakışları oldu.
Bu hususta Efendi Hazretlerinin tutumunun, cemaatin yönelimini belirlediği aşikâr.
Cemaat olarak politikaya uzak durmalarına rağmen, dindar siyasetçilere açıktan destek verdiler.
Önce Erbakan Hoca, sonrasında Recep Tayyip Erdoğan’ı net bir şekilde desteklediler.
Siyasete girmeden, siyaset yapmadan Müslüman siyasetçilere destek olmak gibi ince çizgiyi bugüne kadar muhafaza ettiler.
BİR DEVİR KAPANDI
Mahmut Efendi’nin göçünü toplamasıyla bir devir kapanmış oldu. Bir döneme damgasını vuran milyonlarca insana mürşitlik yapan İstanbul’un üç manevi muhafızı da artık aramızda yoklar.
Sami Efendi, Kotku Hazretleri gibi Mahmut Efendi de Rahmet-i Rahman’a yürüdü.
Son yüzyılda insanımızı çöküntüden kurtaran bu gönül sultanları, vazifelerini yapıp sevdiklerine kavuştular.
Onların varlığının bereketini hep birlikte yaşadık.
Yokluklarının imtihanını inşallah hakkıyla veririz.
Onların yokluğunda daha çok yalnız, daha çok kimsesiz, daha çok sahipsiziz.
Arttıkça artıyor büyük yalnızlığımız.
Gidenlere değil kalanlara ağlasak yeridir.
Üstat, bu nazlı kulların kutlu gidişlerini ne güzel tarif etmiş:
“Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Ufuk, önlerinde bayrak kulesi.
Bu gidenler, Altın Kol Silsilesi;
Ölçüden, ahenkten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller”
Cenâb-ı Hak, Rasûlü'nün Livâül Hamd'i altında bize o büyüklerle toplanmayı nasip etsin inşallah.
Mahmut Bıyıklı / Haber7
Yorumlar6